Olaylar Ve Görüşler

ASLOLAN HAYATTIR

06 Haziran 2019 Perşembe

Pusu kuran, tuzağa düşüren, “ben demiştim” demek için fır­sat kollayanlar yerine; uyaran, akıl paylaşan, yol gösteren ge­rektiğinde düelloya davet eden­lerin asil tutumunun değer gör­düğü yıllardı.

Ölümünün 56. yıldönümün­de Nâzım Hikmet’i andık. Hakkında birçok yazı ya­zıldı, anı paylaşıldı, söz söylen­di. Ben de Nâzım Hikmet’le olan tanışıklığımı sizlerle paylaşmak istedim. Aynı mahalleden ve lise yıllarından tanıdığım rahmetle andığım yakın dostumun ezbe­re okuduğu şiirlerinden tanıdım Nâzım Hikmet’i.

Sarışın bir kurda benziyordu.
Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı.
Yürüdü uçurumun başına kadar, eğildi, durdu. Bıraksalar
İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak
Kocatepe’den Afyon ovasına atlayacaktı.

Kuvayı Milliye Destanı ile Mil­li Mücadele’yi en coşkulu biçim­de anlatan, Atatürk’e duyduğu büyük hayranlığını yazdığı bu şiirde açıkça ifade eden Nâzım Hikmet’e, Atatürk’te “Türkçe di­linde hiç kimse bu kadar güçlü yazamadı” diyerek karşılık ver­mişti.
İstanbul’un işgal yıllarında­ki teslimiyetine isyan ederek Anadolu’ya geçen, Erzurum ve Sivas Kongreleri’ni şiirleştirerek antiemperyalist tutumunu man­dacılığı reddederek açıkça or­taya koyan romantik komünis­tin hepimizin fikir dünyasında önemli yeri vardır. Anadolu’da bir ceviz ağacının altında me­zar taşı isteyecek kadar mem­leket şairi olan Nâzım Hikmet; aynı zamanda sağcısı-solcusu, muhafazakârı-milliyetçisi hepi­mizin hatta şiirle ilgilenen dün­ya insanlarının ezbere bildiği “bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” diyen eternasyonalistti.

Şevket Süreyya Aydemir, Doğan Avcıoğlu
Türkiye’nin geleceğinde önem­li yeri olacağına inandığım, lise­den sonra dereceyle ODTÜ’ye gi­ren rahmetli arkadaşımdan öğ­rendim Mayakovski’nin Nâzım Hikmet üzerindeki etkisini. Onun sayesinde tanıştım Şevket Süreyya Aydemir’le. Jön Türk­ler, Jakobenizm, İttihat Terak­ki, kurnaz ve teşkilatçı Talat Pa­şa, hayalperest Enver, haşmet­li Cemal paşalar, Menderes’in dramı, 1. ve 2. Adam hakkında uzun konuşmalar yapardık. Do­ğan Avcıoğlu’ndan sık sık alıntı yapar, eksik kalan milli demok­ratik devrime hayıflanırdık. 60 darbesi, 71 muhtırası, 9 Mart ba­şarısızlığı, Amerikancı olduğu tartışma götürmez 12 Eylül fa­şist darbesinin solu ve toplumsal değerleri yerle bir ettiğini konu­şur, mahalleden tanıdığımız dev­rimci abilerin, ablaların Mamak Cezaevi’nde gördüğü işkencelere üzülür, kendimizce çıkış yolla­rı arar, günlük gazetelerde çıkan köşe yazılarından tespitlerde bu­lunurduk.

‘Ne verdiğimize değil, ne söylediğimize kıymet veren’
İlk okuduğumuz siyasi kitap­lar, ezberlediğimiz şiirler, giz­lice içilen ilk biralar, okuldan kaçıp sinemaya gidilen yıllardı. Her gün alınan bir Cumhuriyet ve haftalık Gırgır dergisi oku­mak, koltuk altında taşımak ay­rıcalıktı. Henüz arkadaşlıklar, dostluklar, akrabalık ilişkile­ri piyasalaşmamıştı. Alınıp sa­tılan bir değer değildi. Dost­luklar yürekte ve akıldaydı. Ne verdiğimize değil, ne söylediği­mize kıymet veren, birbirini ge­liştiren ama birbirini sömürme­yen dostluklar vardı. Modern dünyanın artan iletişim olanak­larına rağmen yalnızlaşan in­sanının aksine fedakârlığın, cö­mertliğin, dayanışmanın kısa­ca toplumculuğun önde oldu­ğu yıllardı. Pusu kuran, tuza­ğa düşüren, “ben demiştim” de­mek için fırsat kollayanlar ye­rine; uyaran, akıl paylaşan, yol gösteren gerektiğinde düello­ya davet edenlerin asil tutumu­nun değer gördüğü yıllardı. Gö­rev yerine gelsin diye mesajla bayram kutlamaları yoktu. Ah­met Arif’in, Nâzım Hikmet’in, Hasan Hüseyin Korkmazgil’in en güzel dörtlüklerinden siyah beyaz kartlarla bayram tebri­ki gönderildiği yıllardı. Kartla­rın birinde Nâzım ustanın dedi­ği gibi; “Biz haber etmeden ha­berimizi alırsın, yedi yıllık yol­dan kuş kanadıyla gelirsin... o gider bu gider şu gider dostluk sen yanı başımızda kalırsın” di­yen dostluğa davet vardı.

Matematik hayatın ta kendisidir
Tüm bunları hatırladık lise ar­kadaşlarımızla. Uzun uzun 80’li yılların ortasından günümüze ka­dar değişen insan ilişkilerini ko­nuştuk. Son yıllarda buluşmala­rı seyreltsek de katılanların sayı­sı azalsa da bu yılki 19 Mayıs bu­luşmamızda hemen hemen hepi­miz bir araya geldik. Bizleri ha­yata hazırlayan tüm öğretmenler gibi, çok kıymetli lise matematik öğretmenimiz Osman Salih Bil­gin de bizlere katılmıştı. Matema­tiğin sadece rakamlardan ibaret olmadığını kendisinden öğren­miştik. Ona göre matematik kül­tür sanattı, felsefeydi, rasyona­lizmdi. Kısaca hayatın ta kendisi idi. O buluşmada; gencecik yaşın­da hayatın anlamsızlığına isyan ederek cesur fakat bizlerin yüre­ğinde derin bir yara bırakarak in­tihar eden benim siyasi karakte­rimde çok önemli yer eden arka­daşımızdan bahsettik. İşte beni Nâzım Hikmet’le tanıştıran, sonu intiharla biten tarihi ve edebi ki­şileri sohbetlerimizin ana konusu yapan, rahmetli arkadaşıma bir kez daha Nâzım’ın dizesiyle veda ediyorum, “aslolan hayattır”.  

BÜLENT KERIMOĞLU
Bakırköy Belediye Başkanı



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları