Olaylar Ve Görüşler

Atatürk’ü doğru anlamak (17.11.2018)

17 Kasım 2018 Cumartesi

Laiklik, devletin işleyişini düzenleyen yasaları çıkarırken dini referansları esas almamayı sağlayan bir kavramdır. Kimsenin inancına ilişkin bir tercihi içermez. Egemenliğin kaynağı olarak halkı ve haklı olarak dogma yerine aklı görür. Laikliğin ikiz kardeşi yani olmazsa olmazı ise liyakattir.

Atatürk kimsenin yadsıyamayacağı iki büyük iş yaptı: Ülkeyi işgalden ve Sevr hükümlerinden kurtardı, büyük zorluklara rağmen Cumhuriyeti kurdu.
İlkini inkâr edenlerin sayısı dikkate alınmayacak kadar azdır. Kimse de onları ciddiye almaz. Ancak fırsat bulduklarında “Kurtuluş Savaşı” üzerine başka bir hikâye yazarak cahil kesimleri etkilemekten geri durmazlar. Mevcut iktidar bile artık bu konuda farklı bir çizgiye, belki de koşulların dayatmasının bir sonucu olarak, gelmiş bulunuyor.
Kurduğu “Cumhuriyet” ise nimetlerinden yararlanmalarına rağmen kimilerince kabul görmüyor. Bu kabul görmeme hali kimlikten başlıyor, laiklikle noktalanıyor. Bunun en tipik örneği, Danıştay’ın Andımıza ilişkin kararına gösterilen tepkiler ile bir kez daha görüldü.
Osmanlı’nın son dönemlerinde, Yusuf Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset adlı makalesinde üç ayrı siyasi eğilimi ele alır: Osmanlıcılık, İslamcılık, Türkçülük...

Üç ayrı siyasi eğilim
Osmanlıcılık Tanzimat’ta denenmiş ama yürümemiş; İslamcılık Arnavutların ayrılığı ile tökezlemiş, Arapların ayrılıkçı talepleri ve ayrılmaları sonucu iflas etmiş; modern milliyetçilik anlamında Türkçülük yegâne kaldıraç haline gelmiş ve Kurtuluş Savaşı o sayede verilebilmiştir. Kemal Karpat da, fiiliyatta Türk kimliğinin Anadolu ve Rumeli’de yaşayan Müslümanları kapsadığına vurgu yapmaktadır. (1)
Türkiye’nin gerçek anlamda ilk anayasası olan 1924 Anayasasının vatandaşlığı tanımlayan 88. maddesi her türlü ırk ve din ayrımını reddederek kaleme alınmıştır: “Türkiye ahalisine din ve ırk farkı olmaksızın vatandaşlık itibarıyla (Türk) ıtlak olunur.” Millet kavramını hiçbir vatandaşı dışarıda bırakmadan tanımlayan da Atatürk olmuştur: “Türkiye Cumhuriyetini kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” (2)
Atatürk’ün bu dönemde yaptırdığı antropoloji çalışmalarını ırkçılık olarak tanımlayan cahillerin şu bilimsel saptamayı okuduğunu da sanmıyorum: “İnsanlar Türk, Kürt, Laz, Çerkes gibi etnik ayrıma uğramıyor, brakisefal, mezosefal ve dolikosefal türü tasnif görüyordu. Brakisefal bir Kürt veya Laz, dolikosefal bir Türk’e oranla daha ‘mütekamil’di. (...) Son kertede Erken Cumhuriyet’in ‘ırk sorunu’, ‘defansif’ti. İçe değil, dışa dönüktü. Batı’daki önyargılara, kalıtımsal mitlere - Türkleri aşağılayan ifadeleri kastediyor, AY- karşı direnişi simgeliyordu. Türkler de Avrupalılar gibi ‘uygar’ bir ‘ırk’tan geliyordu.” (3)

Vatandaş kimliği
Bu aşağılamalar hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere Türkler kitabını okumalarını öneririm. (4)
Ayrıca bilmek lazım gelir ki, o günlerin antropoloji çalışmaları günümüzün gen çalışmalarıdır. Bu çalışmaları kim reddedebilir?
Vatandaş kimliği olarak “Türk” siyasi bir isimdir. Bütün vatandaşları kapsar ve kimsenin etnik kimliğini inkâr etmez. Dolayısıyla kimse kalkıp da “... Öteki de kalkıp ben Kürt’üm deme hakkı kazanır” vb. yaklaşımlar bilimsel değildir zira gerçeklerden kopuktur. Ardında popülizm ve her zaman olduğu gibi oy hesabı vardır.
İstiklal Marşı’na sahip çıkarak Andımız ile hesaplaşmak da yanlıştır. Üstelik İstiklal Marşı içinde “ırk” ifadesi vardır. O dönemdeki “ırk” kavramıyla bugün anlaşılan “ırk” kavramından farklı (5) olsa da istismara açık bir ifadedir.
Ne Türk kimliğine yönelik tartışmalar ne de Andımıza yönelik olanlar tarihsel tutarlılık içermektedir. Atatürk’ün yaşadığı dönemin gerçeklerine uygun çözüm aracıdır. Bugün de geçerliliğini korumaktadır. Sahip çıkmalıyız. Zira “Türk Milleti” yerine “Türkiye Milleti” inşa gayreti açıktır. AKP bu yolu tutarken iktidar ortağı MHP bunu görmezden gelmektedir.

Laikliğin ikiz kardeşi
“Kuruluş” ile ikinci ihtilaf konusu laikliktir. Birileri laikliği dinsizlik olarak takdim etmiş ve toplumun bir bölümüne maalesef böyle kabul ettirmiştir. Ateizm dinsizlik olarak nitelenebilecek felsefi bir akımdır. Fransız Devrimini inceleyenler, devrimci laiklerin ateistlerle büyük bir çatışma içine girdiğini bilirler. İki kavram farklıdır. Laiklik, devletin işleyişini düzenleyen yasaları çıkartırken dini referansları esas almamayı sağlayan bir kavramdır. Kimsenin inancına ilişkin bir tercihi içermez. Egemenliğin kaynağı olarak halkı ve haklı olarak dogma yerine aklı görür. Laikliğin ikiz kardeşi yani olmazsa olmazı ise liyakattir.
Dinci FETÖ darbe girişimi sanırım bu ikiz kardeşin önemini herkese anlatmış; Atatürk’ü de bir kez daha doğrulamıştır. Tabii anlamasını bilene...

Egemen halk özgür bireyler
Atatürk kurduğu Cumhuriyet ile neyi amaçlamıştı? Cevabı kısa: Bağımsız bir ülke, egemen bir halk, özgür bireyler... Kadın-erkek eşitliğinden bahsetmek gereği bile duymuyorum. Zira özgür birey ikisini birden kapsıyor. Egemen halk, çağdaş hukuk; bağımsız ülke ise beka tehdidinden uzak durmak demektir. Koyduğu ilkelerin tamamı geçerlidir. Rehber niteliğindedir. Ama maalesef hiçbiri tam olarak gerçekleştirilememiştir. Cumhuriyetçilerin görevi, yarım kalanı tamamlamaktır.
Bu amaçların sağlanmasının yolu olarak da elbette akıl ve bilimi öngörmüş; vatan sevgisini, cesareti, yüksek sorumluluk duygusunu hayatın merkezine koymuştur. Demek ki tutulacak yol bellidir.
(1) Kemal Karpat, Osmanlı’dan Günümüze Kimlik ve İdeoloji, Timaş Yayınları, S. 325
(2) Afet İnan, Medeni Bilgiler, s. 18
(3) Zafer Toprak, Cumhuriyet ve Antropoloji, Doğan Kitap, s. 340-341
(4) Stephenos Yerasimos, Türkler, Doruk Yayıncılık, s. 40 vd.
(5) Erik Jan Zürcher’den aktaran Murat Somer, Milada Dönüş, Koç Ü. Yayınları, s. 153

AHMET YAVUZ



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları