Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

‘Söz soğudu’

02 Aralık 2015 Çarşamba

Alçakça katledilen
Tahir Elçi’ye saygılarımla.

Dicle kıyısında bir güvercin suyun sesini dinliyor. Kürtçe ağıtlar başlıyor önce dağlarda, işkence odalarında; sokakta öldürülen Kürt gençlerinin anneleri, kız kardeşleri, sevgilileri yüzlerinde kederli bir gülümsemeyle güvercinin kanatlarını okşuyorlar. 
Güvercin, onlara çocuklarından, sevgililerinden söz ediyor. “Bilirim yüreğinizin yangını sönmez” diyor “ama bilirsiniz ben sözümün eriyimdir. Şimdi size söz veriyorum, dağlarda ölenlerin, sokaklarda vurulanların, işkencede yaşamını yitirenlerin mücadelesi hep sürecek. Çünkü toprak unutmaz, başı dumanlı dağlar unutmaz, su unutmaz...” 
Güvercin Dicle kıyısından usulca uzaklaşıyor, güneşin batışına yetişmesi gerek. Çünkü hiçbir yerde güneş Mezopotamya’daki gibi batmaz. Orada güneş her gün yeryüzünün bütün tanrılarıyla vedalaşır. Bu vedalaşma törenine Sümer ninnileri eşlik eder. Her gün kadim uygarlıkların kutsalı toprak yeniden gübrelenir. 
Ve insanoğlunun yaratma sevinci, dostluğu, aşkın muhteşem şenliği yeniden hatırlanır. 
Güvercin günbatımını sever, günbatımının bütün seslerini sever. O sırada çocuklar uykuya dalar. Güvercin çocukların uykularında bile korktuklarını bilir. Kurşunlardan korkarlar, yeri göğü inleten uçak seslerinden korkarlar; annelerinin, babalarının, kardeşlerinin kör bir kurşunla öldürülmesinden korkarlar. Güvercin bilir bunu, her evin çatısına konup en güzel masalları anlatması gerektiğini bilir. Bu masallarda hiç ölüm yoktur, bu masallarda insanlar sevdiklerine kavuşurlar, bu masallarda insanlar sevgi dolu sözler fısıldarlar, bu masallarda insanlar el ele tutuşup halay çekerler. 
Güvercinin bugün kederli tepesine konup tüm Diyarbakır’ı dinlediği, gözlediği dört ayaklı minare vuruldu. Ayakları delik deşik. Oysa o minare efsunludur. Derler ki, minarenin çevresinde yedi kere dönüp bir dilek tutarsan o dileğin kabul görür. Güvercin minarenin tepesinde ne çok insanın orada yedi kez döndüğünü, en mahrem dileklerini taşlara fısıldadığını görmüştür. 
Güvercin minarenin ayaklarına bakarken kahroluyor, bu ayaklarda kaç kurşun izi var? Bütün Mezopotamya’da kaç kurşun izi var? Güvercin bu kurşun izlerinin ardındaki tüm hikâyeleri bilir. Küçücük bir çocuk yasaklarını dinlemeyip sokağa çıktığı için tam da ciğerinden vurulmuştur. En çok o hamile kadının vurulduğunu gördüğünde dayanamayıp, kimselere göstermeden gözyaşı dökmüştür. Güvercinlerin gözyaşı döktüğünü bilenler bilir. Sonra o küçücük bedenin kokmasın diye buzdolabında saklandığı gün, pencerenin yanından ayrılamamıştı. Annenin yüzündeki acı öyle dayanılmaz bir acıydı ki, güvercin yaz ortasında donduğunu hissetmişti. 
Güvercin Suruç’taki patlamada ölenleri kanatlarıyla sarmak istemişti. Bir mucize olur diye beklemişti, bir mucize olur. Güvercin hep mucizelere inanmıştı, insanın başardığı mucizelere. Güvercin hep inanmıştı. Minarenin ayakları da yeniden onarılabilirdi. O herkesin, tüm Mezopotamya halklarının minaresiydi, onun minaresiydi. 
Şimdi orada kendi ölüsü yatıyor. Ah güvercin, can güvercin, Mezopotamya’nın Anka kuşu seni orada vurdular. Acının bazen tarifi yoktur; o diyarlarda duyduğum, bir Kürt kadının sözleriyle seni selamlamak istiyorum: “Artık söz soğudu.”



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları