Mustafa Halif

Öztürkgillerin ‘Muhalif’ Yazıyla İmtihanı

15 Nisan 2015 Çarşamba

Sen gel hayatının son 12 yılını, Bülent Arınç ile Tayyip Erdoğan’ın danışmanlığından atandığın Anadolu Ajansı’na, AKP’nin emrinde geçir... Yazdığın gazeteden çıktığın televizyon yayınlarına, her yerde “parti propagandası” yap... Sonra siyaset girişimin AKP Sakarya aday adaylığınla sınırlı kalınca, “berdel”den gir “çizik”ten çık.

Ah Kemal Öztürk! Aslında “iyi örneksin”... İki anlamda. Birincisi, gazetecilerin kendilerini siyasetçilere “kullandırma” ve “ikbal” beklemelerinin sonuçları... İkincisi, “istediğini alamayan gazetecinin” kalemini hatırlaması, ama o kalemden kan damlamasının artık okur gözünde “anlamsızlığı”...

Nereden baksan mesleğe yakışmayan hareketler bunlar. Haksızlık etmeyelim, iktidar kadar muhalefet partilerinden aday olan - olamayan gazetecilerin de durumu var, ancak onu başka bir yazıya saklayalım. Çünkü Öztürk öyle bir dolmuş ki bu satırlar ancak dün Yeni Şafak’taki yazısına yeter.

Hadi sondan başlayalım, yazının en “trajik” yerinden: “Yazarlığa ve mesleğime yeniden hız verdim, itiraf edeyim daha rahatlamış haldeyim. Siyaseti denemeseydim içimde kalacaktı.

Boyumun ölçüsünü aldım! Lakin durumum vahim, şimdi AK Parti’nin bazı icraatlarını eleştirsem, ‘aday olamadı, eleştirmeye başladı, nankör’ diyecekler. Eleştirmesem, ‘hâlâ beklentisi var AK Parti borazanının’ diyecekler.”

Benim emin olduğum bir nokta var ona kimse “nankör” demeyecek. Çünkü o “AKP’yi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da eleştirmeyecek”. Belki “ufak dokunuşlar” yapar zevahiri kurtarmaya çalışır. Ama eleştiri onu aşar. Dünkü yazıda Başbakan Ahmet Davutoğlu’na listede yediği “çizikle” ilgili “ince göndermeler” yaptı mesela:
Kim çizdi peki? Onu da bilmiyoruz. Bir rivayet daha ilk komisyonda çizildi, bir rivayet orta komisyon, bir rivayet son komisyon, bir rivayet son gece, bir rivayet son gün çizildim. Eh son kararı Genel Başkanımız Davutoğlu verdiğine göre, cansız siyasi bedenimin üzerindeki kalem izi ona ait olmalı. Ona ‘çiz’ diyen biri oldu mu, bilmediğimiz bir konu daha.”

Ne acıklı bir bölüm: Cansız siyasi bedenimin üzerindeki kalem. Ve o kalemin sahibi olarak sitem ettiği Davutoğlu’na aday adayı iken düzdüğü methiye:

“Siyaseti aslında yıllarca üst düzeyde yaşamış siyasilere danışmanlık yapmış birisi olarak, çok aktif bir siyaset planım yoktu. Uluslararası gazeteciliğime devam etmek istiyordum. Birkaç bakanımızla Ankara’da görüşürken bana şöyle söylediler, Bülent Arınç gibi, Tayyip Erdoğan, Ahmet Davutoğlu gibi büyük siyasilerin yanında bu kadar yıl çalıştıktan sonra bu kadar şey öğrendikten sonra, Anadolu Ajansı gibi uluslararası bir kurumu, uluslararası bir marka ürettikten sonra nasıl olur da gidip İstanbul’da köşe yazacaksın, bir köşeye çekileceksin gibi bir anlamda serzenişte bulundular.
Büyük “siyasilere” gönderilen sitem Davutoğlu ile sınırlı kalmıyor tabii. “Onu bu işe iten bakanlardan da” bahsediyor:

Siyasete girmem için ısrarcı olan bakan arkadaşlarım oldu. ‘Hayatımı karartan bu bakan arkadaşlarımız’, Cumhurbaşkanımız ve Başbakanımızla benim için görüşme bile yaptılar. Başbakan Davutoğlu ile sonra yüz yüze görüştüğümde, bana yıllardan beri tanışmamıza rağmen aracıya ihtiyaç duymamdan dolayı tatlı dille bir sitemde bile bulundu. Zaten beni havaya sokan da bu tatlı dil oldu..

Kaynaklarım o bakanların başında Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı’nın geldiğini söylüyor. Avcı, Yeni Şafak’ta yayın yönetmeni iken Öztürk yanında çalışıyordu.
Ve yazının kreşendosu: Berdel...

Eskiden biri kız kaçırdı mı, ceza olarak onların hiçbir şeyden habersiz kızı alınırdı, buna da ‘berdel’ denirdi. Hiçbir şeyden habersiz olan ben, ‘siyasi berdel’ oldum sanırım (bence Koray Çalışkan için oldukça kullanışlı bir kavram oldu bu). Bu tez doğruysa, acaba büyüklerimiz ‘yahu Kemal Arınç’ın oğlu değil, ayrıca Arınç’a danışman olduğu kadar, Erdoğan’a da yakın danışmanlık yaptı, niye kesiyoruz adamı’ demek niye akıllarına gelmemiş? Demek ki, ‘kızı yaşlı ağaya verin, sorun bitsin uğraşmayalım’ der gibi düşünmeden, çizdiler üzerimizi!

Öztürk burada kendince bir dönem çok yakınında bulunduğu Bülent Arınç’ın Melih Gökçek’in oğlu Osman Gökçek’in adaylığını engellemesi üzerine kendisinin de buna karşı aday yapılmadığını söylüyor.

Öztürk yazısında kendince “muhalif” bir çizgi tutturarak eleştiri yaptığını düşünüyor. Ama antremanı olmadığı için, hep onay ve alkış modunda durduğu için, yazı biraz yalpalıyor. Olsun bunu bir başlangıç olarak kabul edelim. Ama bir yandan da bilelim ki “bu kendince nüktedan”, aslında eleştirmiyorum ama üzüldüm ey camia tadındaki yazıların devamı yok. Bu da bizim kaybımız olsun sayın izleyiciler... 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

91 kere maşallah 22 Mayıs 2016
Bozdağ hak etti! 15 Mayıs 2016

Günün Köşe Yazıları