Olaylar Ve Görüşler

Etik konuşulmaz mı?

26 Ocak 2019 Cumartesi

Bir toplumda insanlar, temel insani özellikleri olan akıllarını kullanmayı ihmal ettiklerinde, özellikle de bu özensizliği değerler alanında gösterdiklerinde, o toplumda hukuk araçsallaşır. Unutulmasın ki, ahlaklı olmak için kahraman olmak gereken bir toplum kötü bir toplumdur.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adayı Binali Yıldırım, görevinden istifa etmeme kararının gerekçesini açıklarken “Hukukun olduğu yerde etik konuşulmaz. Hukuk devletinde hukuk konuşulur” dedi. Uzun yıllardır etik konusunda çalışan bir bilim insanı olarak sayın adayın bu sözlerine ilişkin görüşümü açıklamayı etik bir sorumluluk olarak kabul ederek bu yazıyı kaleme alıyorum.
Uygulamalı etik alanında akademik çalışma yapmaya ya da bir etik kurulda göreve başlayan, etik bilgisi ile ilk kez karşılaşan herkesin ilk sorusu şudur: “Hocam, eğer bir konunun hukuksal bir düzenlemesi varsa ya da konu yargıya yansımışsa, o konuda etik değerlendirme yapılabilir mi?” Bu sorunun tek bir yanıtı vardır: “Evet, yapılabilir ve hatta mutlaka yapılmalıdır.”

Etiğin olmadığı yerde hukuk
Etik, insan aklının bir özelliği olan “iyi-kötü” ve “doğru-yanlış” kavrayışını inceler. Bu inceleme bizi değer bilgisine götürür. İnsan değerlerini üç kümede toplamak mümkündür. Bunlardan ilki; HUKUK gibi insan olmazsa varolamayacak insan ürünleridir. İkincisi ilişki değerleri adı verilen ve insanlararası ilişkinin varlığında ortaya çıkan değerlerdir. Bunlar arasında adalet ve dayanışma sayılabilir. Üçüncü değer kümesi, dürüstlük ve cesaret gibi kişi değerleri denilen ve bireyde örneklenen değerlerdir. Bu çerçevede baktığımızda, insandaki iyi ve kötü, doğru ve yanlış kavrayışının özünü bilmeden hukukun varolamayacağını görürüz. O halde doğru cümle “Etiğin olmadığı yerde hukuk konuşulamaz” olmalıdır.
Günümüzde hem etik, hem ahlak hem de hukuk, rüştünü ispat etmiş birer olgu olduklarına göre bu ilişkiye tarihsel açıdan bakmak anlamsız mı? Yanıt “hayır”.
Kimi toplumlar ahlaken daha ileri aşamalara doğru yönelip gelişmelerini hukuklarına da yansıtırken, kimileri geride kalıyor; hatta bazıları gerileyebiliyorlar. Örneğin, hukukunda köleliği düzenlemiş bir toplum, bunu bünyesinden çıkartabiliyor ve tüm insanların insan olarak doğmakla eşit haklara sahip olduğu düşüncesini temel alan bir hukuka geçebiliyor.
Bir başka toplum, cezanın intikam değil eğitim aracı olduğu bir hukuktan, zina edeni taşlayarak öldürme biçiminde yaptırımları olan daha ilkel bir hukuk düzenine geçebiliyor. Bazı toplumlar da idam cezasının etik değerlendirmesini yapmış olmalarına ve bu cezayı insanın değerini harcayan bir eylem olarak reddetmiş bulunmalarına karşın, geriye evrilmeyi ve hukuklarında bu cezaya yeniden yer vermeyi düşünebiliyor. Bu değişimi kavramayı sağlayan etik bilgisi ve etik değerlendirmedir. Bunlar olmadan hukukun evrimi anlaşılamaz.
Etik değerlendirmenin işlevine de kısaca değinmek gerekirse; bir toplumda her eylem hukukun konusu olamaz.
İki eli dolu birine kapıyı açık tutmak iyidir, ama bunu yasa nedeniyle değil, insan olduğumuz için biliriz. Bir toplumda ne kadar çok yasa varsa, o toplumun hukuksal temelinin o kadar zayıf olduğuna inanmak genel bir kanıdır. Çünkü yasa bolluğu o toplumda insanların ancak yasa tarafından bildirildiğinde doğruyu eğriyi bildiklerini gösterir. Hatta aynı toplumda insanların yakalanmadıkları sürece doğruyu eğriyi bilmeyi pek de umursamayabilecekleri öngörülebilir. Etiğin temel yaptırımı olan “utanma duygusu” böyle toplumlarda ya hiç görülmez ya da çok hastalıklı biçimlerde ortaya çıkar.
Örneğin kişi yalan söylediğini bildiğinde çok utanmalıyken, söz konusu yalanın hukuken bir sorun yaratıp yaratmamasını utanmanın önüne koyar. Kendisinin de yalan olduğunu bildiği sözünün, yalan olmadığının kanıtını hukukun buna değinmemiş olmasına dayandırmaya çalışır.
Bir toplumda insanlar, temel insani özellikleri olan akıllarını kullanmayı ihmal ettiklerinde, özellikle de bu özensizliği değerler alanında gösterdiklerinde, o toplumda hukuk araçsallaşır. Değer bilgisinin bilinçli olarak toplumdan esirgendiği ve etik eylemlerde bulunan kişilere reva görülenlerle toplumun geri kalanının gözünün korkutulmaya çalışıldığı örnekleri saptamak zor değil. Unutulmasın ki, ahlaklı olmak için kahraman olmak gereken bir toplum, kötü bir toplumdur.

Umutsuzluk ahlaksızlıktır
Etik düşüncenin çoraklaştığı toplumları bekleyen nedir? Öncelikle bitmeyen bir haksızlığa uğramışlık duygusu ve bunun yarattığı öfke, toplumun içinde bulunduğu koşullarla açıklanamayacak ölçüde gergin hale gelmesi ve herkesi saran bir değersizlik yaşantısı. Çözüm ise kişisel yapıp etmelerden ve en yakın ilişkilerden başlayarak etik bilgisini yeniden yaşamımıza davet etmektir. Bu davetin ilk adımı UMUT’tur. Burada sözünü ettiğim umut, bir umutlu olma hali değildir. Her gün, her an, tıpkı tüm koşullara rağmen dürüst kalabilmek gibi, ya da tüm bedellere karşın cesur olabilmek gibi, umudu kendinde gerçekleştirmektir. Bir insan erdemi olarak umudu önce kendinde, sonra başkalarında inşa edebilmektir. Bu çaba bugün ülkemizde insanın değerini korumanın önemine inanan herkesin ödevidir. Ahmet İnam’dan esinlenerek vurgulayalım ki umutsuzluk ahlaksızlıktır.  

Prof. Dr. Neyyire Yasemin YALIM



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları