Olaylar Ve Görüşler

Dünya projeleri, İstanbul’un depremine deva olabilir mi?

20 Aralık 2018 Perşembe

Toplum katılımı dışlanmış, açık alanları yapılaştırılarak risklerin katlanmasına yol açılmış İstanbul’un güvenliği, borçlanma yoluyla bir başka akla teslim edilmiştir.

İletilen bir duyuruda İstanbul’un depreme hazırlanması gerekçesiyle ülkece borçlandırıldığımız (güncel değerle 12 milyar TL üstünde bütçeli) İSMEP projesinin (2006-2019) amacının, “kurumsal ve teknik kapasite geliştirilmesi, acil durum etkinlikleri, hastane ve okulların güçlendirilmesi” olduğu tanımlanmakta. Projeye, Dünya Bankası (DB) yanı sıra uluslararası başka bankalar da katkı vermişler. Duyuruda, bu projenin (sözde) ‘bağımsız değerlendirme grubu’ (IEG) tarafından hazırlanan raporuna da gönderme vardı.
Rapora göre, proje bütçesi Aacil durum iletişim sistemi ve yönetim merkezi (yüzde 15); B- kamu yapıları güçlendirme ve yenileme (yüzde 82); C- kimi belediyelere destekler (yüzde 1); Cproje yönetimi (yüzde 2) için ayrılmıştır. Acil durum iletişim sistemleri ve arama kurtarma kapasiteleri geliştirilmiş, 300 kadar okul yenilenmiş, 600 kadar okul ile 18 kamu yapısı güçlendirilmiştir.

Evrensel risk yönetimi
Seçilen 2 pilot belediyede iletişim sistemi kurulmuştur. Proje yönetim maliyeti yılda 20 milyon TL kadardır.
Rapor, projenin başarı gösterdiğini ileri sürmekte ve DB ile proje yönetimini aklamakta. Büyük başarı olduğu savlanan projeye, İstanbul’un ve Türkiye’nin çıkarları ile evrensel risk yönetimi ilke ve gerekleri açısından bakacak olursak buna katılmak zorlaşır. Projenin meşruiyetini, kaçırdığı fırsatları, yarattığı sorunlar ve yanıltıcı etkileri, verimlilik ve sürdürülebilirliğini irdelemek gerekiyor.
Öncelikle, proje kapsamının ve kadrosunun belirlenmesi gibi ön konuların, nasıl kararlaştırıldığı tartışmalıdır. DB, parasal gücü ile İstanbul için reçeteler oluştururken geniş bir düşünce platformundan yararlanmayı dışlamıştır. Bu kaynakla hangi yerel kaynaklar ve bilgi gücü harekete geçirilebilirdi düşüncesi akıllara gelememiştir.
Raporda bu kapsamdaki bir projeye ilk kez girişildiği ve tekrarlanabilir bir yöntem geliştirilemediği belirtilmekte. ‘Yap işlet devret’ yöntemiyle gerçekleştirilen köprüler, tüneller gibi projelerde maliyetler, bunları hiç kullanmayanlara nasıl aktarılıyorsa, borçlarla yürütülen bu projenin maliyeti de faizleriyle birlikte tüm topluma yüklenmektedir. Üstelik enflasyon azdırılmakta, projeden yararlanmayan İstanbullu çoğunluğun canları korunmasız bırakılmakta. Evrensel yaklaşım, risk azaltmaya öncelik verir.
Projede bu konu söylemde kalmıştır. Birkaç hastane ile İstanbul okullarının yüzde 10’u kadarını yenileme çalışmaları risk azaltma başarısı olarak gösterilmekte. Tasarımı nitelikli birkaç okul yapısı elde edilmiştir.

Acil sığınma birimleri
Okullar acil sığınma birimleridir. Bu durumda acil hizmetlere bütçenin yüzde 97’si ayrılmıştır. Bu açıdan, afet öncesi risk azaltmaya sahip çıkılamadığı anlaşılır. Sayılı yapının seçimi haklı kriterler gerektirir. Yalnızca kimi okulların yenilenmesi, toplumsal olumsuzluklara da yol açar. Ayrışmalar yaratmadan, İran’ın öz kaynaklarıyla geliştirdiği DRES projesi ile uluslararası ödüller aldığı gibi, tüm okulları kapsamak gerekir.
Proje, şehri tekil yapılar yığını olarak algılamakta. Oysa kentin risk sektörleri kapsamında, acil durum görevlisi tesislerin tümüne ilişkin bir sistematik gerekir. Acil durumlar için arama kurtarma donanımı ile yetinilemez. Hastane, okullar ve altyapı topluca bir güvenlik ağı oluşturur. Okulların önceliği, yapı ve zemin koşulları, çevredeki konut stoku ve yerel topluluk özelliklerine göre belirlenir. Hastaneler için ise, hizmet menzilinde kaç ağır yaralı çıkacağı hesaplanır ve birimler arasında eşgüdüm kurulur. Raporda bu tür kriterlerin kullanıldığı görülmüyor. Bu açıdan, proje bir acil durum stratejisine de sahip değildir.

Büyük bir fırsat kaçırılmıştır
İSMEP, deprem önlemlerinin ancak teknik bir kadro ile belirleneceği anlayışında. Oysa sakınımın önceliği, yerel toplulukları katılımlı bir seferberlik içine çekebilmektir. Bu yaklaşımda kaynaklar yalnızca yapılara gömülmez, önleyici yatırımlar yapılması özendirilir. Rapor, projenin konut stokunda risk azaltmaya girmemesini, dönüşüm girişimlerini eleştirerek haklı gösterme çabasında. Oysa İstanbul Deprem Master Planı’ndaki (İDMP) yaklaşımındaki gibi (en azından pilot projelerle) toplu yenileme örneklenebilirdi. Proje, finans kuruluşlarının beklentileri uyarınca, sağlanan kaynakları bir an önce tüketmeye odaklanmış, toplumun risk yönetimi için örgütlemesini dışlamıştır.

Fırsat kaçırılmıştır
Oysa İstanbul, risk kültürünün en kolay yeşertilebileceği bir ortamdır. Bu açıdan büyük bir fırsat kaçırılmıştır. Projenin belki en büyük olumsuzluğu “nasıl olsa İstanbul için önlemler alınıyor; başka bir şey yapılması gerekmiyor” varsayımını beslemesidir. İkinci bir açıdan “bu işleri bizim kamu kurumları yapamaz” yetkinlik çarpıtmasına yol açılmakta.
Kimi uygulamalar bize nelerin yapılmamasını örnekler. İSMEP projesi, İstanbul’un deprem stratejisinde nelerle yetinilmemesi gerektiğini öğretmektedir. İstanbul, deprem ve iklim değişikliğinin getirdiği çoklu tehlikeler karşısında yetersiz yapı stoku ve altyapısı yanı sıra adanmamış yönetimleriyle dünyanın en büyük risk ortamlarındandır.
Toplum katılımı dışlanmış, açık alanları yapılaştırılarak risklerin katlanmasına yol açılmış İstanbul’un güvenliği, borçlanma yoluyla bir başka akla teslim edilmiştir. Doğru zamanda doğru deprem stratejisi kurulamaması pişmanlıklar yaratacak tarihi bir İstanbul yazgısı olmamalıydı.

Murat Balamir
E. Prof. Dr., ODTÜ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları