Olaylar Ve Görüşler

Halkın egemenlik hakkı - Av. Erol Türk

13 Kasım 2024 Çarşamba

TBMM Genel Kurul salonunda, büyük harflerle Atatürk’e ait “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi yazıyor. Atatürk imparatorluğun çürüdüğünü, yıkıma sürüklendiğini biliyor ve yerine halk egemenliğine dayanan yeni bir devletin kurulması gerekli olduğuna inanıyordu. Esasen daha Samsun’a giderken bu fikirle yola çıktığını Nutuk’ta anlatıyor. 

Cumhuriyet tarihinde yapılan bütün anayasa metinlerinde egemenliğin millete ait olduğu yazılıdır. 1921 Anayasası “Hâkimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” cümlesi ile başlar. 1924 Anayasası üçüncü maddesi, 1961 Anayasası’nın dördüncü maddesi ve 1982 Anayasası’nın altıncı maddesinde egemenliğin, kayıtsız şartsız millete ait olduğu yazıyor. Türk milleti, egemenliğini, anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin millet adına kullanılması, anayasada açıklandığı üzere hiçbir kişiye zümreye veya sınıfa bırakılmaz, hiç kimse veya organ kaynağını anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz. Bunlar anayasanın emredici kurallarıdır.  

EGEMENLİĞİN KAYNAĞI

Milli egemenlik ilkesi, kaynağını 1789 Fransız Devrimi’nden almaktadır. Ortaçağda egemenliğin Tanrı’ya ait olduğu ve tanrının, egemenliğini yeryüzünde krallar veya sultanlar vasıtasıyla kullandığına inanılıyordu. Fransız Devrimi ile egemenlik, Tanrı adına bu yetkiyi kullananlardan alınmış ve gerçek sahibi olan halka verilmiştir. Böylece egemenliğin halka ait bir hak olduğu daha 19. yüzyılda Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinin anayasalarına girmiştir. Egemenlik tektir. Bölünmez, devredilmez ve vazgeçilmez, zamanaşımı ile kaybolmaz.

Bu yazılı kurallardan anlaşılacağı üzere, hiçbir kişi, grup veya sınıf egemenliğin bir kısmına ya da tamamına sahip değildir. Fransız hukukçu Carre de Malberg’e göre egemenlik bölünmez bir hak olarak yalnız bölünmez millet kişiliğine aittir. Kaynağı itibarıyla millete ait olan ve paylaşılması olanaksız olan milli egemenliğin, onu kullanan devlet organlarının şahsına bağlı bir hak olmayıp temsil yetkisinin kullanılmasından başka bir şey değildir. Millet kavramı soyut bir kavram olduğu için egemenliğin millet iradesinin temsilcileri aracılığıyla ile açıklanması zorunludur. Millet iradesini, belli aralıklarla yapılan demokratik, yasalara ve anayasaya uygun seçimlerle belli eder. 

Ülkemizde, halkın seçtiği temsilciler yaptıkları anayasa değişikliği ile temsil ettikleri halka ihanet ederek, halkın egemenlik hakkını bir kişiye devrederek yok ettiler. 16 Nisan 2017 tarihinde yapılan ve hukuken yok hükmünde olan halkoylaması ile ülke otokrasiye geçti. Demokrasiyi sadece sandıkta oy kullanmak olarak anlayan AKP genel başkanına göre diğer demokratik temel haklar, düşünce özgürlüğü, düşündüğünü açıklama özgürlüğü, insan hakları, işçi hakları, eğitim hakkı, adil yargılanma hakkı, kanun önünde eşitlik ilkesi, kısaca insan onuruna yaraşır bütün diğer haklar önemli değildir.

DEMOKRASİ YERİNE OTOKRASİ

Devletin bütün organlarının ve kurumlarının tek elde toplanması özellikle halkın temsilcileri aracılığı ile kullandığı egemenlik hakkının yani yasama, yargı ve yürütme organına ait yetkilerin bir kişide toplanması gerçek demokrasilerde görülmez. 

Halkı temsil edenlerin bütçe yapma yetkisi, bakanları denetleme yetkisi yok. Bütçe Saray’da hazırlanıyor, Meclis’te itirazsız kabul ediliyor. Anayasa değişikliği ile bakanlar kurulu kaldırıldı. Bugünün bakanları Saray’ın memuru. “Türk milleti adına” karar veren mahkemeler bağımsız değil. Yargı organı, halkın egemenlik hakkını korumadığı gibi yürütmenin emir ve talimatıyla karar veren bir organ haline dönüştürüldü. 

Kısaca halk, egemenlik hakkını kendi seçtiği temsilcilerinin ihanetiyle yitirdi. Bu nedenle Saray‘da oturan tek adam, halkın iradesine saygı göstermiyor, seçilmiş belediye başkanlarını tutuklatıyor ve yerine kayyum atıyor. Sözün özü, demokratik, laik, sosyal hukuk devletini halkın temsilcileri yok ettiler.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları