Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Tuz Koktuğunda...

07 Eylül 2014 Pazar

Tuz koktuğunda durum vahim demektir, çürüme bütün kılcal damarlara yayılmış ve artık önlenemez, ölümcül bir durum ortaya çıkmıştır. Ne yazık ki, tuz kokuyor, hem de çok kötü kokuyor.
Bir adam kendini köprüden atmak istiyor, onu bu eyleminden vazgeçirmekle görevli polis memurları adamın yanına gidiyor. Ve içlerinden biri cep telefonunu çıkarıp, ölümün eşiğinde duran adamla “selfie” çektiriyor. Bu nedir? Nasıl bir çürümedir? İdeolojiler bunu açıklayamaz. Tek şey, çürüme had safhadadır. Bununla bitmedi, ardından sosyal medyada şöyle yazılar çıktı, “Boğaz Köprüsü’nden intihar eden deyyus, bu kadar insanın hakkıyla nereye gidiyorsun? Trafik felç!”
Bu denli vicdansızlığın birkaç kişiyle sınırlı olduğunu söylemeyin bana, hepimiz tanık olmuştuk, kendini boşluğa atmak için sınırda duran gencecik bir kız çocuğu için, aşağıda toplananlar, bir sirk numarası seyreder gibi, gülerek, “atla, atla” diye elleriyle tempo tutmuşlardı.
Çürüme hepimizi ele geçirmiş durumda, Şırnak’ta valilikçe kapatılan kömür ocakları, bu yasağı umursamayan firmalar tarafından çalıştırılıyor ve bir Suriye yurttaşı (çaresizlikten işe gittiği belli) çöken ocaktan kendi imkânlarıyla çıkıyor ve hastaneye götürülürken ölüyor. Kimin umurunda, valilikçe yasaklanma ne? Yaşadığımız bu güzel ülkede, insan canının değeri var mı? Kimden hesap sorulacak? Devlet nedir? Valilik nedir? Burası Rus ruleti oynayanların ülkesi artık, burası tanrısı para olanların ülkesi. Burası mayası şiddetle çözülmeye başlamış bir ülke!
28 yaşındaki taşeron sağlık işçisi Zafer Açıkgözoğlu, bir hastanede çalıştığı halde, zorunlu Hepatit aşısı yapılmadan işe koyuluyor. Üstelik onu görevi olmadığı halde hastanenin tıkanan rögarını açmaya zorluyorlar. Ve Hepatit kapıyor, karaciğer yetmezliğinden ölüyor. Ağabeyi feryat edip onun hastane çalışanlarına yazdığı mektubu paylaşıyor; “Biliyorum arkamdan iki gün ağlayıp üçüncü gün unutacaksınız. Hayatınıza hiçbir şey olmamış gibi devam edeceksiniz. Benden önce her sene ölen 1500 işçi gibi. Soma’da ölen 301 maden işçisi gibi. Şimdi diyorum ki, iş buldum, ekmek buldum diye sevinirken güvenlik önlemlerinin alınmamasından, gerekli eğitim verilmemesinden, altyapı eksikliğinden canımdan oldum. Yaşamak istiyorsanız, sevdiklerinizle mutlu bir yaşam sürmek, evlenmek, çoluk çocuk sahibi olmak istiyorsanız; var olan şartların, eğitimlerin tamamlanmasını isteyin. Çalışma Bakanlığı başta olmak üzere, tüm sorumluların cezalandırılması en büyük isteğimdir. Ceza alsınlar da tekrar aynı hatalar yaşanmasın. Güle Güle…”
Zafer, İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde çalışan bir taşeron işçiydi. Siz sorumluların cezalandırılacağına inanıyor musunuz? Ben inanmıyorum, işte çürüme böyle bir şey.
Yıllardır sağ iktidarların insanı hiçe sayan politikalarının bize getirdiği bunlar. Geçenlerde bir bankada sinir krizi geçiren yaşlı bir kadını teselli etmek bana düştü. Yeni çıkan kanunla kredi borcunu üç kez asgari miktardan yatıranların kredi kartları bloke ediliyor ve yeniden açılması için tüm borcun yatırılması gerekiyor. İlk kez bu durumu duyan kadıncağız şaşkın, “Bari bana bir ihtiyaç kredisi verin, onunla tüm borcu ödeyeyim” diyor. Hayır siz “blokesiniz”. Evet, binlerce kişi şimdi “bloke”. Ve emin olun, ekmek bile alamayacak bir durumdalar. Borç parayla döndürülen bir ekonomide sonunda bu noktaya gelinecekti. Uzmanlar söylediler. “Ah Yunanlıların durumu çok kötü. Tabii yıllarca hiçbir şey üretmeden borç parayla yaşadılar. Kış geldi.” Bunu söyleyenlere Türkiye’de de yakında kışın çok şiddetle geleceğini ve pazarlarda atılmış meyve, sebze toplayanların şiddetle artacağını söyleyebilirim. Şimdiden öyle!
Bütün dünya birbirine soruyor: “Bu IŞİD nereden insan devşiriyor?” Bu sorunun tek bir yanıtı var: Vahşi kapitalizm öyle bir dünya yarattı ki, insanlar yaşamın güzellikleriyle değil, ölümcül ve adaletsiz yanlarıyla birlikte büyüdüler. Ve şimdi ellerinde sadece şiddet var! Başarabildikleri tek şey; düşman yaratmak ve onu öldürmek! Yıllarca dünyanın neresinde bir sol iktidar varsa, kendi halkını düşünen bir iktidar varsa, vahşi kapitalizmin taşeronu Amerika oraya ölüm götürdü. Kimseler Endonezya’daki bir milyon solcu katliamını unutmuyor. Kimse Allende’nin öldürülmesini unutmuyor. Daha yüzlerce olay sayabiliriz. Bunun bir yansıması olmaması mümkün mü? Alın size bir IŞİD!
Değinmeden geçmek olmaz, bir adam beş kez evleniyor ve iki karısını öldürüyor. Nasıl hâlâ ortada dolandığı ise meçhul, affedilmiş ve Seda Sayan onu programına davet ediyor, yanında tecavüzcü olarak nitelenen çakma bir yoga hocasıyla. Öldürülen kadınlardan birinin oğlu yayına bağlanıyor ve “Rayting için bir katili yayına çıkardınız” diyor. Vay sen kimsin? Seda Sayan adamı haşlıyor: “Neden çıkarmayacakmışım?” Ve sonra masaya dizdiği uzmanlara soruyor: “Bu kadar güler yüzlü bir katil gördünüz mü?”
Seda Sayan haklı, bu ülkede katiller uzun zamandır muteber insanlar. Ethem Sarısülük’ü öldüren “Çıkardım, sıktım” diyen polis memuru adeta ödüllendirildi. 7 yıl 9 ay ceza aldı, 4 yıl yatıp çıkacak ve eminim bir televizyon programında Ethem’i nasıl öldürdüğünü ballandıra ballandıra anlatacak.
Ülke epeydir, katillerin, soyguncuların ülkesi oldu. Tuz kokuyor. Bozulan mayayı yeniden tutturmak epeyce zor. Ama hepimiz aynı gemideyiz, hep birlikte batıyoruz. Tahliye sandalları kime yeter ki…  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları