Mehmet Ali Güller

Siyasetin tam da sırası çünkü ölümün ağzındayız

27 Ocak 2020 Pazartesi

Dün Manisa, bugün Elazığ ve Malatya...

Geçmiş olsun Türkiye...

Fakat en az hasarla geçebilmesi için depreme hazırlanmak gerek. Üstelik depremin geleceği öyle sürpriz de değil artık. Deprembilimciler bir ay öncesinden nokta atışı yapar gibi Manisa’ya da Elazığ-Sivrice’ye de dikkat çektiler.

Başta Prof. Dr. Naci Görür olmak üzere pek çok deneyimli deprembilimcimizin uyarıları ortada. Öyle olduğu için de insanlar haklı olarak “bilim adamı uyardı, siyaset adamı neden önlem almadı” diye soruyor.

Hükümet ise bu haklı soruyu bastırabilmek için “gün birlik günü, şimdi siyasetin sırası değil” diyor ve soruyu soranlara soruşturma açılacağı sopasını sallıyor!

Aman hükümet yıpranmasıncılar!

Hadi hükümeti geçtik, fakat hükümete “dışarıdan” destek verenleri anlamak mümkün değil.

Hükümet yıpranmasın” diye “siyaset yapmayın” deme noktasına gelmiş “siyasi parti yöneticileri” var!

Bir siyasi parti yöneticisi olarak siyasetin sadece Meclis’te ve Meclis oturum saatlerinde yapılacağını mı sanıyorlar acaba? Sorun çözme sanatı olarak siyaset 7 gün 24 saatlik bir uğraş değil mi peki?

Elbette siyasetin ne olduğunu da biliyorlar, her şeyin siyasete dahil olduğunu da...

Zaten “şimdi siyasetin sırası mı” diye sormaları da bal gibi siyasettir, siyasetin daniskasıdır.

Fakat halkın değil, hükümetin siyasetidir. Hükümet yıpranmasın diye yapılan siyasettir!

Nedir siyaset?

Ve ayrıca...

AKP’nin yandaş kanalının depremde evi yıkılmış ve çadıra yerleştirilmiş Elazığlıya mikrofon uzatıp tam dokuz kez “mutlu musunuz” diye sorarak ağzından zorla “Allah cumhurbaşkanımızdan razı olsun” sözlerini alması ve tabloyu “Gerçekten insanlar mutlu. Bu çadırları zamanında ve hızlı almaları insanları mutlu etmiş” diye yorumlaması siyaset değil ama yan yana altı binadan beşi sağlam kalırken, biri neden yıkılıyor diye sormak siyaset, öyle mi?

Kızılay başkanının depremden hemen sonra “gün dayanışma günü” diyerek vatandaşlardan SMS yoluyla 10’ar TL katkı istemesi siyaset değil ama 1999’dan beri alınan deprem vergilerinin akıbetini sormak siyaset, öyle mi?

Bir bakanın “her şeyi devletten beklemek doğru olmaz” demesi siyaset değil ama vatandaşların depremde toplanılacak alanların AVM yapılmasına tepki göstermesi siyaset, öyle mi?

Valinin bakana söylediği ve açık mikrofondan duyulan “kamuoyunda algı çok iyi şu anda” demesi siyaset değil ama “niye önlem alınmadı” diye sosyal medyadan soranlar algı provokatörü, öyle mi?

Geçiniz...

Çünkü hepsi de siyasettir! Biri işini iyi yapmayan hükümeti savunma siyasetidir, diğeri hükümete neden işini iyi yapmadın diye sorma siyasetidir!

 Sonra inşaat yapmak değil, önce önlem almak!

Ortada ciddi bir sorun var...

Bakınız ne diyor Cumhurbaşkanı Erdoğan: “20 yıldır hükümet ne yapmış yazanlar... Depremi durdurma şansımız var mı? Depremden sonra ne yaptığımıza gelince, Bingöl ve Van’ı yeniden inşa ettik.”

Elbette Erdoğan’ın depremi durduracak kudreti yok ve elbette hükümetler depremden sonra şehirleri yeniden inşa etmelidir.

Ancak asıl mesele o değil ki!

Asıl mesele depreme hazırlanmaktır. Ve siyaset tam da budur!

Depremden “önce” inşaatları sağlamlaştırmak, yapıların depreme uygunluğunu doğru düzgün denetlemek, toplanma alanları hazırlamak, kesintisiz iletişim için önlem almak, yolları açık tutacak planlamalar yapmak, afete müdahale için “devlet organizasyonunu” her zaman hazır tutmak ve elbette imar aflarıyla fazla kat çıkılmasına zemin yaratmamak vs. gibi yüzlerce yapılması gereken iş var.

Ve tüm bu işleri yapmak da yapılmadığında sorgulamak da siyasettir ve her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hakkıdır!

Asıl bunu sorgulamamak vatandaşlık görevini yerine getirmemektir!

Ve evet, siyaset, deprem gibi zamanlarda ölümün ağzında olmamak için yapılmalıdır!

O nedenle diyoruz ki, ülkemizin sınırlı kaynakları örneğin Kanal İstanbul gibi çok sorunlu bir projeye değil, adım adım yaklaşan İstanbul depremine hazırlık için harcanmalı. Halk için siyasetin gereği budur...




Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları