Olaylar Ve Görüşler

Edvard Munch’un Çığlık tablosu ve Türkiye

14 Şubat 2019 Perşembe

AKP, toplumun cahil ve suskun olmasını istemektedir. Derinliğini düşünemeyen, algılamakta zorluk yaşayan, iktidarın her söylediğine inanan bir toplum yaratıldı. El zina yapar diyen hacılar/hocalar kadın eli sıkmanın haram olduğunu söylerler. Ancak muta nikâhına laf etmezler.

Edvard Munch’un dünyaca ünlü “Çığlık” adlı tablosu bunalıma giren bir insanın yaşadığı travmayı yansıtmaktadır. Figür, grotesk görünümü, ellerinin başının iki yanında olması ve yüzündeki ifadesi ile tam anlamıyla bir şok içindedir. Resimdeki renklerin dağılımı, özellikle kırmızının ve mavinin ustaca karışımı, izleyen üzerinde derin bir etki bırakmaktadır. Köprü üzerindeki bu figür/adam ruhundaki fırtınayı dışa yansıtırken, aslında doğanın da ona eşlik ettiğini düşünebiliriz. Burada ruhsal bir parçalanmışlık duygusu hâkimdir ve figürün bu çaresizliği dışavurumun en güzel örneklerinden biridir diyebiliriz. Bu tabloyu farklı bir açıdan da değerlendirebiliriz aslında. Tablodaki figür/ adam bunalımlı biridir, bu doğrudur ama onun kişisel travması bizim ülke gerçeğimizi de kapsamaktadır. Nasıl mı?
AKP iktidar olduğu günden bugüne kadar toplumu ayrıştırmakla kalmadı, bir de arabesk bir konuma büründürmeye çalıştı. Çağdaşlık ve gericilik arasında sıkıştırılmış bir toplumda kadın cinayetleri, çocuk tecavüzleri, bağrı yanık maganda naraları, yol vermedin bahanesiyle kurşunlanan insanlar... Sonuca gelirsek, sanatın ve edebiyatın dışlanmasını örnek gösterebiliriz. Şöyle bir çevrenize bakın isterseniz. Türkçeyi düzgün kullanan, kitap okuyan, sinema ve tiyatroya giden, giyinmesiyle medeni, kibar ve entelektüel kaç kişi tanıyorsunuz? Üç kuruş kazandığı parayla hemen lüks bir araba alan, yanında çalıştırdığı asgari ücretliye maaşını bile zamanında ödemeyen, sürekli argo konuşan, dünya gerçeklerinden uzak bir toplum olduk sayılır. Hani bu satırları okurken arada sırada gözünüz tabloya kaysın, bakın nasıl etkileneceksiniz? Arabesk müziği bitti ama kendisi bitmedi ve halen devam ediyor.
AKP, toplumun cahil ve suskun olmasını istemektedir. Yani derinliğine düşünemeyen, bilmeyen, algılamakta zorluk yaşayan, iktidarın her söylediğine kolayca inanan bir toplum yaratıldı. El zina yapar diyen hacılar/ hocalar kadın eli sıkmanın haram olduğunu söylerler. Ancak muta nikâhına laf etmezler. Ancak Kuzey Afrika ülkelerinden IŞİD’e Türkiye üzerinden gönderilen yaşı küçük kızların zinasını es geçerler. Menzil tarikatı şeyhi olan, Abdülbaki Erol’un torunu Seyyid Abdulbasid El Hüseyni, kendi nişan töreninde altın kaplama bir tahta oturmuştu. Hangi birini saymalıyız? Cübbeli Ahmet Hoca, Menzil şeyhi Dıyaüddin’in protez kolunu öpmesi, bize FETÖ’cü subayların Fethullah’ın maket kolunu öpmesini andırıyor. Türkiye çağdışılığa doğru koşar adım gidiyor aslında.
Şimdi düşünelim, böylesine arabesk bir toplum içinde demokrasi, özgürlük, sendika ve işçi hakları diye bir kez olsun, ortaya çıkıp da konuşan bir tarikat müridini gördünüz mü? Tarikatların öne çıktığı, laik eğitimin iyice gerilediği bir dönemde kültür gerilemesi kaçınılmazdır. Ancak AKP’nin de en korktuğu budur: Eğitimli, bilgili nesillerin yetiştirilmesi.
Fatih Medreseleri’nden Mesut Özdemir’in şu sözlerine ne demeliyiz: “Kadının kocasını ismiyle çağırması edebe münafidir, mekruhtur, o da edepsizliktir.” Türkiye’nin arabesk kültürle beslendiği sürece aydınlığa çıkması çok zordur. Bu nedenle, muhalefetin bu konuyu ele alması gerekiyor.

Tufan Erbarıştıran



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları