Leyla Tavşanoğlu

Dış politika iç siyasete malzeme yapılmaz

26 Ocak 2009 Pazartesi

Eski Dışişleri Bakanı NATO’nun Afganistan’daki eski kıdemli temsilcisi Hikmet Çetin ABD’de Obama dönemi ve Türkiye’de olanları değerlendirdi:

Bush’un ‘Ya bendensiniz ya bana karşısınız’ biçimindeki tek yanlı politikası Obama’yla birlikte bitti. Obama müttefikleriyle uluslararası sorunlarda daha fazla diyalog içinde olacaktır.

Türkiye herkesten önce Gazze için adım atmasına rağmen bugün dünyada hiç kimse bu olaylarda Türkiye’nin olumlu rol oynadığını kabul etmiyor. Önümüzdeki dönemde de Türkiye bu anlamda olumlu rol oynama şansını yitirmiştir.

Eski Dışişleri bakanlarından ve NATOnun Afganistandaki eski kıdemli temsilcisi Hikmet Çetinle ABDde görevi devralan Barack Obama yönetiminin nasıl bir dış politika izleyeceği üzerine bir ufuk turu yapıyoruz. Çetin, Obamanın konuşmalarından, Bush yönetiminin aksine diplomasiyle sorunları çözmeye özen göstereceğinin anlaşıldığını söylüyor. AKP hükümetinin, özellikle de Başbakan Erdoğanın Gazze olaylarında Haması destekler biçimde bir arabuluculuğa soyunmasının Türkiyenin bölgede rol oynama şansını yok ettiğini vurguluyor. Dış politikayı iç politikaya alet edemezsiniz diyor. Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) kurum olarak her zaman NATOya bağlı olduğunu ve NATO ittifakı dışında başka arayışlara girmesinin mümkün olmadığının altını çiziyor. Afganistan sorununun da askeri olmanın yanında ekonomik desteklerle çok daha kolay çözülebileceğine dikkat çekiyor.

Barack Obama yönetimiyle ABDnin dünyadaki hoyrat imparatorluk imajı değişebilir mi?

H.Ç. - Aslında çok temel konuların değişmesini beklememek lazım. Çünkü ülkenin kurulu düzeninin oluşturduğu temel politikalar var. O temel değişmez. Ama ABDnin 1990lı yıllarda oluşturduğu ve sekiz yıllık Bush döneminde de devam eden tek kutuplu imajı giderek aşındı. Bunun nedenleri de şunlar:

Bir kere Irakta başarısız oldu. Ayrıca Bushun 11 Eylül sonrası Ya bendensiniz ya bana karşısınız biçimindeki tek yanlı politikası ve giderek dünya kamuoylarında oluşan ABD aleyhtarlığı bu imajı son derece aşındırdı. Bunların üzerine küresel ekonomik ve finansal kriz eklenince ABD değişime gitti.

ABDdeki bu değişim aslında başlı başına bir devrim. 1960lı yıllarda John Kennedy başkan adayı olduğu zaman bir Katolik kişiliğin ABDde cumhurbaşkanı olması sorgulanıyordu. O dönemin ABDsinden bugün Afrika kökenli bir Amerikalıyı cumhurbaşkanı seçebildiler. Bu da ABDnin dünyadaki imajında olumlu gelişmeler yarattı. Obama bir anlamda bir ilk yarattı. Yoksul Afrika, Obamanın kendi sorunlarına çare getireceğini düşünüyor. Sorunları çözülemeyen Filistinliler onu bir çare olarak görüyorlar. Dünyada ezilen toplumlar bir beklenti içinde. Bir de ABD halkının beklentileri var. Bu noktada Obama göreve geldi.

Bütün bu beklentiler ışığında Obamanın işi zor değil mi?

- Çok zor. Ama gerek iç politika açısından gerek dış politikadaki ABD imajı açısından Obama öylesine olumsuzlukları devraldı ki... ABD açıkça dibe vurmuştu. Ama bütün bunları düşünürseniz Obamanın bir anlamda şansı da var. Çünkü Obamayla birlikte hiçbir şeyin daha kötüye gitmesi mümkün değil. Bu sekiz yıllık süreden Amerikalıların da çıkarmaları gereken dersler var.

Nedir bu dersler?

- Şöyle: Artık ABD tek başına dünyadaki sorunları çözemez. Ben ABDnin bu gerçeği gördüğünü sanıyorum. Dünyanın da ABDsiz dünyanın sorunlarının çözülemeyeceğini gördüğü açık. Bunun anlamı şu: Obama kendi döneminde artık müttefikleriyle uluslararası sorunlarda daha fazla diyalog içinde olacaktır; onlarla birlikte hareket etmeye çalışacaktır. Ben bunu Bosna savaşında gördüm. ABD devreye girmediği sürece o savaş çözülemedi.

Türkiye itibar kaybetti

Geçen akşam Hillary Clintonın Dışişleri Bakanlığının onaylanmasından sonra CNN Internationalda yayımlanan görüntüleri nasıl değerlendirdiniz?

- Obama yardımcısı Joe Bidenle beraber Dışişleri Bakanlığına bütün bakanlık personeline hitap etmeye gitti. Orada yeni politikalarının da ipuçlarını verdi. Dış dünyadan iki öncelikli konu seçti. Birisi Ortadoğuydu. Oraya daha önce İrlanda sorununu çözmekle ünlenen çok başarılı George Mitchelli temsilci olarak atadı. Afganistan ve Pakistan Temsilcisi olarak da Richard Holbrookeu seçti.

O kadroya baktığımız zaman Obamanın yeni insanlarla macera aramak değil tecrübeye önem verdiğini görüyoruz. Bu söylediklerim de kendi alanlarında en deneyimli iki kişi. Holbrooke, Dayton Antlaşmasıyla Sırplar ve Boşnaklar arasındaki savaşı bitirdi. Mitchell da hem onlarca yıl süren Kuzey İrlanda sorununu çözdü hem de Sayın Demirelin de içinde bulunduğu Ortadoğu komisyonu olarak bir rapor hazırladı. Obama söylediğim gibi öncelikli iki konu seçti ama dikkat ettim, Iraka hiç değinmedi. Irakı sanki geride bıraktı gibi.

- Peki, Gazze olaylarında arabuluculuk eden taraflar arasında Türkiyenin adını hiç anmamasını nasıl karşıladınız?

- Gazze olaylarında aktif davranan başta Mısır olmak üzere bazı ülkelere teşekkür etti. Onunla birlikte çalışacaklarını söyledi. Ama aralarında Türkiye yoktu. Bana göre Türkiye bu süre içinde Ortadoğuda oynayabileceği rolü büyük ölçüde kaybetti. Çünkü taraflar arasında uzlaşma sağlayacaksanız bunun birkaç kuralı var. Öncelikle taraflara eşit mesafede olacaksınız. İkincisi, tarafların sizi kabul etmesi lazım. Tabii ki İsrailin yaptıkları insanlık dışı. Çocukların, kadınların öldürülmesi kabul edilemez. Ama arabuluculuk yapmak isterken de Hamas yanlısı görünmek büyük bir yanlış. Olay giderek Müslüman-Yahudi meselesine dönüştürülmüş imajı verdi.

PKK’yle savaşırken \t\t\tHamas’a destek niye?

Bir de işin başka bir boyutu var. Türkiye terör örgütü PKKyle yıllardır savaşıyor. Öte yandan bütün dünyanın terör örgütü ilan ettiği Hamasla da İsrail savaşıyor. Türkiyenin bir yandan PKKyle savaşırken öte yandan da Hamas yanlısı bir tutum izlemesi çelişkili değil mi?

- Bütün dünyanın, Arapların, Mısırın da terör örgütü olarak tanımladığı Hamasla İsrailin savaşırken çocuk kadın demeden herkesi öldürmesini tasvip etmek mümkün değil. Ama terör örgütüyle diyalog kurup uzlaşmaya çalışarak bir yere varamazsınız.

Bu süreçte Türkiye herkesten önce bölgeye gitmesine karşın bugün dünyada hiç kimse Türkiyenin bu olaylarda olumlu rol oynadığını kabul etmiyor. Önümüzdeki dönemde de Türkiye bu anlamda olumlu bir rol oynama şansını yitirmiştir. Bana göre bunun ötesinde Türkiye, ABDdeki Yahudi lobisinin desteğini bir anlamda yitirmiş olacak.

Ben Dışişleri Bakanlığım dönemimden biliyorum. Türkiye dışında her konuda Türkiyeye en büyük destek her zaman ABDdeki Yahudi lobisinden gelmiştir. Özellikle Türkiyeyle ilgili konular ABD Kongresinde gündeme geldiğinde en büyük destek yine onlardan gelirdi. Bugün bu destek büyük ölçüde yitirilmiş oldu. Zaten daha önce Halid Meşalin davet edilmesiyle zayıflayan bu ilişki bu son olayla daha da inişe geçti.

ABDdeki beş Yahudi örgütünün Başbakan Erdoğana bu konuda uyarı mektubu göndermesini nasıl değerlendirdiniz?

- Ne yazık ki ülkemizdeki Yahudi vatandaşlarımız da tedirgin olmaya başladı. Sporcular Türkiyeyi terk ediyorlar. Bana göre dış politikanın çok önemli iki kuralı vardır. Biz bu iki kuralı da yeteri kadar gözetemiyoruz. Bu kurallardan birisi dış politikayı iç politikaya alet etmemektir. İkincisi de, dış politika ideolojiye göre yürütülmez. Dış politikada herkes ülkenin çıkarı ve yararını düşünür. O çıkar ve yararda ideolojiye göre hareket etmez. Ve yine, iç politikaya alet edilemeyecek kadar dış politikanın kendine göre kuralları, sınırları vardır. Son zamanlarda bunun gittikçe kaybolduğunu görüyorum. Ne yazık ki medyada da herkes dış politika yazıyor. O dış politikayı da objektif ya da ortak akla göre değil kendi düşüncelerine göre yazıp kamplaştırıyorlar. Bakın. Kimi yazara göre Türkiye çok iyi, kimi yazara göre de çok kötü yaptı. Burada bir ortak akıl olması gerekir. Ama yok. Daha açık söylemek gerekirse bir tarafta Hamasçılar, öbür tarafta Hamas karşıtları var. Bu da son derece sakıncalı. Ne yazık ki yöneticiler de buna gerekli özeni göstermiyorlar. Milyonlarca ilköğretim çocuğuna siyaset sahnesinin saygı duruşunu yaptırmak neye yaradı? Meseleyi iç politikaya alet ediyorsunuz. Son zamanlardaki gelişmelerle Türkiyenin oynayabileceği rolü büyük ölçüde zayıflatmış olduğu görüşündeyim. Oysa daha yakın zamana kadar İsrail, Türkiyenin Suriye ve İsrail arasında oynadığı rolden çok mutluydu, destekliyordu ve bunun yapılmasında büyük yarar görüyordu. Şimdiyse artık bu çok zor.

Bir de Türkiye kendi kendine, hiç kimseye danışmadan arabuluculuğa soyunmadı mı?

- Evet. Oraya barış gücü göndereceğiz, komutanlığı alacağız, dendi. Haması destekleyerek bunların hiçbirinde başarı sağlayamazsınız.



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları