Olaylar Ve Görüşler

Atatürk’ün kurumları ve CHP’nin sorumlulukları

20 Şubat 2019 Çarşamba

CHP, Atatürk’ün kâr paylarından beslenen TTK ile TDK’nin çalışmalarını, yayınlarını, yıllık raporlarını değerlendirmelidir. Bunlardaki “kuruluş amacına” aykırılıkları saptayarak kamuoyuna açıklamalı. İş Bankası yönetimine göndereceği temsilcilerini, Türk Dili ve Türk Tarihi alanında yetkinliği tartışma götürmez bilge uzmanlar arasından seçmelidir.

Atatürk’ün örgütçülüğü ve kuruculuğu tartışılmaz bir gerçektir. Kurtuluş başlangıcını 19 Mayıs 1919 olarak kabul edersek, yürüyüşün kilometre taşlarını Havza Genelgesi, Amasya Bildirgesi, Erzurum ve Sivas kongreleri olarak sıralayabiliriz. 23 Nisan 1920’de BMM’nin açılışı ile başlayan kuruluş, 9 Eylül 1922’de ilk hedef olarak gösterilen Akdeniz’e, İzmir’e varış ile bağımsızlık savaşımızın utkuya varması ve bunun 24 Temmuz 1923’te Lozan’da tescil edilmesi sonrası, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanı ile tamamlanacaktır. Sonrasında gerçekleştirilenleri ise “kurumlaşma” olarak tanımlayabiliriz. Amacım, T.C’nin kuruluş, kurumlaşma ve kurallaştırılmasını anlatmak değildir. Amacım, Atatürk’ün kurucusu olduğu T.C. Devleti’nin yanı sıra, yine kurucusu olduğu kurumlardan CHP ile, son günlerde tartışmanın göbeğine oturan Türk Tarih Kurumu olacaktır.

Öncü ve önderi
Halkın ayaklanmasının ve örgütlenmesinin öncü ve önderi, Ulusal Bağımsızlık Savaşımızın yürütücüsü, TBMM’nin, Türkiye Cumhuriyeti ile CHP’nin kurucusu olan Atatürk, kalıtının süreklilik gösteren gelirinin mirasçısı olan Türk Tarih Kurumu ile Türk Dil Kurumu’nun da kurucusudur. 1982’ye kadar, Medeni Yasa hükümlerine göre özel tüzelkişi olarak çalışan bu iki kurum, 1982 Anayasası’nın “Yürütme” başlıklı “İkinci Bölüm” içinde yer alan 134’üncü maddesi ile oluşturulan, Başbakanlık’a bağlı kamu tüzelkişiliğine sahip “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu”nun bağlı kuruluşuna dönüştürülmüştür. 16.04.2017’de yapılan anayasa değişikliği ile, başbakana bağlılık, cumhurbaşkanının görevlendireceği bakan olarak değiştirilmiştir.

TT K’nin kuruluş amacı
Çatı kurum olarak, anayasanın 134’üncü maddesi ile kurulan “Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu”nun amacı; Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılaplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak ve yayınlar yapmak” olarak tanımlanmaktadır. Çatı kurum içinde yer alan Türk Tarih Kurumu (TTK), Atatürk’ün tinsel ve özdeksel koruması altındadır. 1931’deki kuruluş amacı, “Türk ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini ilmi yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayımlamak” olarak tanımlanmıştır.
Bu amaç doğrultusunda çalışması gereken TTK, son yıllarda tartışılır kurum özelliği sergileyerek ve amacından saparak, ekonomik gücünün sahibi ve kurucusu M. Kemal Atatürk’e karşı bir konumlama göstermektedir. Bu tutum, onu değerkıymet bilmez hayırsız bir mirasçıya dönüştürmüştür. İki örnek vereceğim.
Bunlardan ilki, sosyal medyada son günlerde kavgaya dönüşen ve bu kavganın malzemesi olarak kullanılan TTK tarafından beş yıl önce yaptırılan,Vahideddin’in bir İngiliz savaş gemisine binerek ülkeyi terk edilişini konu eden “Ayrılış” adlı 13 dakika, 13 saniyelik bir filmdir. Murat Bardakçı, tarafından “...film bile denmeyecek bir zırvalık...bir zavallılık eseri...”, “...oyuncuları birbirinden çapsız, bütün konuşmalar ve hareketleri suni, zevksiz, tatsız...” olarak tanımlanan böyle bir filmin amacı, Vahideddin’i Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın başlatıcısı olarak aklamak ve M.K. Atatürk’ü gölgelemek. Bu, TTK yöneticilerinin, tarihi gerçeği çarpıtarak kendilerini görevlendiren muktedire karşı bir diyet borcu olabilir. Yanı sıra, mirasından tıkınanların velinimetleri Atatürk’e, etik ve ahlakdışı ihanetleri anlamına gelmektedir. Bu, haddini bilmezliğe Ahmet Hakan da dayanamamış ve TTK yöneticilerini “dört fiske” ile yere sermiştir. (Bkz.1.01.2019)

TT K’nin kurucusu
İkinci örneği ise TTK’nin sayfasından vereceğim. TTK, İran İslam Cumhuriyeti Kültür Müsteşarlığı ve Selçuk Üniversitesi Rektörlüğü ile ortaklaşa “10. Türkiye- İran Tarihi ve Kültürel İlişkileri Sempozyumu” düzenler.
12-13 Aralık 2018’de düzenlenen sempozyumda açış konuşması yapan kurum başkanı, ne başkanı olduğu TTK’nin kurucusu ve velinimeti olan, T.C. ile İran Krallığı arasındaki ilişkilerin yeniden yapılandırmasının mimarı Atatürk’ten, ne Rıza Şah’tan söz eder. Yetmezmiş gibi, salonda Atatürk’ün fotografına da yer vermezler.
CHP açısından Atatürk, tüzüğünün 1. maddesinde: “CHP’nin kurucusu, değişmez önderi” olarak tanımlanmaktadır. CHP, aynı zamanda Atatürk’ün resmi kalıtçısıdır (mirasçısı). Atatürk, 5 Eylül 1938’de kendi imzası ile, bütün parasal varlığını, pay senetlerini, Çankaya’daki taşınır ve taşınmaz mallarını CHP’ye, belirli koşullar içinde bağışlamıştır.

CHP’nin görevi
CHP, İş Bankası pay senetlerinin yüzde 28.09 oranının kuru mülkiyetine sahip olup, yönetim kurulunda 4 temsilci bulundurma yetkisi ile, İş Bankası’nın kazancından, Atatürk’ün payına kalanın yarısını Türk Tarih Kurumu’na, yarısını da Türk Dil Kurumu’na aktarmakla görevlidir.
CHP, bu hisselerden kaynaklı temsilcileri üzerinden, Atatürk’ün kâr paylarından beslenen TTK ile TDK’nin çalışmalarını, yayınlarını, toplantıları hakkında yıllık raporlarını değerlendirmelidir. Bunlardaki “kuruluş amacına” aykırılıkları saptayarak kamuoyuna açıklamalı ve böylece denetim görevini üstlenmelidir. Bunun için de İş Bankası yönetimine göndereceği temsilcilerini, Türk Dili ve Türk Tarihi alanında yetkinliği tartışma götürmez bilge uzmanlar arasından seçmelidir. Yani temsilcilik, bireysel yarar sağlama yerine, mirasın asıl sahibi, CHP ile iki kurumun kurucusu Atatürk’ün istenci doğrultusunda belirlenmelidir.

Prof. Dr. Mustafa Altıntaş E. Öğretim Üyesi



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları