Mehmet Ali Güller

Taktik değil stratejik mecburiyet

26 Ekim 2023 Perşembe

Erdoğan’ın 23 Ekim günü İsveç’in NATO’ya katılımı protokolünü imzalayarak TBMM’ye sevk etmesi, kimi siyasi analistlerce taktik olarak yorumlandı. 

Peki neyin taktiği? Erdoğan bu hamlesiyle ne umuyor? 

Amaç ABD Kongresi’ni TBMM ile dengelemekmiş. Taktik şöyle işleyecekmiş: ABD Kongresi, Türkiye’ye F-16 satışını onaylarsa TBMM de protokolü onaylayacakmış; tersi durumda ise TBMM, protokolü reddedecekmiş.

SARAY GİZLEDİ, NATO AÇIKLADI

Bunu yazan ve söyleyenlerin, buna pek inandığını sanmıyorum. Belli ki taktik diyerek Erdoğan’ın imzalamak zorunda kalmasının ağırlığını hafifletmeye çalışıyorlar. Zira amaç ABD Kongresi’nden F-16 satışı çıkarmaksa (ki bunun ne hafif bir amaç olduğunu daha önce ayrıntılı incelemiştik), TBMM’ye sevk etmeden Saray’da imzada da pekâlâ bekletilebilirdi.

Üstelik amaç taktik olsaydı 21 Ekim’de NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile Erdoğan’ın telefon konuşmasında bu konunun ele alındığı gizlenmezdi! Evet gizlendi: Erdoğan-Stoltenberg görüşmesine ilişkin İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamada İsveç konusu yoktu. Oysa Stoltenberg, Erdoğan’ın imzasından memnuniyet duyduğunu belirttiği açıklamasında, “Erdoğan’la bu konuyu hafta sonu ele aldık” diyordu!

SÖZLER ABD’YE KARŞI, EYLEMLER ABD’NİN ÇIKARINA

Ortada taktik yok, stratejik mecburiyet var. Erdoğan’ın zaman zaman ABD’yi hedef alan sözlerine bakarak keskin yorum yapmak yorumcuları sıkıntılı duruma sokar. 

Erdoğan’ın 10 gün önceki “Yahu ABD, senin ne işin var Akdeniz’de, Filistin’de, Suriye’de” çıkışına bakarak Erdoğan’ın İsveç’in NATO üyeliğini imzalamayı, hele de ABD destekli İsrail saldırganlığının arttığı süreçte mutlaka bekleteceği umulurdu. Ancak Erdoğan’ın politika yapma biçimini bilenler, konu ABD/NATO olunca Erdoğan’ın sözleri ile eylemleri arasında bir uyum beklemezler. Anımsayın, “NATO’nun ne işi var Libya’da” dedikten kısa bir sonra “NATO Libya’nın Libyalılara ait olduğunu tespit ve tescil için Libya’ya girmelidir” demiş, İzmir’deki üssü NATO’nun Libya operasyonuna merkez yapmıştı.

Özetle, Erdoğan’ın sözleri zaman zaman ABD ve NATO’yu hedef alsa da uygulamaları ABD ve NATO’nun çıkarlarının gereği olmuştur hep.

‘İĞNE DE ÇUVALDIZ DA BAŞKASINA’ ANLAYIŞI

“Taktik değil, stratejik mecburiyet” demiştik, açalım. Örneğin AKP’nin ideolojik amiral gemisi Yeni Şafak dün birinci sayfadan, Fransa Cumhurbaşkanı Macron ile İsrail Başbakanı Netanyahu’nun kucaklaşma fotoğrafını da vererek şu başlığı attı: “İslam ülkeleri bu katilleri besliyor.”

Yeni Şafak, “ABD ve Batılı ülkelerin sertlikten anladığını” belirterek “Körfez ülkelerinin bunları petrol ve doğalgaz ile beslememesini” istiyordu.

Ne kadar haklı! Peki ya iğne ya çuvaldız?

Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, bu beslenmemesi istenen katillerden para aramıyor mu? Daha dün Fransa’da, öncesinde İngiltere ve ABD’de para görüşmeleri yapmadı mı? 

Özetle ne demiş olunuyor bu durumda: “Siz katilleri beslemeyin ama biz katillerden para isteyebilelim!”

İşte stratejik mecburiyet budur!

PARA İSTENEN YERİN ÇIKARI UYGULANIR

İnşa ettikleri neoliberal ekonomiyle New York bankerlerine ve Londra tefecilerine mecburlar. Öyle olduğu için de iç politikanın gereği sözde Batı’yı hedef alırlar ama son tahlilde gidip ABD ve NATO’nun taleplerini yerine getirirler.

Buradan çıkmak için büyük patronları değil halkı gözeten, özeli değil kamuyu esas alan, finans kapitale değil, sanayiye ve üretime ağırlık veren ekonomi modeli uygulamak gerekir.

Ne yazık ki iktidardan “büyük” muhalefete kadar tüm partilerin ekonomi politikası neoliberalizm, dış politikası Atlantikçiliktir!

Yani mesele, ikinci yüzyıla girerken sistem dışına çıkabilmektir.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları