Urla'da Direnişin Adı Sanat!

30 Haziran 2013 Pazar

Büyülü olduğuna inandığım sözcükler var. Örneğin, direniş, dayanışma, devrim gibi… Ben onlara 3D diyorum. Bu sözcüklerin büyüsü öylesine güçlüdür ki, dağ başında koyunlarını otlatan çobanı da, sekiz saat bilgisayarının başında başkalarını zengin etmeye çalışan finans işçisini de, tezgâhının başında dededen kalma bakır dövme zanaatını icra eden bakırcı ustasını da aynı biçimde etkiler. İnsana kendini, komşularını ve şu kocamış dünyadaki tüm hemcinslerini anımsatır.
Onların elinden tutar ve kendilerinin bile şaşıracakları işler yaptırır. Büyüye bir kez kapıldığınızda artık hiçbir şey sizin için eskisi gibi değildir. Kendinizi öylesine insan hissedersiniz ki, yeni doğmuş bir bebeğin güveniyle yanınızdakine sarılır, hayal kurmanın müthiş lezzetini damağınızda duyumsarsınız. Daha eşitlikçi, daha özgür, daha âşık bir dünya insanı olursunuz.
Sabah sabah bu büyük sözleri neden söylüyorum ki, elbette günümüz beni de filozof yaptı. Üç gündür Ege’nin Urla ilçesindeyim ve 3. Urla Toprak Sahne Tiyatro Festivali’nde 3D’ye vurgun gençlerle ve daima genç olanlarla birlikteyim. Bu festivali bildiğiniz festivallerden ayıran en önemli özelliği, sokak tiyatroları festivali olması. Biliyorum
“sokak” sözcüğünü duyunca gözleriniz ışıdı. Evet, Urla’da her yer sokak tiyatrosu, meğer ne kadar çoklarmış, meğer Türkiye coğrafyasının her yerine yayılmışlar ve tek bir sloganları var: “Özgürlük İçin Direniştir Sanat!”
Ülkenin her yerinden gelmişler diyorum ya, adlarını tek tek yazsam iyi olacak, böylece herkes kendi kentinde bir ara sokakta, bir köy meydanında, bir fabrika önünde, onları izlediklerinde şaşırmasın, biliyorsunuz şu günlerde sadece 3D değil, sokak da hiç olmadığı kadar büyüleyici, bugünlerde sokak AŞK demek. Urla sokaklarında, köylerinde AŞK’la oyunlarını sergileyenleri merak mı ettiniz, hemen sıralıyorum: Eskişehir Sanat Tiyatrosu, Balıkesir Sanat Tiyatrosu, Nilüfer Sokak Oyuncuları, Çeşme Belediye Tiyatrosu, Gaziemir Belediye Tiyatrosu, Tiyatro BSG, Dikili Belediye Tiyatrosu, Yenikapı Tiyatrosu, Telvin Sanat Tiyatrosu, Özel İzmir Tiyatrosu, Mahşer-i Cümbüş, Tiyatro Simurg, Toprak Sahne Tiyatrosu, Toprak Sahne Tiyatrosu Oyuncu Fabrikası…
Dört bir yandan gelmişler, Çeşmealtı’nda kendi çadırlarını kendileri kurmuşlar, kendi çöplerini kendileri topluyorlar, sucuklarını el birliğiyle kızartıyorlar, kampta öyle enerjik, öylesine sıcak bir hava var ki, vallahi ben de kendimi yirmili yaşlarda hissediyorum. Tamam, kampı ve sokağa gönül vermiş olanları anlatmamı istiyorsunuz, anlatacağım; daha uzun bir yazı da, şimdilik sohbetimizde Çeşmealtı Gece Pazarı’nda yüzlerce insana oynanan oyunlar var.
Geniş bir yere kurulmuş Gece Pazarı tıklım tıklım, tabii bütün sokak oyunlarında olduğu gibi çocuklar en önde, gençler, kadınlar, erkekler gözleri parlayarak, Toprak Sahne Tiyatrosu’nun
“Polis Nerede?” adlı oyununu izliyorlar. Yerde bir yaralı yatıyor ve bir vatandaş yaralıya yardım için polis çağırıyor ama kimse oralı değil, kimi “Ben trafik polisiyim” diyor, yürüyüp gidiyor; kimi “Benim bölgem değil hadi yoluna” diyor; vatandaş seyircilerden yardım istiyor ve bir seyirci akıl veriyor, “Çık meydana, özgürlük istiyorum, eşitlik istiyorum, kardeşçe yaşamak istiyorum diye bağır, polis gelir” diyor. Vatandaş bağırıyor: Özgürlük istiyorum! Eşitlik istiyorum! Kardeşçe yaşamak istiyorum! Birden yaralı için burun kıvırıp geçen tüm polisler vatandaşın üstüne saldırıyorlar: “Sus Lan!” Metin Aziz Nesin’den; onun kıs kıs güldüğünü söyleyebilirim.
7 köy, 4 yerleşim merkezinde oynanan tüm oyunlara yetişmem mümkün değil, şimdilik gördüklerimle yetineceksiniz. Bursa’dan gelen Nilüfer Sokak Oyuncuları, bir medya çalışanının adım adım yükselişini anlatıyorlar. Açıkça belli ki, Gezi olayları sırasında medyanın üç maymunu oynaması gençleri iyice kızdırmış. Oyunda genç bir medya çalışanı adım adım yükseliyor ve her seferinde biraz daha üç maymuna dönüşüyor. Arkasında cebine sürekli para koyan sermaye ve yanı başında polis! On dakikalık oyun öylesine etkili ki, pazaryeri
“Satılık medya!” nidalarıyla çınlıyor. Yenikapı Tiyatrosu ise Gogol’ün “Palto” adlı oyunuyla sahnede. Yıllarca yemeyip içmeyip bir palto almak ve zenginlerin balosuna katılmak için para biriktiren küçük bir memurun, asla sınıf atlayamayacağını bize açık seçik gösteren bu trajik öykü, seyircinin bir an sessizce durup düşünmesine neden oluyor. Ve malum, durmak, bugünlerde derinleşmenin, kendini tanımanın en geçerli yolu. Öyle de oluyor. Eyvah, yerim bitiyor ama sokak bitmedi.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları