Mehmet Ali Güller

Avrupa’nın istilasını önleyen tampon ülke

14 Ağustos 2021 Cumartesi

6 milyona ulaşan sığınmacı varlığı, ekonomisi parlak olmayan 80 milyonluk bir ülkede ciddi sorundur. İster meseleye insan hakları gözlüğü ile bakın, isterseniz milliyetçi bir gözlükle... 

Yüksek işsizlik oranına sahip, asgari ücretin yoksulluk sınırının çok altında olduğu, borcun borç ile çevrildiği bir ülkede, nüfusun yüzde 7’sine ulaşmış bir göçmen varlığı, hızla çözülmesi gereken bir sorundur. 

Daha büyük sorunların ortaya çıkmaması için, yabancı karşıtlığının oluşmaması için, sorunun kırılmaya ramak kalmış bir fay hattına dönüşmemesi için, hızla çözüm aranmalıdır. 

Altındağ’daki vahim olaylar, hepimiz için uyarıcı olmalıdır. 

YENİ OSMANLICIĞIN GÖÇMEN POLİTİKASI

Ne yazık ki tabloyu bizim için iki kere sorunlu hale getiren, “daha çok göçmen alacağız” diyen bir iktidarın başta olmasıdır. Zira bu durum “çözüm ama nasıl” sorusundan önce “çözüm ama kiminle” sorusunu önümüze koymaktadır. 

Önümüzdeki ay başında yayımlanacak olan göç konulu kitabımda ayrıntılı inceledim: Bu iktidar emperyalizmle uyumlu Yeni Osmanlıcılığının “genişleme” hayaliyle göçmenleri bir kart olarak gördü; ümmetçi ideolojisinin bir yansıması olarak göçmenleri çeşitlilik olarak gördü; Neo-Abdülhamitçiliğinin yansıması olarak göçmenleri Batı’yla pazarlığının bir kartı olarak gördü... 

Sonuç: AKP hükümetinin başbakanının “övünerek” söylediği gibi Türkiye, Avrupa’nın istilasını önleyen bir tampon ülke haline geldi!

BAŞBAKANIN SÖZLERİ

24 Kasım 2016’da TRT’de gazetecilerin karşısına çıkan Başbakan Binali Yıldırım, Avrupa’nın güvenliğini sağlayan bir ülkenin başbakanı olmakla övündü: “Düşünün, Türkiye olmazsa ne olacak? Bütün bu Ortadoğu’dan, kargaşanın, savaşın yaşandığı bölgelerden akın akın mülteciler Avrupa’yı istila edecek ve çok büyük bir sorunla yaşamak zorunda kalacaklar. Türkiye buradan bütün bu sorunları, kendi içerisinde yönetebilen bir ülkedir. Avrupa’nın bunu görmesi lazım.”

Yani AKP’nin başbakanı Binali Yıldırım, 5-6 milyon mültecinin Avrupa’yı istila etmek yerine kendi yönettiği ülkeyi istila ediyor olmasını, övünülecek bir politika olarak anlatıyor!

EMPERYALİST GÖÇ STRATEJİSİ

Eskiden Türkiye göç konusunda transit ülkeydi; Asya’dan ve Ortadoğu’dan göçlerde, Avrupa’ya ulaşmak isteyen göçmen için bir geçiş ülkesiydi. İstasyondu; göçmenlerin bir kısmı durakta iner, çoğunluğu Avrupa duraklarına hareket ederdi. 

AKP hükümeti, Türkiye’yi “son durak” yaptı: 16 Aralık 2013 tarihinde AB’yle imzaladığı “Geri Kabul Anlaşması”ndan sonra Türkiye artık “göçmen deposu” oldu!

Türkiye şimdi de ABD’nin işbirliği yaptığı Afganlara göç için işaret ettiği bir ülke olarak “bekleme odası” haline geliyor!

Sadece şu iki örnek bile, Türkiye açısından göç meselesinin sıradan bir mazlumlara kapı açma olayı olmadığını, “emperyalist bir göç stratejisi” ile karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yetmektedir.

ÇÖZÜM İÇİN ÖNCE İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ

Bu iktidarla sorunu çözemeyeceğimiz gibi, sorunun daha da büyüyeceği ortada. Baksanıza, Erdoğan daha birkaç gün önce, “Finansını iyi yönettiğimiz için alıyoruz, finansını iyi yönetmeye devam ederek daha da mülteci alacağız” dedi!

Evet, açık ki bu iktidarla göçmen sorununa çözüm bulabilme şansımız yok. Çünkü sorunun kaynağı soruna çözüm bulamaz. 

Türkiye’nin göç sorununun kaynağı; birincisi ABD ve AB’nin emperyalist politikalarıdır, ikincisi de o politikalarla işbirliği yapan AKP hükümetidir! Sorunun kaynağı olan ABD, AB ve AKP yerine göçmenleri suçlamak ve mazlum göçmenle emperyalizm işbirlikçisi göçmeni aynı kefeye koyarak kategorik bir göçmen karşıtlığı yapmak büyük yanlıştır.

Çözüm için sıraladığımız 1) Ankara’nın Şam ile anlaşabilmesi de, 2) Türkiye ile Suriye’nin ortak bir ekonomi alanı inşa ederek Suriyelilerin vatanlarına dönüşünü sağlayabilmesi de, 3) Ankara’nın AB’yle imzaladığı geri kabul anlaşmasını yırtıp Batı’yı doğurduğu göç sorunuyla yüzleşmesini sağlaması da ancak bir iktidar değişikliğiyle mümkün!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları