Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
*Ve dağılmış pazar yerlerine memleket!
Bugünlerde sürekli Edip Cansever’in * “Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar/Ve dağılmış pazar yerlerine memleket” dizeleri her yerde beni izliyor. Ve her gördüğüm, yaşadığım olayda aklıma geliyor. Bu böyle olmayacak, her zamanki Işıl olup biraz sokak kızlığı yapmaya karar veriyorum. Dolarla maaş almıyorum ama doların bir inip bir çıkması benim bütçemi acayip sarstı. Çünkü her şeyin fiyatı tam dört kat arttı. Ben tek başına yaşarken zorlanmaya başladıysam millet ne yiyip ne içiyor? İşte buna kafayı taktım. Bu konuda ilk başvurduğum kişi, bizim mahallenin bir parçası olan, sokakta doğurduğu, üç yıldır sokakta büyüttüğü, hiç hastalanmayan oğluyla bir köşede oturup mendil açan Nazlı’ya başvurdum. Nazlı’nın geçmiş günlerde öğleye kadar çalışıp topladığı 250-300 lirayı mahallenin eczanesinde, kahvesinde bütünlettiği için kazancını biliyorum. Hatta arkadaşlarla aramızda “Biz de mi bu işe başlasak” diye şaka yollu konuşmuşluğumuz var. Nazlı’nın epey zamandır o güzel yüzü, endişeli bir hal aldı. Merhametli mahallesinde işler kesat. Günlük parası 100’e, 50’ye indi. Ona soruyorum: “Sence ne oldu?” Verdiği yanıt tam isabet: “Millette para bitti, iki lira bile kıymetli oldu.”
Ölümün yüzü. Fotoğraf: Işıl Özgentürk
Kafayı bir işe taktım mı sonuna kadar giderim, oturmuş durakta otobüs bekliyorum, gazeteye gideceğim. Ben yaşlarda maskeli bir adam yanımda biraz durup soruyor: “Kaç dakikadır buradasın?” “Beş” diyorum, gene soruyor: “Otuz beş geçti mi?” “Hayır, ben geldiğimden beri hiçbir otobüs geçmedi.” Adam duraktaki tarife levhasına bakıp “Eyvah” diyor, “Otobüs yirmi dakika sonra.” Ben merak ediyorum: “Nereye gideceksiniz?” Adam, “Kozyatağı’na” diyor. Bulunduğumuz duraktan beş durak sonra. “İşiniz aceleyse minibüse binin, boş geçiyorlar, binmenizde bir sakınca yok.” Adam beni bir süre süzüp “Cebimde iki buçuk lira yok” diyor ve kendi içine kapanıyor.
İşe koyuldum ya, milletin ne yiyip içtiğiyle çok ilgiliyim. Mahallemde tüm market zincirleri buna ilave dört tane her çeşit meyve ve sebze satan market var. Arkadaşlar ben bir milyona ev satın alınan bir semtte oturuyorum. Dikkatinizi çekerim. İki üç aydır, marketlerin önünde sandıklara konmuş, poşetli meyveler, sebzeler çoğalmaya başladı. Tane üzümler, yarısı çürümüş domatesler, biraz sararmış kıvırcıklar, rokalar. Üşenmeden marketlere girip “Poşetlerdeki yarı bozulmuş mallar satılıyor mu?” diye soruyorum. Market ve manav çalışanları, “Tabii satılıyor, daha ucuz olduğu için insanlar kapış kapış alıyor, günde dört beş defa boşalanların yerine yenilerini koyuyoruz” diye yanıt veriyor. “Burası zengin bir mahalle kim çürük mal alır ki?” Manavdaki, marketteki çocukların büyük kısmı beni tanır, hal hatır sorarlar: “Hocam siz bakmayın adı çıkmış buranın, müşterilerin çoğu evi yenilenmiş emekliler. Onlarda para bitti, bir ay önce kredi kartı kullanıyorlardı, şimdi bu beğenmediğin mallara bozuk para sayıyorlar.”
Ben devam ediyorum, sıra sürekli adı değişen kafe ve bistrolarda. Çevrem bunlarla dolu ve her iki ayda bir adları değişiyor, çalışanlar değişiyor. Benim yön duydum hiç yoktur, bu nedenle yön kestirmek için sürekli gittiğim yerlerdeki kahve adlarını aklımda tutarım, inanmayacaksınız ama geçenlerde bankaya gidiyorum, bir kahve adı bellemişim oradan sağa döneceğim. Ama o da ne bulamıyorum, dönüp duruyorum, sonunda anlıyorum ki o kahve gitmiş, yeniden yenisi gelmiş. Şaşırmam ondanmış.
Şimdi gelelim pazaryerlerine. Benim yaşadığım bölgede iki pazar kuruluyor. Bir tanesinin devamlı müşterisiyim. Her şey var. Özellikle kıyafet ve ayakkabı konusunda bir numara. Allah Allah pazarın da hiç keyfi kalmamış. Pazar ahalisiyle laflayarak dolaşıyorum, eskiden dolaşırken insanlara çarpmamak için dikkat ederdim, şimdi neredeyse boş. Çorap satan bir kimya mühendisi dostum var, laflıyoruz, “İnsanlar çorap bile almıyorlar” diyor, “Çocuk çorabı bile satılmıyor. Şaşkınım.” Sadece o değil, bütün pazar ahalisi şaşkın. Yiyecek fiyatlarına bakanlar almaktan vazgeçiyorlar. Özellikle de balıkçılar şaşkın. Ama arkadaş sarı kanadın kilosu 65 lira, hamsi 35 lira. Dört kişilik bir aileye bunlardan bir kilo bile yetmez. İnsanlar yutkunup yutkunup geçip gidiyorlar.
Sizin anlayacağınız durum oldukça vahim. Karşımdaki ve sağımdaki inşaatlar şak diye durdu. Rivayete göre müteahhit toz olmuş. Bu arada çevremizde her gün korana olduğu halde eve gönderilen ve yapayalnız evinde ölen insanlar çoğalmaya başladı. Onlara ne ilaç veriliyor, neden eve gönderiliyor, bunlar hakkında hiçbir bilgimiz yok. Ben de evde tek başıma yaşıyorum. Bir gün ansızın ölüme terk edilebilirim. Pek çoğumuz da kısaca dostlarım memleket Edip Cansever’in dediği gibi “Dağılmış pazar yerlerine benziyor.” Ve dolar yükselmeye, korona artmaya, açlık kapıyı çalmaya devam ediyor. Batmak öyle pat diye olmuyor, usul usul batıyoruz. Bu arada bazı VIP’ler korona tedavisi şımarıklıklarına son versinler. Bu da insana acayip batıyor.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kendisini canlı canlı dev yılana yutturdu!
- Cumhuriyet Savcısı açığa alındı!
- Ankara’da konuşulan iddianame
- Erdoğan'dan RTÜK'e 'hızla tedbir' talimatı
- ORC'den çarpıcı 'Karadeniz' anketi
- İYİ Parti'de Akşener krizi
- Real Madrid Arda Güler için son noktayı koydu!
- Bahçeli'nin çağrısıyla ilk adım
- Ali Koç, Türkiye’ye neden yatırım gelmediğini yorumladı
- 'LBGT faaliyeti içinde olan bir derneğin...'