Mustafa Balbay
Mustafa Balbay mustafabalbay35@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hukuk Güvensizliği!

19 Ekim 2013 Cumartesi
Türkiye, yaşamın her alanının
güvensiz hale geldiği bir ülke oldu.
Eskiden güvenlik deyince akla can
ve mal güvenliğinden başka bir şey gelmezdi.
Bugün eğitim yaşamı güvensiz. Bir sabah mahallenizin
okulunun tabela ve içerik değiştirdiğini
görüyorsunuz. Durumun düzeltilmesi için başvurduğunuz
makam, değişikliği yapan yer. Kimi
kime şikâyet edeceksiniz?
Bir sabah, sürekli gittiğiniz sağlık kurumu, hasta
kabul şartlarının değiştiğini, öncekinden birkaç kat
daha fazla ödeme yapmanız gerektiğini söylüyor.
Doktorların “kul time” hizmete zorlandığı ortamda
sizin doktor seçme hakkınıza olağanüstü bir lüks
gözüyle bakılıyor.
Sağlık güvensiz.
Şekilciliğin, sembollerin her şeyin önüne geçtiği
günümüzde özel yaşam tercihleriniz de güvenlik
alanına giriyor. Ayrımcılığı ve karşıtlığı siyaset
yapma biçimi olarak benimseyen iktidarın kıyafetinizden
yapacağınız çocuk sayısına kadar özel
hayatınızın her alanıyla ilgili, kural olarak dayattığı
“önerisi” var.
Özel yetkili iktidar karşısında, özel yaşamınız
güvensiz.
***
Yukarıda aktardığımız, daha da genişletebileceğimiz
yaşam güvenliği sorunlarının çözüm
yeri hukuktur.
Ne yazık ki Türkiye’de artık ciddi bir hukuk
güvenliği sorunu da var.
Başta özel yetkili mahkemeler olmak üzere
yerel mahkemelerin demokrasi ve özgürlüklerle
bağlantılı davalarda verdiği kararların çoğu tartışmalı.
Toplum vicdanında karşılık bulmuyor.
Böylesi kararların deyim yerindeyse “düzeltilme”
yeri Yargıtay. Bu bağlamda yayın organlarında
sık sık “Yargıtay’dan döndü” başlığı yer alırdı.
Balyoz kararı gösterdi ki, Yargıtay da yıllar içinde
kendi oluşturduğu içtihada, hukukun evrensel
kurallarına göre karar vermek yerine özel yetkili
mahkemelerin paralelinde konumlandı.
Yargıtay 9 Ekim’de sadece bir davaya ilişkin
karar vermedi. Önümüzdeki dönemde pek çok
davayı etkileyecek, tartışmalı bir yol açtı.
Hukukun en temel kurallarından biri şudur:
Şüpheden sanık yararlanır.
Yargıtay’ın onayladığı kararla bu kural şöyle
değişti:
Şüpheden hâkim yararlanır!
Hukukun alt dallarından biri de “delil hukuku”dur.
Eğer bir delilin güvenliğinde şüphe varsa o delil
“sakatlanmış” demektir.
Yargıtay bu konuda standardı olmayan bir
yaklaşım sergiledi.
Yine hukukun olmazsa olmazlarından biri “tanık
dinlenmesi”dir.
Silivri yargılamalarında bu konuda da çok tartışmalı
“usuller” oluşturuldu. Gizli tanık uygulaması
da etkin şekilde devreye sokularak, “karara uygun
ifade verecek kişiler” ayrıca kıymetlendirildi.
Bunun yanında mahkemeden çağrılması istenen
kimi tanıklar getirilmediği gibi, gelen tanıklar da
dinlenmedi.
Pek çok davada yaşanan bu tartışmalı duruma
Yargıtay’ın yaklaşımı şu oldu:
“O tanıklar dinlense de sonuç değişmezdi.”
Bu öylesine lastikli bir durum ki, şuraya kadar
götürebilirsiniz:
“Mahkeme, hiç duruşma yapmasaydı da sonuç
değişmezdi!”
***
Yerel mahkeme kararlarından sonra, hukuksuzluğun
fazla tartışılmamasını, kamuoyunda
soruların yükselmemesini isteyenlerin klasik
cümlesi şu oluyor:
“Daha Yargıtay aşaması var.”
Aynı kesimler Yargıtay kararından sonra da
şunu öne çıkardılar:
“Daha Anayasa Mahkemesi aşaması var.”
Anayasa Mahkemesi başkanı olası ihsas-ı rey
eleştirilerini de göze alarak “Bize güvenmeyin”
dedi. Devamında da kararı veren hâkimleri övdü.
En yüksek mahkeme de bunu yaparsa geriye
söyleyecek bir şey kalmıyor.
Hukuk o kadar üstün bir yerde ki...
Ulaşmak imkânsız!
 


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Umut ve mücadele! 21 Kasım 2024
Yine yeniden BOP! 20 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları