Mehmet Ali Güller

Ulusal güvenlik için dış politika

03 Eylül 2020 Perşembe

Ekranlarda AKP’nin dış politikasını savunan destekçilerinin (ki bir kısmı AKP üyesi değil), yapılan eleştiriler karşısında dile getirdikleri üç argümanı var:

1. Ulusal güvenlik, siyaset üstüdür!

2. Uygulanan hükümet değil, devlet politikasıdır!

3. Tamam, geçmişte yanlışlar yapıldı ama önemli olan bugün doğru yapılan işin arkasında birlik olmaktır!

1. Ulusal güvenlik siyaset üstü mü?

Ulusal güvenlik siyaset üstü değildir. Her şey siyasete dahildir.

Çünkü ulusal güvenlik konusu, en sonunda tehdidi saptama, tehdidin kaynağını yalnızlaştırmaya çalışma ve tehdide karşı müttefik kazanma işidir. Bunlar da siyasetle (politikayla) yapılır. Dış politika, zaten esas olarak ulusal güvenliği sağlamak için yapılır.

Bu konuda en fazla “ulusal güvenlik, günlük dar siyasi çekişme içine sıkıştırılmamalı” denebilir ama orada da konunun esas muhatabı muhalefetten ziyade iktidardır. Zira dış politikayı, içeride iktidarını sağlamlaştırmada kullanan ve iç politikaya alet eden iktidardır.

2. Uygulanan devlet politikası mı?

Uygulanmakta olan dış politikanın hükümet değil, devlet politikası olduğu iddiası iki nedenle doğru değildir:

Birincisi, yeni sistem nedeniyle zaten Türkiye adım adım parti devletine dönüşmektedir. AKP’nin genel başkanı devletin başıdır zaten.

İkincisi, dış politika hükümetin İhvancılık bağı üzerinden yapılmaktadır. Tek başına Mısır örneği bile bu gerçeği göstermektedir. AKP hükümeti, İhvana karşı yapılan darbe nedeniyle Kahire’yle diplomatik bağı kesmiş ve Mısır’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye karşıtı cephede konumlanmasına, hatta Mısır ile Yunanistan arasında MEB anlaşması yapılmasına zemin sağlamıştır. Zira o anlaşma tam 17 yıldır müzakere edilmekte ve Kahire anlaşmayı geciktirmekteydi.

Hükümet yerine devlet politikası olsa, devlet ulusal çıkar gereği, Mısır’da bugün kimin iktidar olduğuna bakmaksızın, devletten devlete ilişkiyi sürdürürdü.

3. Ulusal birlik sorunu

AKP destekçilerinin “geçmişte yapılanların yanlış olduğunu savunması”, çözüm bulmak amacıyla değil, AKP’nin bugünkü “yanlış” dış politikasına destek bulmak amacıyladır!

Çünkü yanlışı düzeltmek isteyen, işe Şam ve Kahire ile anlaşma arayarak başlamalıdır. Şam ve Kahire karşıtlığını sürdürerek dış politikayı doğru bir çizgiye getiremezsiniz.

Kaldı ki iliklenen ilk yanlış düğmeyi tespit etmek kritik önemdedir. “Aman bunları konuşmayalım” diyerek yapılan şey, Türkiye’nin çıkarlarına hizmet etmez ama AKP’nin yarın yanlış diyeceğiniz bugünkü yanlışlarına hizmet eder!

İşte son örnek Meis’e Yunanistan’ın asker çıkarması konusudur. Bugün sanki yeniymiş gibi tepki gösteriliyor ve 83 milyondan AKP’nin arkasına dizilmesi isteniyor. Oysa Meis’e de diğer adalara da uluslararası anlaşmalara aykırı olarak Yunanistan 15 yıldır asker çıkarıyor, silahlandırıyor...

Bu konuda hükümete geçmiş yıllarda uyarı yapanlara “derdiniz Yunanistan’la savaş çıkarmak mı” diye tepki gösteriliyordu. Tersine, uyarı zamanında ve daha ilk ada silahlandırıldığında yapılsaydı savaş riski olmazdı ama göz yumuldukça, diğer adalar da silahlandırıldıkça o risk artmaya başladı.

Aynı durum Doğu Akdeniz için de geçerli değil mi! Kasım 2019’a kadar Doğu Akdeniz bu hükümetin umurunda olmadı. Dahası AKP’nin desteklediği Annan Planı sayesinde Güney Kıbrıs’ın önü açıldı. Rumlar AKP hükümetinin sessizliği sayesinde MEB ilan etti; Mısır’la, Lübnan’la, İsrail’le MEB sınırlandırma anlaşmaları imzaladı.

Aman bırakalım dünkü yanlışları, bugün ülkemizi (aslında AKP’yi) destekleyelim, birlik olalım” diyenlerin yaptığı kaba propagandadan ibarettir, çünkü ulusal güvenlik hedefli dış politikanın arkasında ulusun birliğini sağlamak, hükümetin işidir.

Ama o hükümet 30 Ağustos kutlamalarını salgın nedeniyle yasaklayıp, 31 Ağustos’ta kendi mitingini yapıyorsa, derdi “milli birlik” değildir; tersine “kutuplaşma” ile iktidarını sağlamlaştırma peşindedir! 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları