Olaylar Ve Görüşler

Eğitimde ‘huni’ modeli ve ‘işçi pazarı’ ülkeler - Ümit Uysal

22 Haziran 2024 Cumartesi

Aileler, çocuklarının üst sınıfta yer almasını ister. İyi eğitim almasını, doktor, mühendis, avukat ya da herhangi bir beyaz yakalı olarak zenginlik içinde rahat yaşayabilmesinin önkoşulu görür. 

Oysa bu arzu, milli ekonomilerin çıkarları doğrultusunda organize edildiğinde nüfusun en fazla yüzde 10’u eğitimli üst sınıfta yer alabilecektir. Ülke ekonomisi bir fabrikaya benzetildiğinde, belki, 1 fabrika müdürü, 3 yardımcısı, 13 birim sorumlusu ve 1300 işçi gerekecektir. 

Bu durumda verimli bir ekonomi için eğitim sisteminin piramite benzemesi gerektiğine şüphe yoktur. 

İSTEKLER VE GERÇEKLERİN UZLAŞISI

Ailelerin istekleriyle yaşamın ve ekonominin gerçeklerini uzlaştırma görevi hükümetlerdedir. Hükümetler, ülkenin geleceği için popülist davranışlar yerine orta ve uzun vadede faydalı, doğru, adil davranışlar geliştirmek durumundadır. 

İyi bir eğitim sisteminde en yetenekli olanların en ön planda olması ve herkesin yeteneğine göre ekonomiye katkıda bulunması gerekmektedir. Bunun için ülkeler doğru bir sistem geliştirmekle yükümlüdürler. 

Ama nasıl olsa her aile çocuğunun yönetici olmasını istiyor ve her oy da eşit. Bu durumda hükümetler oy adına fırsatı kaçırmıyor. Neredeyse bütün nüfusu, beyaz yakalı yetiştiren üniversitelere kabul etmekte bir sakınca görmüyor. 

Hükümetler aldıkları oyu kâr sayıyorlar ama bu davranışın ülke ekonomisine bedeli ağır oluyor. İnsan kaynakları darboğazı, verimsizleşen ekonominin dışına itilen kuşaklar ortaya çıkıyor. Her kasabaya bir üniversite açıyorlar insan ve oy potansiyelinin tamamını mutlu etmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Oysa görevleri, ülkenin tamamı için kalıcı bir mutluluk inşa etmek.

İŞÇİ PAZARI ÜLKELER

Nüfusu hızla yaşlanan gelişmiş sanayi ve teknoloji ülkelerinin komşuları olan ve bir çeşit göçmen merkezi ve işçi pazarı işlevini üzerine alan Türkiye, Tunus, Fas, Meksika gibi ülkeler eğitim sisteminde piramit yerine huni tercihinde bulunan ülkelerdir. 

Popülist hükümetler velilerin ve öğrencilerin isteği doğrultusunda azami sayıda insanı üniversitelere kabul edip sonradan iş bulamayan bu kitlelerin sistem dışına itilmesine neden oluyorlar. 

Bu kitlelerin boşalttığı alt işlerde ise gelişmiş ülkelere gitmek için yaptıkları başvuruların sonucunu bekleyen geniş göçmen yığınları çalışıyor. Bir çeşit “işçi pazaryeri” durumundaki bu ülkelerde bekleyen ve gelişmiş ülkelerin eleme ve seçme sistemine katılmak isteyen kitlelerin bu ülkelerde geçici olarak barınması, karnını doyurması... 

İşte sistem bu tercihler üzerine şekilleniyor, çalışıyor. Önlenmek istenen şey göç değil; düzensiz ve istem dışı göç.

İTALYA-ARNAVUTLUK MODELİ 

Bu ülkelerle gelişmiş ülkeler arasında medeni bir ilişki tesisi şarttır. Bu anlamda İtalya ve Arnavutluk yönetimini takdir etmemek olanaksız. 

Arnavutluk’taki bir kampta bütün göçmenler yani işçi adayları bekletiliyor. Masrafları İtalya tarafından karşılanıyor. Uygun görülenler İtalya’ya ve Avrupa Birliği bölgesine kabul ediliyor. 

İlk bakışta insanlık dışı bir gettolaşma gibi gözükse de bence medeni bir ilişki. Herkes niyetini açıkça ortaya koyuyor. İnsanlık dışı bir hayatta kalma mücadelesine dönüşen ve ülkeleri tahrip eden “düzensiz göç” hikâyeleri yerine, medeni bekleme salonları oluşturmak sanırım herkes için en iyisi.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları