Müjdat Gezen

Abdi İpekçi

29 Temmuz 2024 Pazartesi

Yetmişli yıllardı. Milliyet gazetesi sahibi Ercüment Karacan’ın evinde haftalık toplantılar olurdu. Ünlü aktör Vasfi Rıza Zobu, fıkraları en güzel anlatan Bal Mahmut (Mahmut Baler) Abdi Ağabey, eşi Sibel, Münir Özkul, ben, bu toplantıların müdavimleri idik. Ben fıkra anlatmayı Mahmut Amca’dan öğrendim diyebilirim... Bir gün Abdi Ağabey bana: “Bizde yazsana” dedi. Spor mizahı diye bir şey icat ettik, yazılar beğenilmeye başladı. “Bir de mizah bölümü açalım” dedi, Abdi Ağabey. 

Savaş (Dinçel) karikatürler çiziyor, ben mizahi yazılar yazıyordum. Spor sayfasını Namık Ağabey yönetiyordu. Fenerbahçe’nin yurtdışı maçlarına gidip teknik direktör Didi ile röportajlar falan yapıyordum... Kadroluydum. Her ay başı bankaya gidip maaşımı alıyordum. O süre içinde pek çok gazeteci tanıdım. Kafamda kategorize etmek istemem ama yaptım bunu. Tanıdıklarımı üçe ayırdım: 

1. Egosu yüksek olanlar. 

2. Egosu normal olanlar. 

3. Egosu az olanlar. 

“Peki, egosu olmayanlar yok mu?” diye sordular bana... Bulamadım. Gazeteci olmadığım için kendimi kategorize etmek de mümkün olmadı. Fakat yazdığım bir şiir beni biraz olsun anlatmaya yetmişti. “Hiç” adlı şiirimdi bu. Muhsin Ertuğrul Hocamın: “Mütevazı olma, inanırlar” sözünü çok umursamadım. “Alçak olmaktansa, alçakgönüllü olmayı tercih ettim.” Hatalarım da olmuştur ama onları “gençlik hatası” diye adlandırıverin artık. Bu konuyu haftaya yazacağım. 

Ego, sadece başka insanlarda değil, durumlardan da şikâyet etmeyi ve onlara karşı bir kırgınlık içinde olmayı sever. TOLLE’den. 

RAFTA SEYAHAT

Siz hiç tren vagonu rafında iki gün, iki gece yolculuk yaptınız mı? Ben yaptım. Aradan 56 koca yıl geçmiş ama bunu unutamam. İzmit Gölcük’te askerliğimi yapıyorum. 1964 yılı. Kuralar çekildi ve benim tayinim sürgün yeri İskenderun Er Eğitim Merkezi diye bilinen yere çıktı. Aldık tahta bavulumuzu gittik. Orada artık usta asker olmuştum. Her dört ayda bir acemi askerlerin eğitimi biter ve kurs görecekleri bölgelere dağıtılırlar. Kara trenle olur bu dağıtım. İskenderun’dan trene binilir. İzmit Derince’ye kadar gelinir. Buradan dağıtım başlar. Asker kalabalık olduğu için “Deniz Polisi” diye usta askerler görevlendirilir. Bunlar karargâh askerlerinden seçilir. Ben her dört aylık dönemde görevli erlerin başında İstanbul’a gelirdim. Bu gelişler trenin raf bölümünde olurdu. Orada uyuyabilirdiniz. Sonradan subay ve astsubayların bulunduğu kompartımana da terfi ettik ama bu epeyce zaman aldı. Trenlerin kompartıman raflarında yolculuk çok zor olurdu. Düşmemek için kendimizi palaska ile bağlardık bazen. Yine de güzel günlerdi çünkü gençtik. Gençlik neredesin be? 

CEM YILMAZ

Cem Yılmaz’ı çok severim. Oyunculuk mesleğini yapmak için üç eleman gerekir: Yetenek, eğitim, çok çalışmak. Cem’de üçü de var. Çocuk çok yetenekli. Ayrıca eğitimli. Boğaziçi Üniversitesi’ni bitirmiş ama ondan önemlisi oraya girmeye hak kazanmış. Eğitimi oyunculuk üzerine olmasa da o bir mizahçı. Önce karikatürle başlıyor mizah sanatına. Sonra sahneye taşıyor mizahı. Bence çok iyi yapıyor. Filmleri için aynı şeyleri söylemiyorlar ama ben Hokkabaz gibi bir de son yaptığı Karakomik Filmler’de oynadığı feribot büfecisi gibi rollerde Cem’e bayıldım. Ancak o kadar güzel oynanabilir. İnsanlar bir süre sonra bu gibi yeteneklere bir tavır alırlar ve “O da artık bitti, kendini tekrar ediyor” gibi dâhiyane yaklaşımlarla sanatçıyı ufalamaya kalkarlar. Bu gibi şeyler Cem Yılmaz çapındaki sanatçılara sökmez. Şimdi bir an için kendinizi onun yerine koyun. Karikatür çiziyorsunuz. Sonra küçücük bir mekânda arkadaşlarınız diyorlar ki: “Cem, bu bize yaptığın esprileri halka da yapsana.” Sahneye çıkıyor. İki gün sonra salonda yer bulmak imkânsız. Çocukta Allah vergisi bir yetenek var işte. Ben şu aralar TV’de kısa reklam filmlerini izliyorum. Beş on saniye sürüyor. Minicik bir mimik yapıyor. Güldürüyor. Dikkatli izleyin. Çok yetenek üstü bir genç adam Cem Yılmaz. Böyleleri çok az gelirken, bir de hemen harcamaya kalkmak çok işe yaramaz. Adam yetenekli işte başka söze gerek yok. 

Adamın biri de beni pek beğenirmiş. Bir gün bana iltifat etti: “Müjdat Bey, esprilerinize bayılıyorum, affedersiniz siz bunları gö... mi uyduruyorsunuz?” Aynen böyle dedi. İyi niyetli olduğunu bildiğim için ben de aynen cevap verdim: “Evet beyefendi...” İnsanlar insanları övmek istediklerinde çeşitli yöntemler kullanırlar. Benim Cem Yılmaz’ı övmem yazı yoluyladır, o seyirciminki söz yoluyla idi. Ama ikisinin de iyi niyetle yapıldığından emin olabilirsiniz. Benim başıma daha niceleri geldi de buraya yazamıyorum. Boş verin. Sait Faik’in dediği gibi: “Bir ses gelsin de nereden gelirse gelsin, ses gelmedi miydi fena.” 

CELAL ÜLGEN’DEN MEKTUP VAR

Sinan Ateş davasında MHP’nin verdiği 154 kişilik liste gündemin ilk sırasına oturdu. MHP de bu dilekçenin reddedileceğini tahmin etmiyordu. Bu 154 kişinin içinde benim de ismim vardı. 23 Aralık 2023’ten bu yana geçirdiğim inme hastalığı nedeni ile hastahanede bulunuyordum. Yarım yamalak çıkış sonrası 25. Saat programı için hem geçmiş olsun demek hem de son olayların değerlendirilmesini almak için aramışlardı. 

MHP’nin durumunu eleştirdim. Hiçbir iler tutar tarafı yoktu. Bunu hep yaparım. İsmimin o listede yer alması beni hiç üzmedi, doğru bildiklerimi her zaman her koşulda açıklamaktan çekinmem. Ergenekon, Balyoz, Amirallere Suikast ve tüm kumpas davalarında yıllarca boğuştum. Beni tek üzen yıllarca karşı çıktığım FETÖ’cülerle anılmak. 

Atatürk diyor ki: BİR MİLLET, BİR MEMLEKET İÇİN KURTULUŞ, SELAMET VE MUVAFFAKİYET İSTİYORSA, BUNU HİÇBİR ZAMAN SADECE BİR ŞAHISTAN TALEP ETMEMELİDİR



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Süalp Tansan 18 Kasım 2024
Baylan günleri 11 Kasım 2024
Açık açık söyle 4 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları