Olaylar Ve Görüşler

Halkın açlıkla savaşı - PROF.DR. SALİH ÖZBARAN

24 Haziran 2024 Pazartesi

Kurban Bayramı’nı geride bıraktık. Ne yazabilirim ki kasap et, koyun can derdindeyken, buğday değerini bulamazken. Gün geçmiyor ki etiket fiyatları değişmesin, enflasyonun etkisi hissedilmesin, özellikle düşük maaşlılar ve ücretliler feryat etmesin, pazarda dolaşanlar sebze ve meyvelerin üstünde yazan etiketler karşısında şaşırmasın! Medyada devlet katındaki harcamaların doğru bölüşülmediğine ilişkin bilim insanlarının ve maliye uzmanlarının belgelere dayalı uyarıları yer almasın!

Gün geçmiyor ki eti ve ekmeği “daha az pahalı satan” market ve fırınlardaki kuyruklar uzayıp gitmesin! Bir tarihçi ve günceli izlemeye çalışan biri olarak belleğim ve kitaplığımdaki tanıklıklar peşine düştüm. Osmanlı İmparatorluğu’nun görkemli geçen 16. yüzyılının ardından 17. yüzyılda tarih yörüngesinde nasıl bir açlık, geri kalmışlık ve liyakatsizlik girdabına yakalandığını düşünelim.

Cumhuriyet rejiminin 100. yılında yaşadığımız tek adamlı yönetim biçimi bizi 400-500 yıl gerilere götürdü.

İMPARATORLUĞUN AÇLIKLA SINAVI

Sözünü ettiğimiz yüzyıllarda ortaya çıkan “Celali İsyanları” ile başlayan sürece ilişkin Osmanlı kayıtlarında; yöneticilerin (Saray-ı Hümâyun’un) zaafa düştüğü, halkın zulme uğradığı, rüşvetin resmiyet kazandığı, paranın değer yitirdiği kısacası imparatorluğun altüst olduğu dönem anlatılır.

1573 yılında imparatorluktaki gıda eksikliği ya da yokluğu üstüne gözlemlerini yazan Venedikli Marcantonio Barbaro, burada düzensizlik ve kötü yönetimin neden olduğunu, köylülerin sadece kendi gereksinimlerini karşılamak için üretim yaptıklarını söylediği notlarında, üreticinin tepkisini şöyle yansıtmıştı: “Zira fazlalıkların zorla ellerinden alınacağını biliyorlar. Bu yüzden verimli topraklarını ekilmeden bırakmayı yeğliyorlar” (Aktaran: Zafer Karademir, İmparatorluğun Açlıkla İmtihanı, s. 316); günümüzde üreticinin toprağa küstürüldüğünü anımsatırcasına.

Yaşadığımız son 20 yılı, Mustafa Akdağ’ın Türk Halkının Dirlik ve Düzenlik Kavgası başlıklı kitabına dayanarak düşünebiliriz. Özellikle 1595- 1609 dönemindeki onca kargaşaya ve başarısızlığa karşın halkın dayanmaya çalıştığı zorlukları düşünerek, tanık olduğumuz bir yıllık enflasyonun yüzde 100’ün çok üstünde gezindiğini biliyoruz; çok şaşırıyoruz, Osmanlı tarihini kavrayamıyoruz, dersimizi alamıyoruz.

CUMHURİYET MUCİZESİ

Emperyalizme karşı zafer kazanıp ülkemizi Cumhuriyet rejimine kavuşturan Mustafa Kemal Atatürk, ülküdaşları ve Türk milleti, ekonomik bağımsızlık yolunda yol almaya koyulduğunda tam bir yıkımla karşı karşıyaydılar. Özellikle tarım, halkı beslemekten çok uzaktaydı. Tarım Bağımsızlıktır kitabında Mustafa Kaymakçı, askeri zaferden sonra karşılaşılan tabloyu şöyle anlatıyor:

“10.3 milyonu kırsalda yaşayan 13.6 milyon nüfus; ailelerin yüzde 5’i toprakların yüzde 65’ine sahip; kimi bölgelerde ağalık devlet konumunda; tarım teknikleri geri, köylü eğitimsiz; ziraat mühendisi, veteriner hekim ve tarım teknisyen sayıları yetersiz; ekmeklik un dışarıdan gelmekte, şeker ve yağ adeta yoktu; ete bayramlarda bile ulaşılamıyordu, hayvanlar hastalıklıydı. İnsanların yarısı hastaydı; 3 milyon trahomluydu; bebek ölümleri yüzde 60’ın üzerindeydi. Sanayi ürünleri dış ülkelerden geliyordu; ülke Avrupa’nın açık pazarıydı. Halkın yüzde 7’si okuryazardı; üniversite yetersiz bir Darülfünun’dan ibaretti. Kadın-erkek eşitliği söz konusu bile değildi.

Buğday üretimi 1923- 1925 yılları ortalaması 0.972 milyon ton iken 1936-1940’ta 3.636 milyon tona çıkmıştır. Bu verilere göre buğday üretimindeki artış yüzde 274 olmuştur. Pamuktaki artış yüzde 45, tütün üretimindeki ise yüzde 51’i bulmuştur. 1923- 1925 döneminde, savaşlar ve hayvan hastalıkları sonucu, 15 milyon başa düşmüş olan koyun sayısı, hayvan hastalıklarıyla mücadele sonucu 1930 yılı sonunda yaklaşık 20 milyon başa çıkmıştır. Koyunda yüzde 33, keçide yüzde 45, büyükbaş sayısında da yüzde 125 artış hızı yaşanmıştır.”

Cumhuriyet bir mucize yaratmıştı.

PROF.DR. SALİH ÖZBARAN



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları