Yaşlanmak Üstüne!

27 Ocak 2013 Pazar

“Niye ikide bir ‘yaşlandık’ diye yazıyorsun?”
İlhan, böyle söylerdi.
Oysa hiç de yaşlı değildik o yıllarda! Kırk yıldır gazete yazıları yazmaktaydım. Nedense
“yaşlılık” deyiminden bir türlü kendimi kurtaramamıştım. Gerçek yaşlılık bambaşka bir durummuş, bunu son yıllarda anladım.
Yaşlılıkta gençlik de var diyenler haklı! Bir anlayış sorunu bu, kendini genç ya da yaşlı hissetmek! Kimi vardır daha yirmisinde yaşlıdır, kafasıyla, düşüncesiyle, bilgisi ya da bilgisizliğiyle...

\n

***

\n

Yaşını saklamak belki daha iyi bir şey! Okurlar varsın, seni kendisinden genç görsün, yazdıklarına daha çok inansın diye...
İlhan Selçuk,
tutuklanmak için savcılığa çağrıldığında, gazeteler hemen kaç yaşında olduğunu yazdı. Onun bu yaş sorununu bilirlermiş gibi! Uydurma şeyler yazdılar, İlhan seksen sekiz yaşındaymış, bilmem neymiş!..
“Bak” dedim, “sen bize yaşını başını yazma, okurlarını ilgilendirmeyen bir şey, derdin ama işte senin başına gelenler.”

\n

***

\n

Şimdi sahiden yaşlı biriyim. Yalnız bu gazetede ilk köşe yazım kırk beş yıl önce çıkmış... Haftada üç dört gün... Yine yazıyorum, yine okurlarımla konuşuyorum, yine yaşımı başımı saklamadan kendimi anlatıyorum. Kendimi anlatmak beni seven okurlarımı anlatmak gibidir. Her yazıda bir kapı ya da İlhan gibi bir pencere açmak, yaşananlara, yaşanamayanlara...

\n

***

\n

Cumhuriyet’ten öncesi de var. Örneğin Vatan, Barış gibi gazetelerde de çıkan yazılar... Arada bir dolabın kapağını açınca kâğıtlar dökülüyor ortalığa. Alıp birini okuyorum; yaşanılan bir olay, bir kişi her zaman söz konusudur. Yaza yaza, konuşa konuşa, tartışa tartışa bir ömür geçmiş, daha da geçmekte... Zaman sana “dur” demezse yazgına katlanacaksın. Yaz babam yaz... Bunca yazı çöpe mi gitti, yoksa okurların belleğinde biraz yer etti mi?

\n

***

\n

Ah İlhan ah, beni bırakıp nasıl çekip gittin? Belki iyi yaptın, yaşasaydın her zamanki aydınlık düşmanları yakanı bırakmayacaktı. Belki de dört yıldır sen de Balbay’ın yanında olacaktın... Bu açıdan düşününce senin deyiminle “nalları havaya dikmek” gerçek bir kurtuluş sayılır.
İlhan’lar ölmez,
Uğur Mumcu’lar, Muammer Aksoy’lar, Bahriye Üçok’lar, Ahmet Taner Kışlalı’lar, Cavit Orhan Tütengil’ler ölmez. Onlara kurşun, bomba işlemez. Yaşantıları ölümsüzdür.
Yaşlanmak mı? Ben ona yaşam denen ölümsüz gerçeği bilmek diyorum.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları