Dünya Aptallaşırken...

14 Nisan 2013 Pazar

Senaryo dersi verdiğim üniversitede öğrencilerimden, Necati Cumalı’nın “Yağmurlar ve Topraklar” adlı romanından bir sinopsis (kısa film özeti) çıkarmalarını istiyorum. Öğrencilerimden biri “Hocam bana bu eziyeti yapmayın” diyor, “Ben asla bir roman okuyamam”. Bunu söylerken o kadar samimi ki, kızmayı bir yana bırakıp ona böyle “asla” dedirten nedenleri düşünmeye başlıyorum ve hepimizi şaşırtacak bir yığın bilgiye ulaşıyorum.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki dünya aptallaşıyormuş. Evet, aptallaşıyoruz; ilk anlarda göklere çıkardığımız sosyal medya, internet tüm dünyayı aptallaştırıyormuş. Öyle ki, kendi yurttaşlarını çok özel algı yöntemleriyle aptallaştıran ve bir avuç süper adamla dünyayı yöneten Amerika bile, durumun vahametini kavramış ve
Obama “Beyin” adlı bir projenin yaratılması için emir vermiş.
Biliyorsunuz, şimdilik sadece yüzde beşlik fonksiyonlarını ölçebildiğimiz beynimiz, muhteşem bir organ. Ancak dijital devrimler, internet, cep telefonları beynimizde hızlı bir değişime yol açıyormuş. 20. yüzyıl ve daha öncesinde beyin, kendisine gelen verilerin bir bölümünü duyguları kontrol eden bölümleriyle, diğerlerini ise rasyonel düşünce bölümlerini devreye sokarak algılıyormuş. Böylece, bu verilerden üretilecek ilk düşünce için önce rasyonel bölüm aracılığıyla anlamlandırma işlemi yapılıyormuş. Çünkü o zamanlar bilgi kitaplar ve metinler aracılığıyla beyne iletiliyormuş. Yani rasyonel beyin fonksiyonlarının karar verebilmesi için hem anlamlı bilgiler oluşuyormuş hem de insanoğlunun bu bilgileri gözden geçirecek zamanı varmış.
Günümüzde ise dijital devrim öyle bir hız yaratmış ki beynin işlevi değişmiş. Özellikle dijital medya beynin sadece duyguları yönlendiren bölümüne hitap ediyormuş ve bu bölümden verileri çabucak alıp, hızlı kararlar vermesini istiyormuş. Rasyonel beyin bölümüne yönelik hiçbir talep yokmuş. Bu durumda değişme yeteneğine sahip beynimiz de hızlı veri toplamak ve hızlı yanıt vermek için beynin duyguları yöneten bölümünü olağanüstü güçlendiriyormuş. Bu da derin düşünce, olayları anlayarak fikir üretmeyi tamamen devreden çıkarıyormuş. Böylece
“Ben hızla bilgiye ulaşırım o nedenden bilgiliyim” diyen insanlar da aptallaşmaya başlıyorlarmış. Ayrıca bu durumun yani aptallaşmanın farkında bile değilmişiz.
Şu günlerde bütün dünyayı tehdit eden bu aptallaşma süreci hiç kuşkusuz, düşünce özgürlüğünün önünde yüzlerce yıllık barikatlar bulunan ülkemiz için daha da vahim. Çünkü eğitim sistemimiz zaten beynin rasyonel çalışma bölümünü en başından yok etmeye yönelik. Soru sormanın ayıp olduğu bir toplumda mevcut bilgisizlik düzeyi bir de bu dijital belasıyla birleşince genç nüfusun neredeyse sıfır hayat bilgisi ve meslek bilgisiyle hayata atıldığını söyleyebiliriz.
Bu sadece bize ait bir şey değil, dünya aptallaşıyor. Bunun en açık örneklerini yaratıcılık alanında görüyoruz. Doğrusu ben, uzun zamandır sosyal olaylardan özellikle koparılan (Vakti zamanında bir CIA başkanı şöyle demişti: Sanatın her disiplinini sosyal olaylardan uzaklaştırmak için postmodern ve enstalasyon diye bir şey ortaya sürdük. Biz amacımıza ulaştık ama sayemizde pek çok yeteneksiz çok para kazandı) edebiyat alanında okuyacak pek bir roman bulamıyorum; bir tek öykü alanında her şeye rağmen bir başkaldırı söz konusu ama çok sevdiğim resim ve özellikle hiç ısınamadığım enstalasyon sanatı beni deli ediyor. Sosyete kendisini göstereceği muhteşem bir alan buldu. Orta yere konulan bir tuğlaya bakıp resim çektiriyorlar ki, magazin sayfalarında yayımlansın...
Evet, durum Kürt-Türk meselesinden çok daha önemli. Barış bir gün mutlaka gelir ama bilgisiz ve yaratıcılıktan uzak bir toplum insanı korkutuyor. Şimdilerde dünyanın bir numaralı sorunu bu.

\n


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları