Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Düşüncenin formları...
12 Şubat 1938’de Kuzguncuk’ta doğan Füsun Onur’un doğum günü sıradan bir tarih değil. Ülkemizde karşılığını beklemeden en farklı, en alışagelmedik çağdaş sanat deneylerine giren Füsun Onur kelimenin tam anlamıyla sıra dışı bir yaratıcı. Onun belli bir çizgisellik içinde özveri ve mücadeleyle kurguladığı yapıtları, Türk sanatı için yeni bir başlangıç olarak değerlendirilebilecek miladı bir karaktere sahip.
Füsun Onur’u bu kadar farklı, bu denli ayrıcalıklı yapan nedir? Kolay değil bu sorunun yanıtını vermek. 1956- 1960 arasında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nde Hadi Bara ile heykel çalışan Füsun, 1962-1967 arasında Fulbright bursu ile Amerika’da farklı sanat okullarında bulundu. 1970 yılında ilk kişisel sergisinden itibaren deneylerini izleyicilerle paylaşan Füsun’un heykelleri öylesine farklı, öylesine çağdaş bir yaklaşım içindeydi ki o zamana dek ülkemizde algılanan heykel anlayışını alt üst ediyordu. Bu konuda Jale Erzen’in son derece önemli bir saptamasına kulak vermek gerekir: “Onun Türk sanat ortamına en önemli katkılarından birinin, bu ortamda tartışmalara, sorulara ve hatta şaşkınlıklara yol açmış olmasında buluyorum.” (1982).
Şaşkınlık, hatta şok yaratan heykelleriyle sanatçı kendine özgü bir form dünyasını ortaya çıkarırken ülkemizdeki ilk yerleştirmeleri (installation) 1970’lerden itibaren gerçekleştirdi. Füsun’un değişik malzemeleri (ayna, sünger, plesiglas gibi) kullanarak güncel yaşama ait nesnelerle çalışması yeni bir “duyarlılık arayışı” olarak Türk sanatı içinde tekil bir duruşa sahiptir. Çok erken yaşta kaybettiğimiz Altan Gürman’la birlikte Füsun ülkemiz sanatını bir eşikten geçirmiş en önemli yaratıcılardan biridir. Onu tekil kılan, her türlü otoriteye karşı durup, istediğini yapabilme cesaretidir. 1982 tarihli Çiçekli Kontpuan sergisi Füsun’un kendi mitolojisini, kendi nesneleri ve form anlayışıyla yoğurduğu bir çalışma olarak eşsiz bir atılım niteliğindedir. Füsun’u Füsun yapan hiç kuşkusuz açık sözlülüğü, lafını esirgememesidir. 1985’te heykelde kriz mi var sorusuna “Ancak yaşayan bir şey kriz geçirebilir, yaşamayan şey kriz geçirmez” yanıtını verecektir.
Yaşayan, duyguları harekete geçiren çalışmalarıyla Füsun, hem Maçka Sanat Galerisi’ndeki kişisel sergileri, hem de grup etkinliklerinde gösterdiği yapıtlarıyla, hissetmeye dayalı “yaşayan organizmaları” ortaya çıkardı. Onun 1982’den günümüze dek müzik kavramlarıyla mücadele ederek ortaya çıkardığı işleri, görme ile duyma arasındaki sınır noktalarını betimleyen form zenginliğine sahiptir.
2014 yılında Arter’de açılan kapsamlı bir sergide 1980’li yıllarda gerçekleştirdiği ancak denize attığı çalışmalarının tekrar üretilmesi onun köklü arayışlarının hangi temellerden geliştiğini ortaya çıkarmıştı. Füsun’un ablası İlhan’ın tuttuğu titiz arşiv sayesinde izini sürdüğümüz çalışmaları yeni ve farklıyı, İstanbul’a özgü duyarlılıklar yoğurduğu için eşsiz bir hazinedir.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
En Çok Okunan Haberler
- 'Tarihe not düşmek için geldim'
- Çok konuşulacak 'adaylık' açıklaması
- Fatih Altaylı ve İsmail Saymaz'a soruşturma
- Protesto eden yurttaşlara polis müdahalesi!
- Aydın Dağları'nda son yılların en verimli hasadı yapıldı
- A Milli Takım'ın Uluslar Ligi'ndeki rakibi belli oldu!
- İlk kez tek bir fotonun nasıl göründüğü gösterildi
- AKOM, İstanbul için 'saat' verdi: Çok kuvvetli geliyor!
- 5 yılda Türkiye'nin en büyüğü oldu: Nusret'e de satıyor
- Yıkılması gerekiyor!