Leyla Tavşanoğlu

Ateşle oynuyorlar (13.04.2014)

13 Nisan 2014 Pazar

Emekli Büyükelçi Taner Baytok’tan hükümetin Suriye politikalarına sert uyarılar:

Bu hükümetin kendini kaptırıp kimseye hayrı olmayacak bir dava peşinde gitmesi beni üzüyor. Bu hayalini gerçekleştirmek için bazı fiili hareketlere girişiyorsa o beni daha çok üzer. Hükümet kimyasal silahı başka ülkelere gönderiyorsa çok vahim hata olur.  

ABD’nin işine geldiği sürece Esad yerinde durur. İşine gelmedi mi gider. O kararı verdiğinde bahanesi Esad’ın halkına eziyet etmesidir. İyi de Esad dün de halkına eziyet etmiyor muydu?

Emekli büyükelçi Taner Baytok AKP hükümetinin dış politikasını çok sert eleştiriyor. Suriye’deki şeriatçı terorist örgütlere kimyasal silah sevkıyatı yapılmasının Türkiye’nin başına büyük felaketler açacağının altını çiziyor. Bu bölgeyi bırakın dünyanın büyük gücü olan ABD’yle ilişkileri belli bir düzeyde yürütmenin gerekliliğine işaret eden Baytok, “ABD çıkarlarına dokunacak işler yaparsanız aranız açılır” diye önemli bir tespit yapıyor.
- ABD’nin eski Ankara büyükelçileri Eric Edelman ve Morton Abramowitz ortak yazdıkları birkaç makalede Erdoğan hükümeti yönetimindeki Türkiye’nin artık bölgedeki ABD çıkarları için tehdit oluşturduğuna dikkat çektiler. AKP hükümetiyle Washington bir zamanlar balayı yaşarlarken sizce ne oldu da işler bu kadar vahim bir noktaya geldi
T.B.- Artık Türkiye ABD’ye müttefik olamaz da diyorlar. ABD’nin dünya politikalarında tek süper güç olarak kaldığı bilinen bir vaka. ABD iki süper güçten biriyken de durum aynıydı. ABD’nin en büyük çıkarı Ortadoğu petrollerindedir. Yani bu süper gücün en önemli strateji alanı Ortadoğu’dur.
Dolayısıyla ABD Ortadoğu petrolüne hiç kimseyi ortak etmez. Musul petrollerinin kendisi için öncelikli önemi olduğunu akıldan çıkarmamak lazımdır. ABD, İngiltere, Almanya, Fransa hatta Japonya ve Çin’e bölge petrollerine ulaşım imkânı tanımaz. Hal böyleyken benim hükümetlerimin dış politikalarının temeline bir strateji tespit edip o stratejik esastan hareket etme gibi “kötü” bir alışkanlıkları olmadığı için her halka karşı sempatik görünmek isteyen iktidar Musul meselesini konuşmaya başlar.
Bunu konuşurken Amerikalıların Musul’a Türkleri yaklaştırmak gibi bir stratejileri kesinlikle yoktur. O yüzden de iş bu raddeye geldiğinde çatallaşmıştır. Özal döneminde bunun sınavını verdik. Orada akıllanmamız gerekirdi. Ama akıllanmadık. Bugün Ankara’nın ABD’yle ilişkisinde onun beklentisi açısından bir numaralı konu Türkiye’nin stratejik konumudur. ABD’nin gözünde artık Türkiye’ye verilen önem bu kadardır. Yani Türkiye stratejisinden Ortadoğu işlerinde yararlanmak. Ama ilişkilerinizde ABD çıkarlarına dokunacak işler yaparsanız aranız açılır.
- Yani Ankara olmayacak işlere mi girdi de ilişkiler bu kadar kırılgan oldu?
T.B.- Türkiye, ABD ilişkilerinde ne yazık ki hep teslimiyetçi olmuş, ezik kalmıştır. Ama Ankara’nın kafasının arkasında da hep Musul’da bir koyup üç almak vardır. İş buraya geldiği anda, durun bakalım, ne oluyoruz, derler.
ABD’nin kafasında Ortadoğu devletlerine hizmet etmek gibi bir alışkanlık yoktur. Onun için sadece ABD çıkarları vardır. Ortadoğu’da ABD çıkarlarını korumaya yararlı olduğunuz sürece iyisinizdir.
Derken, biz bunları bir lidere teslim edelim, ama o lider de bize sadık olsun, politikası izlemeye başladı. O lider sadık kaldığı sürece işler iyi gitti. Ne zaman ki biraz zikzak çizmeye başladı başına bir iş geldi. Bütün bunların olacağını doksan yıl önce görüp ona göre önlemini alan Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh politikasına sanki ihtiyacımız varmış gibi bir çizgi çekip başka hayallere kapılmanın ne gereği vardı?
Her şeyi çok iyi biliyorlar ya, herhalde imam hatip okullarında tarih dersinde bunları okutuyorlardır. Bana kendi okulumda okutmadılar. Osmanlı hayallerine kayınca başımız bir parça derde girdi.

Sadakatten sapanın işi biter - Suriye’de yapılan gibi mi?

Lider sadık kaldığı sürece işler iyi gitti. Ne zaman ki zikzaklar çizmeye başladı,başına bir iş geldi. Atatürk bunların olacağını doksan yıl önce görüp önlemini almıştı.

- Suriye’de yapılan gibi mi?
T.B.- İşi mezhepçiliğe kaydırarak verdiğiniz mücadeleyi
Esad’a ya da Esad’la çarpışanlara bakarak şekillendirip bunun adına politika deyip ortaya çıkarsanız bu sizi çok açıkta bırakır. Ortadoğu’nun politikasını çizecek insanın her şeyden önce o bölge içinde başa çıkamayacağı büyük güçlerin politikalarının neler olduğunu çok iyi bilmesi lazımdır. Ondan sonra cihat ilan etmek gerekir.
Doğrusu, AKP’nin Dışişleri Bakanı (Ahmet Davutoğlu) ortaya komşularla sıfır sorun, yeni bir doktrin attığı zaman biraz tuhafıma gitti. - İyi de yurtta sulh cihanda sulh stratejisi dururken sıfır sorun nereden çıkıyor?
T.B.- Komşularla sıfır sorun dünyanın hiçbir yerinde olamaz. Öyle bir kavram politikada yoktur. Atatürk yurtta sulh cihanda sulh demiş ama onun “ama”sı var. Yani gerektiğinde bunu sağlamak için ben başka şeyler de yapabilirim, mesajını veriyor. Sıfır sorun, deyip sıfır komşuluk ilişkisine döndürmek ise herhalde ancak bazılarının becerebileceği bir iştir.
- Amerikalı ünlü gazeteci Seymour Hersh, Suriye’de çarpışan El Kaide, El Nusra, IŞİD gibi terörist örgütlere zehirli sarin gazının Türkiye’den sağlandığını ABD’li yetkililere dayanarak bir yazı yazdı. Hatta gazı MİT sağladı, jandarma da gönderdi, ifadesini kullandı. Gerçi iki taraf da bu yazıda geçen bilgileri yalanladı ancak Hersh yazdıklarının arkasında duruyor. Sizce Suriye’de neler oluyor?
T.B.- Siz sabah akşam çıkar Suriye şöyle olmalıdır, Esad benim düşmanımdır, derseniz o zaman onun karşısındaki de sizin dostunuz olur. Yani düşmanımın düşmanı benim dostumdur, anlayışı. İleri geri konuşmalarınız hele de olur olmaz yerlerde ipe sapa gelmez, devlet adamlığına yakışmaz sözler telaffuz etmenizle bu imkânı karşı tarafa verirseniz o zaman bu gazetecinin yazdıkları dünya kamuoyu ya da kendi kamuoyunuz tarafından inandırıcı bulunur. Yazılarda mübalağa var mı, yok mu? O tarafını geçiyorum. Olsa bile bu sizi söylediğiniz sözlerle bağlıyor...
- AGİT nezdindeki büyükelçi Tacan İldem’in, tam bu sırada uluslararası bir konferansta Ermenistan Büyükelçisi Kirakosyan’ın, Türkiye’nin bir Suriye uçağı düşürmesi, ardından da Kesap’taki Ermeni toplumuna radikal unsurların saldırısından Türkiye’yi sorumlu tutması üzerine Reyhanlı’da 52 kişinin ölmesine sebep olan bombalı saldırıları El Kaide’nin yaptığını söylediği haberlere yansıdı. Ancak Ankara bunu yalanlayarak Reyhanlı saldırısından Esad güçlerini sorumlu tuttu. Sizce kim doğru söylüyor?
T.B.- Tacan İldem benim yanımda yetişmiştir ve bugün Dışişleri’nin en parlak diplomatlarından birisidir. Kendisine, bu konuda neler söylemesi gerektiğine ilişkin bir talimat gittiğini hiç sanmıyorum. İldem o güç şartlar altında o bölgede El Kaide unsurlarının etkin olduğunu, dolayısıyla Türkiye’nin bir terör örgütüne yardım etmesinin söz konusu olmadığını söylemiş. Kullandığı mantıkla ülkesini koruyor.
Ankara da sadece Esad’ı sorumlu tutmak istediği için, “Bunu Esad yaptı” diyerek olayı büyütüyor. Ne kadar hatalı. Siz kendi büyükelçinizi nasıl açıkta bırakırsınız? Derdi başka. Sözüm ona onu koruyor. Şu benim verdiğim izahatı verse her şey bitecek. Sarin gazı kullanılmasına gelince... Bu hükümetin kendini kaptırıp kimseye hayrı olmayacak bir dava peşinde olması beni üzüyor. Bu hayalini gerçekleştirmek için bazı fiili hareketlere girişiyorsa o beni daha da çok üzer.
Ama beni en çok üzen, Türkiye’nin altına imza attığı
Kimyasal Silahların Kullanılması ve Yayılmasını Önleme Antlaşması’na rağmen bunu yapabileceklerini sanmıyorum. Türk hükümetinin elinde kimyasal silah olduğunu tahmin etmiyorum. Ama onu yapıyorsa ve bunu üçüncü ülkelere savaş için gönderiyorsa çok büyük bir hata olur. Yine de sanmıyorum. Eğer bunu yapıyorsanız bu bütün dünyayı karşınıza almak demek olur. Fazla dostu kalmış bir ülke değiliz. Batı’yla yakınlık tamamıyla bitmiş durumda. ABD’yle öyle görünüyor ki ipler iyice kopmuş.

Terörizmi teşvik eden ülke oluyoruz
- Sadece onlar mı? Bölgedeki Müslüman ülkelerin hemen hemen hepsiyle ilişkilerimiz neredeyse yok olma noktasında değil mi?
T.B.- Bu çok tehlikeli bir durumdur. Ama buna ek olarak bir de Türkiye terörizmi teşvik eden, teröristlere yardım eden bir ülke durumuna düşerse bunun çok acısını çekeriz. Yaşatmazlar. AKP hükümetinin bunu yapacak kadar aklın dışına çıkacağını sanmıyorum.
Büyük çılgınlık olur. Bir başka şey daha var. Hersh’ün yazısına göre 16 Mayıs’ta Beyaz Saray’daki toplantıda Obama MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı konuşturmamış. Ona çok memnun oldum. Çünkü bir de konuşsa kim bilir ne olurdu.
Bazı tavırlar vardır ki Batılılar bunlara çok kızarlar. Biz anlamıyoruz. Bir kere insanın burnuna doğru parmak sallamak diye bir şey olamaz. Hemen, “Çek o parmağı burnumdan” derler. Ya da yumruğu masaya vurmak... One minute, one minute diye bağırmak yok. Bu, uluslararası ilişkilerin ince tarafı. Protokol bir ihtiyaçtan doğar. Protokol, hal tavır, bunların hepsi diplomasiyi kolaylaştıran unsurlardır.
Diplomaside başarı olupbittikten sonra değerlendirmek değil, üç yıl öncesinden olacakları görmektir.

ABD’nin Ortadoğu’da çok büyük çıkarı var
- Suriye’de olaylar başladığında Washington, Esad rejiminin düşmesinde ısrarlıydı. Ama daha sonra bundan geri adım attı. Sizce neden?
T.B.- ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalar belki de en başarılı alanıdır. Çünkü bu bölgedeki çıkarları çok büyük. Bu bölgeyle ilgili Amerikalı uzmanlar, sayısız araştırma enstitüleri var. Türkiye’nin en büyük zaafı araştırma olmaması. Eskiden bizde araştırmayı Dışişleri Bakanlığı, Genelkurmay yapardı.
Sentezden analize giden araştırma, araştırma değildir. Sıfırdan başlamak, analiz yapmak, onun sonucunda da sentez çıkarılmalıdır.
ABD’nin işine geldiği sürece Esad yerinde durur. İşine gelmedi mi gider. Esad’ın gitmesine karar verdiğinde bahanesi Esad’ın halkına eziyet etmesidir. İyi de, Esad dün de halkına eziyet etmiyor muydu? Bugün mü farkına varıldı? Mısır’da Mübarek diye bir lider ABD için ortaya çıktı. Ama işine yaramadığına kanaat getirdiği zaman da hiç gözünün yaşına bakmadı. İran Şahı ya da diğerlerine yaptığı gibi... ABD, Arap halkını korumak için bir şeyler yapıyorsa önce Suudi Arabistan’a bir şeyler söylesin.

P O R T R E

TANER BAYTOK
Yükseköğrenimini AÜ Hukuk Fakültesi’nde yaptıktan sonra London School of Economics’den yüksek lisans derecesini aldı. 1960’ta girdiği Dışişleri Bakanlığı’nda NATO Dairesi Başkanlığı, Stratejik Araştırmalar ve Silahsızlanma Genel Müdürlüğü, Siyaset Planlama ve Araştırma Genel Müdürlüğü, AB Genel Müdürlüğü, Abu Dabi, Kopenhag, Dublin ve Bern büyükelçiliği yaptı. Daha sonra bakanlığın Dış Politika Danışma Kurulu üyesi oldu. Çeşitli üniversitelerde dış politika ve strateji dersleri verdi.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Tedavi olsunlar 1 Mart 2015

Günün Köşe Yazıları