Olaylar Ve Görüşler

Franz Kafka (Dönüşüm) ve Türkiye

08 Aralık 2018 Cumartesi

AKP’nin temel amacı toplumu siyasal bir örtü altında şeriatla yönetmeye yöneliktir. AKP’nin tüm üst düzey yöneticilerinin söylemleri, bu partiye yakın olan akademisyenlerin konuşmaları/yazıları bu doğrultuda yer almaktadır.

Franz Kafka (1883-1924) dünya edebiyatına çok önemli eserler vermiş bir yazardır. Onun eserlerinde, insanın varoluşsal gerçekliğini, toplumsal ve dinsel baskıyı, psikolojik katmanları içeren bir tema buluruz.
Kafka’nın “Dönüşüm” romanında, günümüz endüstri toplumunda bireyin içinde bulunduğu sistemde kendini kaybetmesi çarpıcı bir biçimde yansıtılır. Bunun sonucunda da bireyin yaşamdan beklediği her şeyin önemi biter, ardından yalnızlık başlar. Böceğe dönüşen Gregor Samsa için, bir gün bile işe gidememek düşüncesi, onun böceğe dönüşmesinden daha kötüdür. Modern yaşam, bireyi özgürleştirmek yerine mevcut sisteme daha bağımlı hale getirdiğinden köleleştirmiştir.

AKP’nin amacı
AKP’nin temel amacı toplumu siyasal bir örtü altında şeriatla yönetmeye yöneliktir. AKP’nin tüm üst düzey yöneticilerinin söylemleri, bu partiye yakın olan akademisyenlerin konuşmaları/ yazıları bu doğrultuda yer almaktadır. Topluma dikkatle baktığımızda, bireysellik duygusu giderek artmaktadır. İktidara yakın olmak için; şöhret eskisi sanatçılar/ yazarlar, emekli olmuş bürokratlar, daha çok para kazanmak isteyen gözü dönmüş işadamları öne çıkmaktadır. Böylelikle iktidara yakın olanların zenginleştiği bir tablo ortaya çıkmaktadır. AKP, insanı kendine yabancılaştırarak, gerçekleri görmesini engellemektedir. Tıpkı “Dönüşüm” romanında olduğu gibi yabancılaşmanın kaynağında daha çok ekonomik nedenlerle, kişinin ruhsal ve akılsal anlamda suskun kalması, duyarsız ve bağnaz bir yapıya sahip olması istenmektedir. Arabesk bir toplum yaratmak, insanların basit ve sıradan konular haricinde hiçbir şeyle ilgilenmemesi istenmektedir. İnsanların bilinçaltlarına yönelik subliminal vuruşlarla gözlerinin önündeki olayları görmesi engellenmektedir. Türkiye’nin Ortadoğu’daki yanlışları, gezi olayları, ekonomik bunalımlar, yüksek döviz kurları, AKP’nin beceriksizliğiyle ortaya çıkmıştır. Onları sürekli bir düşman korkusuyla bunaltmak, ülkenin geleceğine yönelik hayali tehditlerle başlarını kuma gömmeleri sağlanmaktadır.
İnsanları sürekli başka şeylerle meşgul etmek, TV’lerde abuk dizilerle zamanlarını tüketmek, bazen spor haberleriyle bazen de sıradan bir cinayeti allayıp pullayıp günlerce tartışma konusu yapmak suretiyle toplumun asıl sorunları gözden kaçırması normaldir. İnsanın kişiliğinde bulunan saflık, iyi niyet gibi temel değerleri, AKP’nin kendi çıkarları doğrultusunda Allah, din, peygamber, Kuran gibi konuları beyinlerine kazırcasına yinelemesi sonucunda, kişilerin değer yargıları da değişmektedir.
Sözgelimi, hukuk, savunma hakkı, mahkeme, hoşgörü, dayanışma gibi tüm evrensel değerler hızla yer değiştirmektedir. Çevrenize bir bakın: Trafikte silah çekmeler, doktorların/öğretmenlerin dövülmeleri, kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri ve nefret söylemi ile toplumun giderek ayrışması... Böylesine ağır bir psikoloji içinde yaşayan, bilgiye ve demokrasiye yönelik tüm çalışmaların dışında kalan bir insan bu travmadan nasıl kurtulabilir ki?
G. Samsa’nın kendinden bile iğrenmesi, odasında bir köşeye sığınması, utanç içinde kalması ile ruhsal bir değişim yaşamaya başlayan insanımızın yazgısı birbirine benziyor. Yoksulluk nedeniyle sokakta dalgınca yürüyen, boş gözlerle sağa sola bakan, bazen küçücük bir tartışmada ansızın kendini kaybeden, sık sık inişli çıkışlı bir ruhsallık yaşayan birinin toplumla bağlantı kurması düşünülebilir mi? AKP’nin de istediği budur aslında. Nasıl ki G. Samsa için ailesi aymazlığa varan bir tavır içindeyse, insanımız da kendi geleceğini planlamaktan uzaktır. Böceğe dönüşen birinin evde kalması, onunla iletişime geçilmesi gereksizdir artık.

Sadece yiyip için
Sonunda G. Samsa için yaşamın sonu geliverir. Tıpkı G. Samsa gibi o da çevresine ve kendine duyarsız kalmıştır. Önündeki tüm olaylar eve gidip yatıncaya kadar ilgilendirir onu. Sonrasında aynı boşluk (böceğe dönüşme anlamında) bir kez daha saracaktır tüm ruhunu. Kendisine verilen rolü kanıksayan, hiçbir itiraz ya da eleştiri getirmeyen, sadece yiyip içen, yarını düşünmeden boş bir yaşamın içinde varlığı bile belli olmadan unutulacaktır. Evet, unutma sözcüğü de bu anlamda önemlidir. “1984” romanında olduğu gibi, Büyük Birader’in sözleri ve yasaları dışına çıkmadan sözde yaşamak! Kendimize sormalıyız, bunun bir böceğe dönüşmekten ne farkı var ki?
AKP’nin ülkemiz insanını siyasi sisteme bağımlı bir hale getirdiğini hatta köleleştirdiğini bile düşünebiliriz. Özellikle yoksul ve eğitimsiz büyük kitlenin mutluluğu sadece işiyle bağlantılıdır. Bunun dışında bir dünyayı görmesine olanak yoktur.

Toplumla iletişim
İşte tam da burada yabancılaşma kavramı karşımıza çıkar. Felsefe tarihinde “yabancılaşma” düşüncesinin kökleri Plotinob ve Aziz Augustins’a kadar uzanmaktadır. K. Marx ise, yabancılaşma kavramını kapitalist üretim biçiminin insan üzerindeki yıkıcı etkilerine dikkat çeker. K. Marx, insanın kendine ve topluma olan yabancılaşmasının aynı zamanda toplumla iletişim kopukluğuna neden olacağını da ileri sürer. Yabancılaşan birey hem kendine hem de ailesine karşı bir duyarsızlık içindedir artık.
Sözgelimi, K. Marx, kapitalist toplumdaki bireyin gündelik yaşam etkinliğinin bozulmasıyla, kendi ailesine karşı da kabalaştığını (topluma karşı vahşileştiğini ya da tamamen otistik bir yapıya bürünmesini) ileri sürer. F. Nietzsche’nin ünlü “dekadans” kavramı yazımıza bir örnektir. Yaşamı yadsıyan, değişimi göremeyen, bir tür sosyal ve psikolojik “çöküş” yaşayan insanı böyle tanımlar, F, Nietzsche. Yaratıcı ve değişime açık olan insanın karşısına, “sürü” diye tabir ettiği hiciv ötesi bir anlayışı getirir. Sürüleşmiş insanın daima güçlü olana, kendisinin yönetilmeye, ezikliğini kabul etmeye yönelik bir hazin sonu vardır. Bizim insanımıza benziyor mu, buna siz karar verin artık.  

Tufan Erbarıştıran



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları