Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Dış politika iç siyasete malzeme yapılmaz
Eski Dışişleri Bakanı NATO’nun Afganistan’daki eski kıdemli temsilcisi Hikmet Çetin ABD’de Obama dönemi ve Türkiye’de olanları değerlendirdi:
Bush’un ‘Ya bendensiniz ya bana karşısınız’ biçimindeki tek yanlı politikası Obama’yla birlikte bitti. Obama müttefikleriyle uluslararası sorunlarda daha fazla diyalog içinde olacaktır.
Türkiye herkesten önce Gazze için adım atmasına rağmen bugün dünyada hiç kimse bu olaylarda Türkiye’nin olumlu rol oynadığını kabul etmiyor. Önümüzdeki dönemde de Türkiye bu anlamda olumlu rol oynama şansını yitirmiştir.Eski Dışişleri bakanlarından ve NATO’nun Afganistan’daki eski kıdemli temsilcisi Hikmet Çetin’le ABD’de görevi devralan Barack Obama yönetiminin nasıl bir dış politika izleyeceği üzerine bir ufuk turu yapıyoruz. Çetin, Obama’nın konuşmalarından, Bush yönetiminin aksine diplomasiyle sorunları çözmeye özen göstereceğinin anlaşıldığını söylüyor. AKP hükümetinin, özellikle de Başbakan Erdoğan’ın Gazze olaylarında Hamas’ı destekler biçimde bir arabuluculuğa soyunmasının Türkiye’nin bölgede rol oynama şansını yok ettiğini vurguluyor. “Dış politikayı iç politikaya alet edemezsiniz” diyor. Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) kurum olarak her zaman NATO’ya bağlı olduğunu ve NATO ittifakı dışında başka arayışlara girmesinin mümkün olmadığının altını çiziyor. Afganistan sorununun da askeri olmanın yanında ekonomik desteklerle çok daha kolay çözülebileceğine dikkat çekiyor.
Barack Obama yönetimiyle ABD’nin dünyadaki “hoyrat imparatorluk” imajı değişebilir mi?
H.Ç. - Aslında çok temel konuların değişmesini beklememek lazım. Çünkü ülkenin kurulu düzeninin oluşturduğu temel politikalar var. O temel değişmez. Ama ABD’nin 1990’lı yıllarda oluşturduğu ve sekiz yıllık Bush döneminde de devam eden tek kutuplu imajı giderek aşındı. Bunun nedenleri de şunlar:
Bir kere Irak’ta başarısız oldu. Ayrıca Bush’un 11 Eylül sonrası “Ya bendensiniz ya bana karşısınız” biçimindeki tek yanlı politikası ve giderek dünya kamuoylarında oluşan ABD aleyhtarlığı bu imajı son derece aşındırdı. Bunların üzerine küresel ekonomik ve finansal kriz eklenince ABD değişime gitti.
ABD’deki bu değişim aslında başlı başına bir devrim. 1960’lı yıllarda John Kennedy başkan adayı olduğu zaman bir Katolik kişiliğin ABD’de cumhurbaşkanı olması sorgulanıyordu. O dönemin ABD’sinden bugün Afrika kökenli bir Amerikalıyı cumhurbaşkanı seçebildiler. Bu da ABD’nin dünyadaki imajında olumlu gelişmeler yarattı. Obama bir anlamda bir ilk yarattı. Yoksul Afrika, Obama’nın kendi sorunlarına çare getireceğini düşünüyor. Sorunları çözülemeyen Filistinliler onu bir çare olarak görüyorlar. Dünyada ezilen toplumlar bir beklenti içinde. Bir de ABD halkının beklentileri var. Bu noktada Obama göreve geldi.
Bütün bu beklentiler ışığında Obama’nın işi zor değil mi?
- Çok zor. Ama gerek iç politika açısından gerek dış politikadaki ABD imajı açısından Obama öylesine olumsuzlukları devraldı ki... ABD açıkça dibe vurmuştu. Ama bütün bunları düşünürseniz Obama’nın bir anlamda şansı da var. Çünkü Obama’yla birlikte hiçbir şeyin daha kötüye gitmesi mümkün değil. Bu sekiz yıllık süreden Amerikalıların da çıkarmaları gereken dersler var.
Nedir bu dersler?
- Şöyle: Artık ABD tek başına dünyadaki sorunları çözemez. Ben ABD’nin bu gerçeği gördüğünü sanıyorum. Dünyanın da ABD’siz dünyanın sorunlarının çözülemeyeceğini gördüğü açık. Bunun anlamı şu: Obama kendi döneminde artık müttefikleriyle uluslararası sorunlarda daha fazla diyalog içinde olacaktır; onlarla birlikte hareket etmeye çalışacaktır. Ben bunu Bosna savaşında gördüm. ABD devreye girmediği sürece o savaş çözülemedi.
Türkiye itibar kaybetti
Geçen akşam Hillary Clinton’ın Dışişleri Bakanlığı’nın onaylanmasından sonra CNN International’da yayımlanan görüntüleri nasıl değerlendirdiniz?
- Obama yardımcısı Joe Biden’le beraber Dışişleri Bakanlığı’na bütün bakanlık personeline hitap etmeye gitti. Orada yeni politikalarının da ipuçlarını verdi. Dış dünyadan iki öncelikli konu seçti. Birisi Ortadoğu’ydu. Oraya daha önce İrlanda sorununu çözmekle ünlenen çok başarılı George Mitchell’i temsilci olarak atadı. Afganistan ve Pakistan Temsilcisi olarak da Richard Holbrooke’u seçti.
O kadroya baktığımız zaman Obama’nın yeni insanlarla macera aramak değil tecrübeye önem verdiğini görüyoruz. Bu söylediklerim de kendi alanlarında en deneyimli iki kişi. Holbrooke, Dayton Antlaşması’yla Sırplar ve Boşnaklar arasındaki savaşı bitirdi. Mitchell da hem onlarca yıl süren Kuzey İrlanda sorununu çözdü hem de Sayın Demirel’in de içinde bulunduğu Ortadoğu komisyonu olarak bir rapor hazırladı. Obama söylediğim gibi öncelikli iki konu seçti ama dikkat ettim, Irak’a hiç değinmedi. Irak’ı sanki geride bıraktı gibi.
- Peki, Gazze olaylarında arabuluculuk eden taraflar arasında Türkiye’nin adını hiç anmamasını nasıl karşıladınız?
- Gazze olaylarında aktif davranan başta Mısır olmak üzere bazı ülkelere teşekkür etti. Onunla birlikte çalışacaklarını söyledi. Ama aralarında Türkiye yoktu. Bana göre Türkiye bu süre içinde Ortadoğu’da oynayabileceği rolü büyük ölçüde kaybetti. Çünkü taraflar arasında uzlaşma sağlayacaksanız bunun birkaç kuralı var. Öncelikle taraflara eşit mesafede olacaksınız. İkincisi, tarafların sizi kabul etmesi lazım. Tabii ki İsrail’in yaptıkları insanlık dışı. Çocukların, kadınların öldürülmesi kabul edilemez. Ama arabuluculuk yapmak isterken de Hamas yanlısı görünmek büyük bir yanlış. Olay giderek Müslüman-Yahudi meselesine dönüştürülmüş imajı verdi.
PKK’yle savaşırken \t\t\tHamas’a destek niye?
Bir de işin başka bir boyutu var. Türkiye terör örgütü PKK’yle yıllardır savaşıyor. Öte yandan bütün dünyanın terör örgütü ilan ettiği Hamas’la da İsrail savaşıyor. Türkiye’nin bir yandan PKK’yle savaşırken öte yandan da Hamas yanlısı bir tutum izlemesi çelişkili değil mi?
- Bütün dünyanın, Arapların, Mısır’ın da terör örgütü olarak tanımladığı Hamas’la İsrail’in savaşırken çocuk kadın demeden herkesi öldürmesini tasvip etmek mümkün değil. Ama terör örgütüyle diyalog kurup uzlaşmaya çalışarak bir yere varamazsınız.
Bu süreçte Türkiye herkesten önce bölgeye gitmesine karşın bugün dünyada hiç kimse Türkiye’nin bu olaylarda olumlu rol oynadığını kabul etmiyor. Önümüzdeki dönemde de Türkiye bu anlamda olumlu bir rol oynama şansını yitirmiştir. Bana göre bunun ötesinde Türkiye, ABD’deki Yahudi lobisinin desteğini bir anlamda yitirmiş olacak.
Ben Dışişleri Bakanlığım dönemimden biliyorum. Türkiye dışında her konuda Türkiye’ye en büyük destek her zaman ABD’deki Yahudi lobisinden gelmiştir. Özellikle Türkiye’yle ilgili konular ABD Kongresi’nde gündeme geldiğinde en büyük destek yine onlardan gelirdi. Bugün bu destek büyük ölçüde yitirilmiş oldu. Zaten daha önce Halid Meşal’in davet edilmesiyle zayıflayan bu ilişki bu son olayla daha da inişe geçti.
ABD’deki beş Yahudi örgütünün Başbakan Erdoğan’a bu konuda uyarı mektubu göndermesini nasıl değerlendirdiniz?
- Ne yazık ki ülkemizdeki Yahudi vatandaşlarımız da tedirgin olmaya başladı. Sporcular Türkiye’yi terk ediyorlar. Bana göre dış politikanın çok önemli iki kuralı vardır. Biz bu iki kuralı da yeteri kadar gözetemiyoruz. Bu kurallardan birisi dış politikayı iç politikaya alet etmemektir. İkincisi de, dış politika ideolojiye göre yürütülmez. Dış politikada herkes ülkenin çıkarı ve yararını düşünür. O çıkar ve yararda ideolojiye göre hareket etmez. Ve yine, iç politikaya alet edilemeyecek kadar dış politikanın kendine göre kuralları, sınırları vardır. Son zamanlarda bunun gittikçe kaybolduğunu görüyorum. Ne yazık ki medyada da herkes dış politika yazıyor. O dış politikayı da objektif ya da ortak akla göre değil kendi düşüncelerine göre yazıp kamplaştırıyorlar. Bakın. Kimi yazara göre Türkiye çok iyi, kimi yazara göre de çok kötü yaptı. Burada bir ortak akıl olması gerekir. Ama yok. Daha açık söylemek gerekirse bir tarafta Hamasçılar, öbür tarafta Hamas karşıtları var. Bu da son derece sakıncalı. Ne yazık ki yöneticiler de buna gerekli özeni göstermiyorlar. Milyonlarca ilköğretim çocuğuna siyaset sahnesinin saygı duruşunu yaptırmak neye yaradı? Meseleyi iç politikaya alet ediyorsunuz. Son zamanlardaki gelişmelerle Türkiye’nin oynayabileceği rolü büyük ölçüde zayıflatmış olduğu görüşündeyim. Oysa daha yakın zamana kadar İsrail, Türkiye’nin Suriye ve İsrail arasında oynadığı rolden çok mutluydu, destekliyordu ve bunun yapılmasında büyük yarar görüyordu. Şimdiyse artık bu çok zor.
Bir de Türkiye kendi kendine, hiç kimseye danışmadan arabuluculuğa soyunmadı mı?
- Evet. Oraya barış gücü göndereceğiz, komutanlığı alacağız, dendi. Hamas’ı destekleyerek bunların hiçbirinde başarı sağlayamazsınız.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
- Dubai çikolatasına rakip
- Balbay'dan çarpıcı Saray kulisi!
En Çok Okunan Haberler
- Kazanan isim belli oldu!
- 'Adama lafını yedirirler böyle, ensendeyim'
- 3 ülke daha BRICS'e 'ortak üye' oldu!
- Polis yanlış adresi bastı, ev sahibinin kolunu kırdı
- Teğmenler hakkında yeni gelişme!
- Romanya - Kosova maçı yarıda kaldı!
- 'Tahmin edemedikleri kadar dirençliyiz'
- İlk bulgular neye işaret ediyor?
- Özel'e soruşturmada 'yetkisizlik' kararı
- MHP'den 5'inci paylaşım da aynı saatte geldi!