'Vay, Benim Enayi Oğlum!'

20 Aralık 2009 Pazar

Geçen akşam valide bana Kaç tane hikâye kitabın çıktı bugüne kadar dedi. Böbürlendim: Onuncu çıkacakdedim. Kaç para aldın hepsinden dedi. Hani bir paradan söz açılınca kızaran burjuva çocukları vardır, onlar gibi oldum, kızardım: 1200, bilemedin 1300 dedim. Vay benim enayi oğlumdedi. Kalkıp tarhana çorbasını pişirmeye gitti.

Bu oldukça eski bir yazıdır. Sait Faikin, annesinin karşısında ne diyeceğini bilemeyecek duruma düşmesi!.. Semaver”, “Sarnıç” \t“Mahalle Kahvesi”, “Alemdağda Var Bir Yılan gibi birçok öykü kitabıyla edebiyat tarihimizin unutulmazlarının en başında yer almış bir yazarın, acı mı acı itirafı!..

Kendimi düşündüm!.. Annem bana sormamıştı bile böyle bir şeyi... \t\tNasıl Sait Faikin Benim bir koruyucum var, o da annemdemesi gibi, benim annem de her zaman yanımdaydı, başlıca desteğimdi. Çünkü o da biliyordu, edebiyatla ekmek parası çıkarılmaz...

***

On beş öykü kitabım var. Romanlarım, denemelerim, anılarım şöyle böyle yetmişi bulur. Ben kaç para kazandım bütün bunlardan diye hiç düşünmedim, düşünmek de istemedim. Varlık Yayınlarında en az beş bin adet basılırdı kitaplarım. Erdalın, Cengizin başka yayıncıların bastıkları kitaplar en az beş bin baskı olurdu. Üstelik yeni baskılar da birbirini izlerdi.

Ya şimdi?

Böyle şeyler açıklanmaz, ayıp olur! Üstelik de uzun süredir Cumhuriyet Yayınlarında çıkıyor yeni, eski kitaplarım... Her biri kaç tane basılıyor dersiniz? Utanç vericidir bunun yanıtını vermek! Bin mi, iki bin mi en çok? İlk kitabım Önce Ekmekler Bozulduyu annemin verdiği iki yüz lirayla bastırmıştım, iki bin!..

Üstelik kısa sürede tükenmiş, ah o 1946 yılları!..

***

Şimdilerde durum değişti, öyle kitaplar var ki elli bin, yüz bin okur buluyor, yeni yeni baskılar yapıyor. Ama öykü, roman, deneme belli bir sanatsal değer taşıyorsa solda sıfır kalıyor! Yazan da, basan da hava alıyor! Yani gerçek sanat, gerçek edebiyat ürünleri eskisinden beter durumda...

Bir zamanlar devletin kültür politikası vardı, değerli yapıtlar milli eğitimce, Halkevlerince, kitaplıklarca alınır, okura sunulurdu. Şimdi nerde öyle bir anlayış, bir değerlendirme!..

Vay enayi oğlumdemiş Makbule Hanım!.. Bana da söylenmiş, bana benzeyenlere de! Orhan Kemali düşündüm. Ekmek parasını çıkarabilmek için roman sayfalarıyla gazete gazete dolaştığı günleri... Büyük bir yazardı, ama gazeteler, yayıncılar için kolay bir avdı. Çünkü kitapları çok sevilir, okunurdu, ama sevgili dostumun eline ne geçerdi, ancak üç beş kuruş!..

***

Ecvet Güresin, 1943 yılında bir gün bana öykü, roman yazmakla bir yere varılmaz, gazeteci olacaksın, işte sana iş. Yeni Sabahta altmış lira aylıkla polis adliye muhabirliği yapıyordum, şimdi sen yükleneceksin, ayda kırk lira... Kaç gün sürdü polis muhabirliğim diye mi soruyorsunuz, iki gün!.. Korkmuştum, ürkmüştüm, gazete muhabirliğinin bana göre olmadığını anlamıştım...

Yaşasın edebiyatdemişti Sait Faik. Ben de yaşasın, dedim. Yine de elli yıldır gazetelerde köşe yazarlığını sürdürdüm. Ama edebiyatı, sanatı, kültürü, düşünceyi de bir yana atmadan..

Hepimiz enayi miyiz? Sevgili Makbule Ana yanılmış mı? O gün bugün bu enayilik sürmekte mi? Daha da sürecek mi, yeni yazar kuşakları boyunca?..



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları