Mehmet Ali Güller

31 Ağustos stratejisi

29 Ağustos 2020 Cumartesi

30 Ağustos’ta Dumlupınar (Başkomutanlık) Meydan Savaşı kazanılmıştı. Peki, şimdi ne yapılacaktı?

31 Ağustos sabahı Başkomutan Mustafa Kemal, İsmet Paşa ve Fevzi Paşa Çalköy’deki yıkık bir evin avlusunda buluştular. Bir kağnı arabasının üzerine ilişmiş olarak oturdular. Ellerinde haritalar...

İsmet Paşa, Uşak yönünde geri çekilen Yunan birliklerinin toparlanmasına imkân verilmemesini, bu amaçla eldeki bütün güçle dağılan Yunan ordusunun takip edilmesini savundu.

Fevzi Paşa ise 1. Ordu ile Yunan ordusunu İzmir yönünde takip etmeyi ama 2. Ordu ile de Eskişehir’den Bursa üzerine takibe geçerek işgal altındaki toprakların iki taraftan da kurtarılmasını savundu.

Kuvveti ağırlık merkezinde toplamak

Mustafa Kemal’in dikkatle dinlediği bir tartışma yürüttü iki büyük komutan; İsmet ve Fevzi Paşalar...

İsmet Paşa’nın iki gerekçesi vardı: Birincisi, yorgun Türk ordusu Eskişehir’e ancak 4-5 günde varabilirdi; vardığında da arkasını İstanbul’a vermiş zinde Yunan ordusuyla karşı karşıya gelecekti. İkincisi, bu süre içerisinde Yunan ordusu İzmir’e yeni asker çıkaracak ve İzmir’de köprübaşı kuracaktı.

Bunun altından kalkmak İsmet Paşa’ya göre mümkün değildi ve o nedenle kuvvetler tek bir hedefe, İzmir’e doğu Yunanların üzerine yürütülmeliydi.

İsmet Paşa’ya göre Eskişehir’deki Yunan birlikleri bir şey yapamazdı ve hızla geri çekilmek dışında şansları yoktu.

Başkomutanın kararı

İsmet ve Fevzi Paşaları dinleyen Başkomutan Mustafa Kemal, iki stratejinin de kuvvetli ve zayıf yanlarını tarttı. Ve İsmet Paşa’nın harekât planını Türk ordusunun şartlarına daha uygun gördü.

Böylece 1 Eylül’de o ünlü ve tarihi ve emrini orduya verdi: “TBMM orduları! Afyon-Dumlupınar Meydan Savaşı’nda zalim ve kibirli bir ordunun esas unsurlarını inanılamayacak kadar az bir zamanda imha ettiniz. ... Ordular! İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri!

Kısacası Kurtuluş Savaşı’nın başarısında komutanların niteliği ve Başkomutan’ın o nitelikten azami faydalanabilme kapasitesi vardı. Mustafa Kemal, komutanlarının niteliklerinden doğan fikirleri ve harekât planlarını bir kapta topluyor ve sentezleyerek şartlara en uygun hale getiriyordu.

Üç komutanın farkı

Bu nitelik farklarına ve son tahlilde Kurtuluş Savaşı’nı başarıya götüren o niteliklerin sentezine en iyi örneği, yine Mustafa Kemal anlatmaktadır:

Savaşta bir tümen bir köprüyü geçecektir. Ben hemen emir verir, köprüyü geçirtirim. Fevzi Paşa, önce bir tabur asker geçirtir köprüden. Yıkılmazsa tümeni yürütür. İsmet Paşaya gelince, önce köprünün sağlamlık derecesini ölçmeye, ne kadar yüke dayanabileceğini bulmaya çalışır, sonra tümenin ağırlığını hesaplar. Güven duyarsa tümeni köprüden geçirtir.

Ben zamandan kazanır, kazandığım zamandan yararlanmaya çalışırım. Şansım bana gülmezse, işim zordur. Fevzi Paşa, bir yandan zamandan kazanmak ister, bir yandan da az yitik vermenin yollarını arar. İsmet Paşa ise hesap adamıdır. Bir tek eri bile ileri sürerken ölçüyü elden bırakmaz. Ama geç de olsa sonunda kazanmasını bilir.”

Tek değil, çok adam!

Kısacası bir komutanın ataklığı, diğerinin ihtiyatı, ötekinin kararlılığı vb. Kurtuluş Savaşı’nın o sıcaklığında bir potada erimiş ve zaferi getirmiştir...

Alev Coşkun’un Kırmızı Kedi Yayınevi tarafından yayımlanan İnönü dizisinin ilk iki kitabı Asker İnönü ve Diplomat İnönü-Lozan, Kurtuluş Savaşı boyunca süren bu komutanlar arası tartışmaları çok kapsamlı olarak bizlere sunmaktadır. Üstelik, bugün o tartışmalardan ve fikirlerin sentezlenmesinden çok dersler çıkarmamız gereken günlerdeyiz...

Özetle, bugün karşıtlarının tek adam” dediği Mustafa Kemal, çok adamdı, bütün adamların toplamıydı, senteziydi...

Tarih bu bakımdan zaten liderleri ikiye ayırmaktadır: “Tek adam” olup yıkılanlar, “çok adamı” birleştirerek “büyük adam” olup yükselenler...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları