Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Sürekli Sazan Olmak...

16 Kasım 2014 Pazar

Sazan balıklarını avlamak için sahte (balık görüntüsünde) yemler kullanılır ve onlar da güle oynaya her seferinde bunu yutarlar. “Sazan olmak” deyimi de buradan gelir. Şu günlerde halkın büyük çoğunluğunun ruh durumu neredeyse başında huni, elinde bir sahte direksiyonla dolaşma aşamasına şiddetle yaklaşırken, muhalefet partilerinin sazan olma durumu -hem de sürekli- insanı daha da delirtiyor.
Soma’da yakınlarının cesedine son kez sarılmak isteyen insanlar acıyla kıvranırken, Yırca’da köylüler yalnız bırakıldıkları için kesilen 6000 zeytin ağacının acılı ağıtları sürerken ve yeni zeytin (rant yasası) iktidar tarafından Meclis’ten geçirilmeye çalışılırken ana muhalefet partisi, her zaman yaptığı gibi sazanlığını göstermiş ve sürekli tuhaf rüyalar gören Başbakan Davutoğlu’nun Dersim’le ilgili sözlerine yanıt vermek için adeta tüm tartışma programlarına şevkle atılmıştır.
Tarihçilerin tartışması, belgeleri çıkarıp onlar üzerinden analiz yapılması gereken Dersim konusu gene kahve sohbetlerini aratmayan ortamlarda tartışılmaya başlanmış ve ana muhalefet partisi milletvekilleri işi gücü bırakıp gene birbirlerinin sözünü yalanlamaya girişmişlerdir.
“Yahu bunlar daha kendi aralarında anlaşamıyorlar, bizi nasıl yönetecekler?” duygusu en keskin partililerde bile yeniden gündeme gelmiştir. Ve partisine gönülden bağlı insanların şu duayı okuduklarına, bu satırları yazan yazar sık sık tanık olmaktadır: “Tanrım ne olur bir gün de siyaset gündemini bizim parti belirlese!”
Dikkat, bütün bunlar olurken zaman hızla akmakta, seçimler yaklaşmaktadır.
Sazanlık sadece ana muhalefet partisine ait değildir. Son Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde umut veren HDP ne yazık ki, iktidarın gene oyununa gelmiş, gene kimselerin hâlâ içinde neler olduğunu bilmediği bir yol haritasının peşinden İmralı’yı ziyaret etmeye başlamıştır. Nedir bu yol haritası ve nedir HDP’nin istedikleri ve iktidarın da verdim vereceğim diye ayak direttiği olgular.
İktidar açıklamıyor, HDP açıklasın. Biraz açıklandı, “anadilde eğitim”, “eşit yurttaşlık” ve “demokratik özerklik”. Yani kimsenin Türkiye’yi bölmek gibi bir rüyası yok. Bu topraklarda eşit yurttaşlar olarak yaşayalım diyorlar. Güzel ama öncelikli bir durum var. Seçimler! Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra parti olarak seçime girmek istiyorlardı ama durum değişti ve yüzde on barajı hâlâ kapı gibi önlerinde duruyor.
HDP, tüm Türkiye’nin partisi olma iddiasını bu yüzde on barajını indirmek için kullanabilir. CHP de buna katılıyordu, MHP gelmez, madenlerde insanlar ölüyor, ağaçlar kesiliyor ama MHP sessiz, varsa yoksa Kürtler! Artık yeter, bu ülke yüzde on barajıyla hiçbir yere varamaz!
Bakın böyle giderse, AKP gene seçimleri alacak ve halifelik resmen ilan edilecek. Bir darbeyle karşı karşıyayız. Üstelik Yırca köylülerine özel güvenlik kuvvetleri düşmanmış gibi saldırdığında, Jandarma durumu sadece seyretti. Bu küçük olay bile, artık askerin de iktidarın emrinde, onun bir kulu olduğunu gösteriyor.
Cehaletin ve kural yoksunluğunun tacını başına geçirmiş AKP iktidarı, örneğin sadece Trakya’da 17 termik santral yapımı için ruhsat vermiş. Trakya haritasını göz önüne getirin ve on yedi termik santralı buraya yerleştirin. Trakya öldü demektir. İnsanıyla, toprağıyla, nehirleriyle öldü demektir... Ve Trakya hem Türklerin hem Kürtlerindir! Bunu hiç unutmayın!
Bir de Doğu’dan örnek verelim. Kobani sınırındaki Suruç ilçesi bir zamanlar sulu tarımın yapıldığı dünyanın en verimli topraklarına sahip Suruç Ovası’nın hemen kıyısında. Ancak Atatürk Barajı yapılırken Suruç Ovası’nı sulayan yeraltı suları çekilmiş ve ova kurumuş. Daha sonra barajdan su, daha uzak ve daha zor su gönderilen Harran Ovası’na verilmiş, Suruç susuz kalmış. Evet bir milyon hektar büyüklüğünde, toprak kalitesi en iyi ovaların arasında bulunan Suruç Ovası bugün çorak!
Ve Suruçlu gençler için ya dağa çıkma ya da gurbet ellerinde işçilik yapma dışında bir seçenek kalmamış.
Bizim artık bir biçimde kendimize gelmemiz ve muhalefet partilerine “hey ne oluyor!” dememiz gerekiyor. Bu topraklarda birlikte yaşayacağız. En azından şu seçim barajı için ortak bir mücadele verilebilir. Seçim barajı düşmedikçe daha pek çok insanın canı yanacak ve bu topraklar nükleer bir bomba atılmış gibi hem insan hem toprak kalitesi açısından daha da diplere düşecektir.
Dünyanın en güzel pazaryerlerine sahip bu ülkede bir gün gelecek pazar tezgâhlarına hiçbir şey kalmayacak. Bunu bir düşünün!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları