Olaylar Ve Görüşler

500 yıl sonra Leonardo da Vinci

03 Nisan 2019 Çarşamba

Da Vinci’nin yalnız kendi ülkesi için değil, tüm insanlığı kapsayıcı kişiliğiyle tek bir ulusa ait sayılamayacak denli önemli bir sanatçı olduğunu yeniden vurgulamalı.

Biliyorum, içinde yer aldığımız çalkantılı toplumun daha öncelikli konuları var. İnsan haklarından başlayıp, politikanın karmaşasına, oradan da ekonomiye değin uzanan bir dizi olumsuzluklar en önde geliyor. Ama onca dengesiz süreçte bir an durup soluklanmak gerekmez mi? Çünkü tarihin gerilerinde kalmış olsa bile o denli de yakın sayılan bir sanatçının söyledikleri günümüz için büyük anlamlar taşıyor. İçinde bulunduğumuz yılın özelliği evrensel bir sanatçının ölümünün 500. yılı oluşu. Söylemeye gerek yok ama dünya tarihinde iz bırakmışlardan birisi o ve adı da Leonardo da Vinci. Nasıl bir iz olduğu sorusuna verilecek en iyi karşılık yine kendi sözlerindedir: “..bilime gönül verenler, tamamen entelektüel bir uğraş olan diğer aldatıcı bilimlerde mümkün olmayan biçimde, huzur içinde bilimle uğraşırlar.”

Mona Lisa’nın gülüşü
500 yıl öncesinin bu seslenişi ne denli güncel! Birçok kimseyi ilgilendirmeyeceği bilinmesine karşın bu sanatçı ile yaşamının örtüştüğü dönemden çıkarılacak çok sayıda ders olduğunu unutmamalıyız. Hele de, bizim gibi günlük politikaların kısır çekişmeleri arasında zaman yitirenlerin bol bulunduğu ülkemizde. En azından, yaptıkları denli düşünce sistemiyle de rol modeli olmuş bir aydından söz ediyoruz. Yanlış bir algıyla, çoğunlukla kendinden önce, yaptığı tablonun adı anımsanır: Mona Lisa. Gizemli gülümsemesiyle her gün karşısına geçen binlerce izleyicisine bakan ölümsüz kadın. Söylemler yalnızca bu yapıtla sınırlı kalsaydı o denli önemsenmeyecekti belki. Çok daha geniş boyutlu ve derinlikli bir oluşumun ortasında bulunuyor sanatçı. Dönemin yapısı gereği resimden mimarlığa, fizikten botanik, mühendislik, uzay ve tıp gibi birbirinden apayrı alanlarda araştırma yapmış, bulduğu sonuçları yazıya geçirmiş bir kişilik var karşımızda. Defterlerindeki sayfalar arasına serpiştirilmiş desenlerinin desteklediği notlarla sanatçılığının yanında bilim insanı örneğini görmek sürpriz sayılmıyor günümüzde. Döneminde dinsel bağnazlıklar nedeniyle kadavra üzerinde araştırma yapmanın yasak olduğunu kaynaklar yazıyor. Leonardo’nun anatomik çizimlerini bu koşullarda gerçekleştirmesini bilimsel düşünüşün kanıtı olarak görmeli. Bu bile onun ilerici kişiliğini tanımlamada başlı başına bir veri sayılır. Ama bir şeyi gözden kaçırmamak gerekiyor. İslam dünyasının 15. yüzyıla değin süren yükselişi, izleyen dönemde tersine dönerek bilimsel devrimle birlikte kültür ve sanatın öncülüğünü Avrupa’ya kaptıracaktı. Böylelikle ana karada Kilise’ye bağlı skolastik düşünce varlığını yitirir. Bu oluşumda, İstanbul’un alınışıyla İtalya’ya göç etmek zorunda kalan bilim ve sanat insanlarının katkısını da gözden kaçırmamalı. Bugün elimize ulaşan resimlerinin sayısının çok sınırlı olmasına karşın defterlerindeki çizimler ve notlar onu tanımamıza daha fazla olanak tanıyor. İstanbul’da Haliç üzerine kurulacak bir köprü projesi için yaptığı taslağın uygulamaya konulmadığı bir gerçek. Konuyla ilgili olarak Osmanlı Sultanı II. Bayezıt’a 1500 yılında bir mektup da göndermişti.

Bilim olmadan eylem olmaz
Usta sanatçının değişik konulardaki düşünceleri onun ne denli evrensel olduğunu gösteriyor. İşte bunlardan bir tanesi:
“Bilim olmadan eyleme âşık olanlar, gemiyi dümensiz ya da pusulasız kullanan kaptana benzer.”
Bilimin henüz gelişmeye başlamadığı o dönemde kendi zamanının ötesine geçerek böyle bir görüş öne sürmenin onun düşünsel yapısı hakkında yeterince bir ip ucu verdiğine inanmamak için hiçbir neden yok. Feodalite çağının karmaşık politik oyunlarıyla yoğrulan ortamında sanattan yola çıkarak yaşamın farklı alanları üzerinde görüşler ortaya koyan sanatçıya hayranlık duymamak elde değil. Çünkü, yönetimleri elde tutan soylu aileler arası bölünme ve çekişmelerin eksik olmadığı zamanların karmaşasına takılmadan kendi yolunda yürümenin zorluğu açıktır. Söyledikleri içinde bir tanesi var ki güncelliğinin ötesinde yüzümüze ayna tutar gibi:
“Bağırılan yerde bilim olmaz.”

Uyarısı hâlâ güncel
Her gün karşımıza çıkan bağırtılı kimliklerin kendine inanan yığınları büyülemesini başka türlü açıklamak zor. O kalabalıkları yönlendirebilmek için düşünce kanallarını tıkayıp bilgisiz kılmanın, bilimden uzaklaştırmanın yolu sabah akşam demeden onların karşısında bağırmaktan geçiyor galiba. Toplumca sağlıklı düşünmeyi engellemenin en kestirme yolunun bu tür çığırtkanlıklarla onları oyalamak olduğunun bilincinde. Ve yüzyıllar öncesinden uyarısını yapmış bugünlere.
2 Mayıs 1519’da 67 yaşındayken yaşamını yitiren usta sanatçıyı 500. yılında saygı ile anmak gerekiyor. Yalnız kendi ülkesi için değil, tüm insanlığı kapsayıcı kişiliğiyle tek bir ulusa ait sayılamayacak denli önemli bir sanatçı olduğunu yeniden vurgulamalı. Düşünce insanı olmak, söyledikleriyle kendi zamanından onca yıl sonra bile güncel kalabilmek herkesin ulaşabileceği bir nokta değil. Onun yaşamı üzerine söylenecek çok şey var. Son bir söz olarak tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de, Leonardo’nun doğum günü olan 15 Nisan’ın “Dünya Sanat Günü” olarak kutlandığını eklemekle yetinelim.

A. Celal Binzet



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları