Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Devlet, birey ve yerel seçimler
Devlet, farklı inanç ve kültürde olanların varlığını anayasal güvence altına almalı ve onun yok olmasını engellemelidir. Farklılığımızın zenginliğimiz olduğunu unutursak; bilim üretemeyen bir topluma dönüşürüz.
Devlet aygıtını her ele geçirenin onu kendi dar görüşü ve seçim sistemindeki çarpık sonuçlar çıkartan değerlere göre dilediği gibi kullanma arzusu, ötekini yok etmeye kurgulu büyük bir trajediye dönüşmektedir. Bu nedenle bireyin hakkı yukarıdan verilen ve lütfedilen bir hak olamaz. Tek bir kişi bile olsa onun farklılığı, anayasal güvence altında olmalıdır.
1923’ten beri 96 yılda 35’ten fazla genel seçim ve 1930’dan beri de bir o kadar yerel seçim yapıldı. Arada bir de halkoylamasına gidilen hiçbir dönemde 31 Mart yerel seçimleri kadar ülkenin “beka” meselesine dönüştüğü görülmemişti. Bir yerel seçim nasıl olur da bir ülkenin beka sorununa, varlık ya da yokluk meselesine dönüşebilir? Burada kastedilen ülkenin değil sanırım iktidarın ve koalisyon ortağının bir beka sorunudur. Demokratik bir hakkın kullanılmasına yönelik devletin tepesinden “hakların kullanılması bizim lütfumuzdur” denildiğinde, bizim içinde devlet ile birey arasındaki ilişkiyi irdelemek zorunlu hale geldi. Seçmek ve seçilmek hakkını bize kim veriyor? Devlet kimin için vardır? Her seçim sonucu demokratik sonuç doğurur mu?
Adalet, eşitlik
Hegel, birey olmanın gereklerini toplumun devlet organizasyonunu kurabildiği süreçten itibaren önemsediğini söylüyor. Çünkü başıboş topluluklar ve sürüler halinde yaşayan kavimlerin modernleşmeye katkıda bulunmadığını iddia ederek, devlet yapısının ortaya çıkışı ile birlikte modernleşmenin başladığı görüşünü sunuyor.
Karl Marks’a göre ise toplumsal mülkiyetin ve siyasal işleyişinin yönetimini sosyalist devletin yürütmesi gerekir. Adalet, eşitlik ve özgürlük bir kişi için değil, bir bütün olarak toplumun tümü için gereklidir. Bunun bir ötesinde ise gelecekte devlet aygıtının olmadığı ve sorumluluk sahibi bilinçli bireyler toplumunun var olduğu, devletsiz yönetim anlayışından bahseder.
Fransız düşünürü olan Montesquieu’ya göre ise yasama, yürütme ve yargı olarak tanımladığı birbirinden bağımsız ve birbirini denetleyen üç ayrı güçten bahsedilir. Kuşkusuz cumhuriyet, monarşi ve istibdat (zorba, despot ve faşist) yönetimlerin de tarifini yapmıştır. Yasama, yürütme ve yargının bağımsızlığını kaybetmesinin sonuçlarını bir toplum nasıl öderse bizim toplumumuz da şu an onu ödemektedir.
Güçlerin dengesi değil, güçlerin birliği hedeflendiğinde denetim mekanizmalarını ve oluşabilecek muhtemel hataları düzeltecek uyarı mekanizmalarını da ortadan kaldırmış oluyorsunuz. Oysa uyarı mekanizmaları toplum ve devletteki risk ölçerler, ancak hukuk, adalet, yargı ve yürütmedeki güçler ayrılığının doğru çalışması ile mümkündür. Kısaca birey yoksa devlet de yoktur. Oysa devlet olmadan önce de birey vardı. Tek farkı birbirinden güç alarak ayakta kalabilen topluluklar halinde varlıklarını sürdürebiliyorlardı. İnsan dünyaya geldiğinden itibaren bir devlet aygıtının koyduğu kurallar ve yasalar etrafında hareket etmeye, davranmaya veya yaşamaya mecbur kılınmakta. Elbette milyarlarca insanın bir kargaşa olmadan yaşaması için yeryüzünde bir sistem ve düzenleyiciliğe ihtiyaç olacaktır. Ancak bu düzenleme onun düşünmesini, özgür iradesini, kimliğini, dilini, aidiyetini ve de inancını yok edecek, telef edecek bir düzenleme olamaz. Devlet aygıtını her ele geçirenin onu kendi dar görüşü ve seçim sistemindeki çarpık sonuçlar çıkartan değerlere göre dilediği gibi kullanma arzusu, ötekini yok etmeye kurgulu büyük bir trajediye dönüşmektedir. Tek bir kişi bile olsa onun farklılığı, anayasal güvence altında olmalıdır.
Demokrasi, çoğunluğun azınlık üzerindeki tahakkümü değil, azınlıkların haklarının en az çoğunluk kadar anayasal güvence altına alınan ve korunan sistemin adıdır.
Devlet aygıtı tümüyle bireylere ve toplumun çıkarlarına hizmet etmek için var olmalıdır. Oysa iktidarı her ele geçiren hizmet etmekten öte devletin bizatihi kendisi olmaya çalışmakta ve tüm toplum tarafından üretilen gayrisafi milli hasılayı kendisi ve etrafındakilerle paylaşmaya meyillidir. Bu yönetim anlayışının istikrarlı bir geleceğinin olmadığını Ortadoğu’da güçlü gibi görünen ama halk tarafından desteği çoktan yitirilmiş iktidarların nasıl acı deneylerle değişime uğradığını görmekteyiz.
Çevre, toprak, akarsular, yaşanabilir şehirler, doğal köyler ve insanca bir gelecek için bireyler, gözleyen, denetleyen, sorgulayan ve gerektiğinde düzeltici faaliyetler için haklarını kullanmayı bilen bireyler olmak durumundadır. Devlet, toplum içindeki farklı inanç ve kültürde olanların varlığını anayasal güvence altına almalı ve onun yok olmasını engellemelidir. Farklılığımızın zenginliğimiz olduğunu unutursak; kurak, çorak ve düşünce, bilim üretemeyen bir topluma dönüşürüz.
Devlet, birey için kendi hayatını kolaylaştıracak ve düzenleyecek kurumsal bir araçtır.
Hak alınır, verilmez
Devleti kutsayarak, devleti her şeyin üzerinde tutarak, onu tartışılmaz ve üzerinde görüş söylenemez şeklinde bir putlaştırmaya dönüştürürseniz, o devletin hep birlikte tutsağı haline gelirsiniz.
Devlet, vatandaşı varsa devlettir. İnsan hakkının, insan onurunun, insan haysiyetinin ezildiği, horlandığı yerde birey yoktur; mutlak devletin egemenliği vardır.
Sonuç olarak, hiçbir dönemde, hiçbir yönetim anlayışında haklar yukarıdan verilmez. Bir mücadele sonucunda alınır. Yukarıdan verilmesi beklenen ve lütfedilen haklar, kolayca da geri alınır. Bu durumda hak ve demokrasi, iktidarda olanların ne kadar lütfedeceğine ilişkin vicdanına kalmış olur. Oysa bireyin hakkı-hukuku, hangi iktidar gelirse gelsin yasalarla güvence altında tutulmalıdır. Ve akıllı, sorumlu, bilinçli bireyler de bu haklarının farkında ve takipçisi olmalıdır. Bireyler kendi seçimlerine sahip çıkmak ve onların doğuracağı sonuçların da farkında olmak zorundadırlar. Birey varsa devlet vardır, adaletli devlet varsa toplum bir düzen içinde huzurla yaşar. Adalet ve demokrasi, adil paylaşım ve özgürlükler yoksa o yönetimin adı dikta kavramları ile birlikte anılmaya mahkûmdur. Çünkü insanlık tarihi bize böyle anlatır.
CEVAT TURAN Şair-Yazar
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- İstanbul'un 7 ilçesinde yarın su kesintisi uygulanacak
- Malatya depremi: 'Endişe verici' diyerek uyardı!
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Kan donduran 'taciz' iddiası
- Muharrem İnce’den sert yanıt!
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- TÜPRAŞ'tan açıklama geldi
- Oktay Kaynarca’dan ‘Selahattin Demirtaş’ açıklaması
- Ankara’da konuşulan iddianame
- İmamoğlu'ndan, Tekin'e 'belgeli' kreş yanıtı