Mehmet Ali Güller

Pazarlıklı ön hazırlık

12 Eylül 2019 Perşembe

Suriye’de askeri kuvvet bulunduran ülkelerin ve onların denetimindeki pek çok örgütün elbette farklı farklı hedefleri ve o hedeflere ulaşmak üzere belirledikleri stratejileri, çizgileri var...
Fakat son tahlilde, aslında Suriye’de iki cephe var: Birincisi Atlantik kuvvetlerinin, ikincisi de bölge kuvvetlerinin cephesi...
Her iki kuvvetin de hedefleri ve stratejileri farklıdır. İnceleyelim:

Suriye’nin bütünlüğü
Atlantik kuvvetleri Suriye’nin parçalanmasını hedefliyor. ABD, parçalanmış Suriye ile birincisi bölgeye dair temel hedefi olan “Büyük Kürdistan”ın bir ayağını daha inşa etmeyi, ikincisi İsrail üzerindeki Suriye ve İran/Hizbullah basıncını düşürmeyi, üçüncüsü İran ile Suriye bağını koparmayı ve İran’ı yalnızlaştırmayı, dördüncüsü enerji koridorunu tam denetleyerek Çin ve Rusya’yı sıkıştırmayı hedefliyor.
Bölge kuvvetleri ise Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve siyasal birliğini sağlayarak, ABD’nin bu hedeflerinin gerçekleşmesini önlemeye çalışıyor.
ABD, Suriye’nin kuzeyinde, tıpkı Irak’ta olduğu gibi ileride kopmayı hedefleyen özerk bir Kürt bölgesi inşa etmeye çalışıyor. ABD bu amaçla “kara ordum” dediği YPG’yi askeri olarak eğitiyor, donatıyor...
Bölge kuvvetleri ise Suriye’nin üniterliğini savunuyor. Suriye’de etnisiteye ya da mezheplere dayalı bir federasyonun, ülkeyi hızla parçalayacağını görüyor. Ancak özellikle Rusya, Kürtleri tamamen ABD denetimine kaptırmamak için, kültürel düzeyde bir özerkliği kategorik olarak reddetmiyor.

Türkiye hangi cephede?
Çok kısaca özetlediğimiz bu tablo göstermektedir ki, Suriye’de esas olarak birbirine karşı konumlanmış iki cephe vardır. Peki, Türkiye hangi cephede?
Türkiye en başta Esad rejimini yıkmayı ve Suriye’de bir İhvan rejimi kurmayı hedefledi. Bunun olmayacağı anlaşılınca, kurduğu ÖSO’ya dayanarak Suriye’den nüfuz bölgeleri elde etmeye koyuldu. Bu hedefi gerçekleştirmek için de ABD’ye dayanarak Rusya’dan, Rusya’ya dayanarak ABD’den taviz koparma taktiği uygulamaya başladı.
Özetle Ankara, Fırat’ın batısında Rusya’yla, doğusunda ABD’yle hareket ederek nüfuz bölgeleri ele geçirmeye çalışıyor.

İki cephede birden yer alınmaz
Fakat mesele şudur: Yukarıda da belirttiğimiz gibi iki cephe birbirine karşı konumlanmış durumda. Hal böyleyken, Türkiye hem o cephede, hem bu cephede bulunabilir mi?
Yani Türkiye hem Rusya ve İran’la Astana sürecini, hem de ABD’yle güvenli bölge anlaşmasını aynı anda sürdürebilir mi?
Başından beri Türkiye’de pek çok kişi bunun mümkün olmadığını ve sürecin felakete gittiğini belirtiyor ve uyarıyor. Dahası, ABD ile AKP arasında güvenli bölge müzakerelerinin başlamasından itibaren pek çok kişi, bu güvenli bölge anlaşmasıyla, PYD devletçiğinin inşa edileceği uyarısını yapıyor.
Sonuç?
Erdoğan artık şöyle diyor: “Müttefikimiz (ABD) bizim için değil terör örgütü için güvenli bölge oluşturmanın peşinde.”

Erdoğan-Trump zirvesi
Peki, bu kadar ortada olan bir gerçeği iktidar yeni mi görüyor? Bazı yorumcuların belirttiği gibi bu bir “kandırılma” vakası mı? Değil! Şundan:
PKK’ye güvenli bölge kurmakla suçlanan ABD’nin üst düzey generalleri Ankara’da ve Urfa’da çalışmalar yürütüyor...
PKK’ye güvenli bölge kurmakla suçlanan ABD’nin ticaret heyeti Ankara’da beş gün boyunca çeşitli bakanlarla ve cumhurbaşkanıyla görüşüyor, bazı şirketlerle bir araya geliyor…
ABD’nin Türkiye’yi F-35 programından çıkardığı ve S-400 nedeniyle yaptırım uygulamayı bir kart olarak elinde salladığı bir süreçte, Ankara’da ABD ticaret heyetiyle AKP beş gün boyunca hangi anlaşmalar üzerinde çalışıyor acaba?
Aslında olan şu: ABD durumdan faydalanıp Türk ekonomisinden parça koparmaya çalışıyor, Erdoğan da bu tavize karşılık ABD’den güvenli bölge konusunda derinlik ve tek başına kontrol tavizi koparmaya çalışıyor.
Yani olanlar, aslında ay sonunda yapılacak Erdoğan- Trump zirvesi için pazarlıklı ön hazırlık!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları