Hep Yeni Baştan...

10 Ocak 2013 Perşembe

Yeni baştan. Hep yeni baştan...
Zaman bir esinti, gelip geçiyor. İnsanoğlunun kendini aldatışı! Bugün var, yarın da var, öbür gün de var olacak! Hep yaşamakla ilgiliyiz. Hastalıklarda bile, işimiz gücümüz iyileşmeyi beklemektir: Bir umuttur oysa, belki de aldatıcı bir inanış...
Ben haftalardır uzaklardayım. Yalnız değilim, kendimleyim, kendim saydığım biriyleyim. Ne oldu, nerden çıktı, nasıl, niçin derken günler geçti gitti.
“Evet Hayır” bir anı mı oldu ya da olacak mı?
Bakıyorum tam kırk beş yıl geçmiş Cumhuriyet’te... Öncesi de hesaplanırsa!..
Yazı makinesinin tuşları sağolsun! Elimi kolumu oynatmak zorunluğunu o yeniyor. Bir tuşa basmak bile yorucu. Ama her dizilen sözcük alıyor seni başka dünyalara götürüyor. İnsanın en iyi dostları kendisinin bir parçası olan harfler, dizeler, sözcükler...
İlkokuldaydım.
“Çocuk Sesi” vardı, “Afacan” vardı, “Mektep” vardı. Ben bir gün bir iki yazımı mektupla dergiye gönderdim. İlk çıkan sayıda bana yanıt geldi. Beğenmişler. Ama daha çok kitap okumamı istiyorlar! Bir de kendimi fazlasıyla yazmalara kaptırmamamı, derslerime çalışmamı...
Derslerimin kimiyle aram iyiydi. Tarih özellikle. Bir masal gibiydi!
Atilla’nın, İskender’in, daha sonra Yavuz Selim’in savaşları, zaferler, yenilgiler... İçinde kendim yaşamış gibi olurdum. İstanbul surlarına Osmanlı bayrağını diken Ulubatlı Hasan bendim sanki! Ya da geçmişteki ben, benden bir parça. Ya da İstiklal Savaşımızda Kocatepe’den düşmanın kaçışını seyreden Gazi Mustafa Kemal... Tarih hocamız Ali Ekrem Bey şişman bir adamdı. Bir şiir gibi anlatırdı eski savaşları... Koyu bir milliyetçiydi. Türklük nedir bize anlatırdı. Türk olduğumuz bilincine onun dersleriyle varmışızdır. Bir eski düştür o yılların gerçekliği.
Kitaplığımda yıllarca sakladım ilkokuldaki, lisedeki ders kitaplarımı. Sonra sonra bu tür kitaplarla yetinmemek gerektiğini ilk elime geçen
Jules Verne romanlarıyla anladım. Bir tarih var, bir de edebiyat var, bunları birbirine karıştırmamak gerek. Düşsel ile gerçek apayrı şeylerdir. Sen kendini kaptırdın mı boş oyunlara, elde ettiğini de yitirirsin. En iyisi bir kitap derken, daha çok kitap, daha çok kitap...
Pencereden bakıyorum. Kendimi delikanlı gibi görüyorum. Başkaları da öyle görsün istiyorum. Yaşlanmak bir yabancılaşmaktır. Kendin dediğin varlık elden gidince yerine gelen başka biridir. Ona da alışmalısın! Yaşam denen şey işte böyle bir oyun...
Vazgeç oyunlardan. Varsın, yaşıyorsun, yetmez mi?
Not: Kendimi sağlıklı duyacağım günlerde yazmaya devam edeceğim.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Yağmurda Bir Gün 20 Mart 2014

Günün Köşe Yazıları