Olaylar Ve Görüşler

Hedef laik Cumhuriyet - NEVAL OĞAN BALKIZ

02 Temmuz 2024 Salı

Tam 31 yıl önce 2 Temmuz’da, Pir Sultan Abdal Kültür Şenlikleri’nin dördüncüsüne katılmak üzere, Sivas’ta bulunan onlarca sanatçı, tiyatrocu, yazar, şair ve katılımcı; konakladıkları Madımak Oteli’nde sekiz saat süre ile abluka altına alındı. O cuma günü, camiden çıkan ve örgütlü biçimde otelin çevresini dolduran binlerce kişinin kuşatması altında; her türlü sözlü ve fiziki saldırıya maruz kaldı. Oteli taş yağmuruna tutan güruh “Cumhuriyet gidecek, şeriat gelecek”, “İslamın ordusu laiklerin korkusu”, “Şeriat gelecek zulüm bitecek” sloganlarıyla otelin içine girmeye çalıştı. Galeyan arttı, sloganlar yükseldi!

Madımak Oteli, valilik binası ve kültür merkezi arasında sürekli gidip gelen ve giderek sayıları artan kitle, valilik binası önünde yukarıdaki sloganlarla birlikte dönemin valisine sözlü saldırıda bulundu. Orada bulunan askerler sayesinde fiziki bir saldırıda bulunmaları güçlükle engellenebildi. Kültür merkezine yönelen kitle, konser izlemeye gelen kalabalığa saldırdı. Yüzlerce kişi yaralandı. Merkezin önünde bulunan “Ozanlar Anıtı” parçaladı. Aynı hiddet ve kararlılıkla, sloganlar eşliğinde ve tekbir getirerek Madımak Oteli önünde toplanan kalabalık, oteli gün boyu kuşatma altında tuttu!

TOPLUMSAL BELLEK

Başkente 440 kilometre uzaklıkta bir kentte, kolluk güçleri, saldırıya uğrayan yurttaşları kurtarmaya bir türlü gel(e)medi! Laik Cumhuriyeti hedef alan bu örgütlü kalkışmanın planlayıcıları ve uygulayıcıları, asker ve Emniyet güçlerinin gözleri önünde ve tüm Türkiye’nin tanıklığında, sloganlar ve tekbir sesleri eşliğinde öğlen saatlerinde başlayıp gün boyu kesintisiz süren saldırı ve kuşatmanın ardından, bağırtılar ve alkışlarla oteli ateşe verdi! “Rüyalarında; kendi mezheplerinden olanlara cennet kapılarını açanlar (kinlerinin davasını güdenler!), yeryüzünde hep birlikte yaşamayı cennete yeğleyenleri” yakarak öldürdü! İkisi otel çalışanı olan, otuz beş insan yanarak can verdi. Onlarca insan yaralandı.

Yangından kurtulanlar, onulmaz acılarla, yitirdiklerinin oluşturduğu boşluğa sarılarak, o boşluğa düşmeden var olmaya çabalıyor hâlâ! Yangının isi, insan türünün düşünsel ve eylemsel alanda bugüne dek biriktirdiği tüm değerlerin üstünü kaplayan kara bir leke olarak tarihteki yerini aldı.

O günden bugüne, toplumsal ve kişisel belleklerimizde acıyla andığımız, toplumsal algımızı darmadağın eden, yaşam bütünlüğümüzü ortadan kaldıran saldırı ve katliamlara yazık ki yenileri eklendi! Tüm bu sistematik, yaygın şiddet uygulamalarının, öldürme görüntülerinin “yoğunlaştırdığı” bu izlek formları, günlük yaşam içerisinde toplumsal ve siyasal belleğe hızla katılıyor ve etkisinin eylemsel boyutu oluşmadan dağılıyor. Giderek sıklaşan bu olayları, sahneleri korkunçlaştığı ve dehşet oranları arttığı ölçüde duyumsama yeteneğimiz azalıyor.

Ancak anımsamak ve hakikati aramak, silinmemiş hafızalara sahip olmak için, siyasal erkin kurgusal söylemleriyle biçimlenmiş hikâyelere teslim olmamak için, güçlü bir çıkış, etik bir davranış noktası oluşturabilir.

Siyasal tarihimizde, bugüne kadar yaşanan katliamların her biri; yaşandıkları dönemin öncesinin sonuçlarını içinde barındıran, kendi döneminin siyasal, sosyolojik, ekonomipolitik koşullarını etkileyen ve nedenlerini belirleyen ve aynı zamanda, bir sonraki dönemin siyasal, sosyal, ekonomik ve ideolojik yapısını ve aktörlerini hazırlayan çok katmanlı, çok boyutlu birer olgudur.

Madımak katliamı, bu coğrafyada gerçekleşmiş diğer katliamlarla hem çok ortak yanı bulunan hem de siyasal, sosyokültürel, konjonktürel, ideolojik yönü, dönemsel ve yapısal koşulları itibarıyla ayrı değerlendirilmesi gereken kendine özgü özellikler taşır. Bugün içinde bulunduğumuz koşulları yaratan sürece kapı aralayan, siyasal düzen ve rejimin yapısal olanaklarının toplumsal temellerinin konsolide olmasını, iç ve dış bileşenlerin destek için harekete geçmesini sağlayan bir işaret oluşturduğu da ortadadır.

Bugün için ise toplumsal yaşamın her alanında hâkim olan ve siyasal bir cepheleşmeden öteye geçen, giderek siyasallaşmış bir din anlayışının temel alındığı iyi ve kötü arasındaki ahlaki bir karşıt olma durumunun, doğru/yanlış arasındaki bir mücadeleye dönüştürülen biz/onlar ayrımının, “iki farklı dünya olarak keskinleşmiş bir saflaşmanın” ulaşacağı en acımasız durumun, en kanlı görüntülerinden birini oluşturuyor! Bu katliam; Giuseppe Sacco ile Umberto Eco’nun vurgulamış oldukları; “dünyanın, kendi kendisiyle çelişkili çok katmanlı yeni ortaçağlara doğru kayıyor olabileceğini gösteren” ender olaylardan, şiddetin uzun tarihinin en acılı  simgelerinden biri.

ORTAYA KONULAN GERÇEKLİK

Sivas Madımak katliamı, tüm özellikleriyle; demokrasinin kurucu toplumsal ilkesi olan laikliğin içinin boşaltılmasının ve devletin laik karakterinin ortadan kaldırılmasının bizi her daim yine aynı süreçlere götüreceğini gösteren, en trajik gerçekliği oluşturuyor. Başka bir deyişle; “Bir devletin yapılanmasında, bütün kurum ve kuruluşlarıyla örgütlenmesi ve işleyişinde, hukukunun oluşturulmasında ve uygulanmasında, herhangi bir dinin anlayışlarının ve normlarının belirleyici olmaması gereğini ve istemini dile getiren” laiklik ilkesinin, eksiksiz şekilde uygulanmasının, gerektirdiği koşulların oluşturulmasının ve sürdürülmesinin ne denli yaşamsal önemde olduğunu ortaya koyuyor!

Böyle katliamların bir daha yaşanmayacağı koşullar bütünü olan bir toplumsal yapının, hukuksal ve siyasal laik bir düzenin oluşması ve korunması için sürekli bir mücadelenin, öncelikli, zorunlu ve sürekli bir sorumluluk olduğuna dair toplumsal bir hafıza odağı oluşturuyor. Bu sorumluluk:

  • Böyle katliamların bir daha yaşanmayacağı koşullar bütünü olarak toplumsal bir yapının, hukuksal ve siyasal bir düzenin oluşturulması,
  • Hukukun temel aldığı tek ölçüt olarak “adaletin”, vicdan, bellek ve algısal olarak, eksiksiz bir şeklide gerçekleştirilmesinin sağlanması; katliamın arkasındaki güçlerin ortaya çıkartılması, sanıkların yargılanması, dönemin siyasi ve idari yetkililerinin görev, kusur ve ihmallerinin soruşturma ve kovuşturma konusu yapılması, yargılamanın tarafsız ve bağımsız şekilde gerçekleştirilmesi, etkin cezaların verilmesi ve cezaların kanunun öngördüğü şekilde ayrıcalıklar tanınmadan infaz edilmesi,
  • Katliama ilişkin gerçeklerin aydınlatılması, toplumun “hakikati bilme hakkının” tüm gerekleriyle gerçekleştirilmesi,
  • Mağdurların ve onlara siyasal görüş, inanç, kültürel aidiyet vb. ortaklığı bulunanların, kendilerini “sürekli tehdit altında duyumsama tedirginliğini” ortadan kaldıracak bir yaşam anlayışının hâkim kılınması,
  • Katliamın acısının toplumun her kesimi tarafından paylaşıldığını gelecek kuşaklara aktaracak söylem ve eylemlerin ortaya konulması, olarak ortada duruyor.

Tıpkı Kafka’nın “Dava”sının utanç temasıyla bitmesinde olduğu gibi; Madımak ve diğer tüm katliamların yarattığı utancın her zaman ayakta kalacağı ve mağdurların katledilmiş olmalarının yarattığı utancın, kendi yaşamlarından daha uzun süreli olacağı gerçeği gibi!

NEVAL OĞAN BALKIZ

HUKUKÇU/AKADEMİSYEN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları