Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çetin Altan Usta ölmüş dediler...

25 Ekim 2015 Pazar

Minibüsteyim, minibüsün radyosunda Altan Öymen konuşuyor, Çetin Altan’dan söz ediyor. Anladım, gene de hemen cep telefonuma sarıldım. O ölmüştü. Şoföre seslendim. “Kapıyı açar mısınız? İnmek istiyorum.” İndim, yürümeye başladım, ayaklarım beni deniz kıyısına sürükledi, orada bir salaş kahvede oturdum, bir kahve söyledim, kahvemi içerken babamın sesini duydum, “Herkes elindeki işini bıraksın, Çetin’in konuşması başlıyor.” “Emrin olur baba.” Az sonra küçük kardeşim hariç annem, ben, babam, erkek kardeşim radyonun başındayız, hepimiz heyecanlıyız, hepimiz radyonun içine girmek ister gibiyiz. Çünkü az sonra TİP milletvekili Çetin Altan o davudi sesiyle, güzelim Türkçesiyle “sosyalizmi” altı yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatacak!
Benim için Çetin Altan o ses. Ailecek saatlerce bu sesi dinleyebiliriz ve hayal edebiliriz. Topraksız köylünün toprağına kavuştuğu andaki gözyaşlarını, sevincini hayal edebiliriz, binlerce işçinin 1 Mayıs’larda enternasyonali söyleyerek kentlerin sokaklarında kadın, erkek, çoluk çocuk yürüdüğünü, hep birlikte dans ettiğini, bilim adamlarının sürekli dünyayı daha da iyileştirmek için yaptıkları tartışmalara canı gönülden katıldığımızı, güzelim denizlerimizde yüzlerce çocuğun yelken kullanmak için nasıl canla başla yelkenlere asıldıklarını hayal edebiliriz. Başı dumanlı Toroslar’ın sakladığı bir antik kentte, bir senfoni orkestrasının Vivaldi’nin mevsimlerini çaldığını, köyün kadınlarının “Bu çalan acayip bir şey, vallahi ben yağmur yağdı sandım meğer yağmamış” diye hayretle birbirlerine duygularını anlattığını hayal edebiliriz. Bu hayalin gerçekleştiğinin ben bizzat tanığıyım, ay ışığında Antik Arykanda kentinde, Gürer Aykal’ın yönetimindeki senfoni orkestrası Vivaldi çalmıştı ve tüm köy oradaydı. Muhteşemdi!
O ses sürdüğü sürece bize binlerce çocuğun çaldığı bir orkestra da hayal edebiliriz, ihtiyarların kıyılarda yüzme yarışları yaptıklarını da. En çok da kahvelerde, meyhanelerde kadın erkek herkesin bir şenlik gibi kadeh kaldırdıklarını, aşkın tıpkı muzip bir çocuk gibi masalarda dolaştığını hayal edebiliriz, aşk kokan bir ülke hayal edebiliriz!
O ses, bazen askerlerin ayak sesleriyle kısıtlanır. Karanlık hücrelerde konaklar. Ne gam, o ses bilir ki, zulüm bir gün yenilir. Yenilmediği görülmemiştir ama o kazanılan zafer binlerce insanın alınteriyle, binlerce ölüm acısıyla, binlerce işkenceden sonra elde edilir. Bunu bilir ama gene de “Enseyi karatmamak gerekir” der. Umutsuzluğu bilir, en çok da bunu bilir ama bu bilgisini masasının bir gözüne kilitler, umudun parlak ışığının kendine gelmesini bekler. O ses fıkra anlatmayı sever, çünkü şu kasveti bol dünyamızda, neşenin, kahkahanın birden yeryüzünü bir kuyruklu yıldız gibi aydınlatacağına inancı sonsuzdur. En çok gençleri sever, en çok balıkçı öykülerini sever, en çok anlatmayı sever, bir masalcı gibi ülkenin en kuytu kovuklarında masallarının yankısını sever. En çok da kadınları sever. Onlara tapar. Onların kahkahasını, gözyaşını, yakınmalarını ve dirençlerini sever. Bilir ki, bu dünya en çok kadınlarındır!
O ses bizim hayatımızdan bir parçadır. Güzel geçmişimizden! Gerçektir, binlerce insan o meydanlarda yürümüştür! Onlarca insan bu güzel geçmişte faşist cuntalar ve faşist iktidarlar tarafından öldürülmüştür. O ses, hücrelerde işkence yapılan insanların sesidir, o ses dağ başlarında öldürülenlerin, mezarları bile bulunmayanların sesidir. O ses, çocuk gelinlerin, tecavüze uğrayan kadınların, işten atılan kocaların, çöp tenekelerinde bir parça ekmek bulmak için didinen çocukların sesidir!
Evet, Çetin Altan öldü dediler... İnanmıyorum, o ses hiç ölmez!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları