Olaylar Ve Görüşler

Direniş ve devrime aralanan kapı… - Doç. Dr. İhsan Tayhani

19 Mayıs 2024 Pazar

İ ngiltere’nin, 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes Antlaşması’nın 7. maddesi uyarınca İskenderun Körfezi’ne yerleşmeye başladığını gören ve Damat Ferit Hükümeti’nin de bu girişimi onayladığını sezen Mustafa Kemal Paşa, 6 Kasım 1918 tarihinde Adana’dan İstanbul Hükümeti’ne çektiği bir telgraf ile kumandasındaki 7’nci orduya işgale direnme emrini verdiğini bildirince İstanbul’a geri çağrılır. Söz konusu bu emre uymak durumunda kalan Mustafa Kemal, üç günlük bir tren yolculuğundan sonra, 13 Kasım 1918’de İstanbul’dadır.

ANADOLU'YA GEÇİŞ

Anadolu’ya geçerek ulusal direnişi örgütlemenin yollarını aradığı ve İstanbul’da bulunduğu oldukça gerilimli altı ayın sonunda, 15 Mayıs Perşembe günü, “9’uncu Ordu Müfettişliği” görevi yetki belgesi, sarı paşanın cebindedir ve Ruşen Eşref (Ünaydın) ile Beyoğlu’nda, Fransız Sefareti’nin (elçiliği) karşısındadırlar. Her taraf silahları süngülü, Fransız askerleri ile doludur. Ruşen Eşref, o anlarda Mustafa Kemal’in, gergin ve sapsarı bir yüzle onlara bakarak “Hele bir Anadolu’ya geçeyim, görürsünüz!” dediğini belirtir. Yine aynı gün, İzmir de Yunan işgaline uğramıştır ve Mustafa Kemal Paşa, bir gün sonra (16 Mayıs) Samsun’a doğru yola çıkacaktır.

O tarihte 38 yaşını sürmekte olan bu eşsiz yurtseverin, işgal altında bulunan Osmanlı ülkesinin yaklaşık üçte ikisindeki askeri ve sivil orunlara (makam) emir vermeyi içeren müfettişlik yetkisini nasıl elde ettiğini anlamak için Alev Coşkun’un, “Samsun’dan Önce Bilinmeyen 6 Ay” adlı eserinin mutlaka okunması gerekir. O İstanbul ki bu süreçte, tıpkı Fatih Sultan Mehmet’in fethinden önceki Bizans gibi, surların arkasına hapsedilmiş gibidir! Gazi Mustafa Kemal’in, böylesi bir düşkünlük içindeki imparatorluktan çıkaracağı Cumhuriyete uzanan çileli ama onurlu yolu açacak olan kapının anahtarını, bir “İhtilal Komitesi” oluşturmaktan tutun da Osmanlı Hükümeti’nde “Harbiye Nazırlığı”nı üstlenmeye kadar pek çok somut denemeden sonra elde ettiği de unutulmamalıdır.

Mustafa Kemal Atatürk’e 13 Kasım 1918’de, Kartal adlı tekne ile Boğaz’a demirli işgalci zırhlıların arasından geçerken “Geldikleri gibi giderler!” daha sonra 15 Mayıs 1919’da Beyoğlu’nda “Hele bir Anadolu’ya geçeyim, görürsünüz!” dedirten, onun özgüvene dayalı güçlü liderliğidir. Nitekim işgalci emperyalistler, yaklaşık üç buçuk yıllık kanlı bir boğuşmadan sonra çekip gitmek zorunda kalmış ve göreceklerini görmüşlerdir!

19 MAYIS 1919'UN ANLAMI

Arkasından bir devrimle gelen “Laik demokratik Atatürk Cumhuriyeti” gibi büyük bir rejim dönüşümü ve çağdaş birey, çağdaş toplum ile çağdaş devletin yaratılması! 19 Mayıs’lara yüklenecek anlam budur. Erişilen başarının gizi de “Kuvayı Milliye” ruhunda ve “Müdafaa-i Hukuk” direnişinde saklıdır. Bu kavramlar, kökten dinci bir devlet kurma uğraşı içinde olan “Hamas” gibi bir terör örgütü ile özdeşleştirilemez. Ayrıca döneminde Kuvvacıları karalayıp sövenler de Şeyhülislam Mustafa Sabri’ler, Sait Molla’lar, Ali Kemal’ler yani hareket karşıtı halife sultancılar ve şeriatçı yobazlardır. Bu nedenle Ulusal Mücadele tarihimizde özgün anlam derinliği olan bu kavramlar dile getirilirken ağızlar, birkaç kez çalkalanmalıdır. 105 yıl önce 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a ayak bastığında Mustafa Kemal Paşa’nın zihninde bir din devleti değil, laik bir Cumhuriyet vardır. Aksi yöndeki örtülü örtüsüz sinsi ve planlı çabalara geçit verilemez, verilmemelidir ve 19 Mayıslar bu bilinçle kutlanmalıdır!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları