Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Biraz haddimizi bilelim!

18 Eylül 2016 Pazar

Tarık Akan öldü. Sosyal medyanın kan emicileri, hemen ölünün başına toplanıp, daha çok kan emmek için birbirleriyle yarışırcasına kendi çirkef üsluplarıyla Tarık Akan’ı linç etmeye başladılar. Onlar haklılar çünkü hiçbir zaman bir Tarık Akan’ları olmayacak! Geçmişte de olmadı gelecekte de olmayacak!
Çünkü onların sanatçıları ödlek, çünkü onların sanatçıları bu ülkenin en has damadı; paylaşımdan, dayanışmadan, ölesiye mücadeleden habersizler. Onlar parayla iktidarlar tarafından satın alınırlar, işleri bitince de eski bir terlik gibi en çirkef bir lağım çukuruna atılırlar!
Buraya kadar tamam, ancak, kendilerini en devrimci, en sosyalist görenlerin Tarık Akan’ın ardından kendi ideolojilerinin ucuz propagandası için ettiği sözlere ne demeli, burada biraz duralım. Tarık Akan devrimci değilmiş, sosyalist değilmiş. Nedir devrimci olmak? Bütün büyük sözlerden uzak, kendi işini sapına kadar iyi yapmaktır. Sakin olun bakalım, siz kimsiniz ki, Tarık Akan devrimci filan değildi sözünü binlerce kişinin izlediği sosyal medyada fütursuzca söylüyorsunuz. Önce dersinizi iyi çalışın.
Örneğin özellikle 12 Eylül’ün karanlık günlerinde çekilen, Güneydoğu’daki feodal yapının parçalanmasını en dramatik bir biçimde anlatan Sürü filmini ve bu filmin çekim hikâyesini biliyor musunuz? Pek çoğunuz mışıl mışıl uyurken, senaryosu o günlerde hapis yatan Yılmaz Güney tarafından yazılan bu filmi yönetmen Zeki Ökten, ikinci yönetmen Ali Özgentürk, oyuncular Tuncel Kurtiz, Tarık Akan, Melike Demirağ ve film ekibi dağlarda bu filmi beş parasız, aç kalarak çekiyorlardı. Bir elleri yağda bir elleri balda değildi ve izinsiz bir film çekimiydi. Ekip adeta bir gerilla grubu gibi davranmak ve çekim yerini hemen terk etmek zorundaydılar. Ve Tarık her şey için koşturuyordu. Kaçınız Sürü filmini gördü, şimdi biraz merak edin ve izleyin!
Sonra Su da Yanar filmi. Benim senaryosunu yazdığım ve Ali Özgentürk’ün 12 Eylül günlerinde çektiği bu film 12 Eylül’ü eleştiren ilk filmdir. Ve ilk kez Tarık Akan bu filmde işkence gören bir yönetmeni oynamıştır, neden Tarık Akan diye sorabilirsiniz? Çünkü o işini iyi yapmayı, gelecek kuşaklara bu ülkenin gerçeklerini anlatmayı seven bir sanatçıydı. Daha nasıl devrimci olunur bilmiyorum.
Sadece bu filmler mi? Gene 12 Eylül günlerinde hapisteki Yılmaz Güney’in senaryosundan Şerif Gören’in çektiği YOL, Yavuz Özkan’ın çektiği Maden, Şerif Gören’in çektiği Derman, Ali Özgentürk’ün çektiği Mektup, Zeki Ökten’in çektiği Ses, Muharrem Hiçyılmaz’ın Bekir Yıldız hikâyesinden çektiği Çark, eğitim düzenimize harbiden giydiren Hababam Sınıfı ve daha niceleri. Tarık Akan bir sinema sanatçısıydı ve satılık kalemlerin, satılık türkücülerin, satılık oyuncuların çirit attığı bir ülkede devrimci bir sanatçıydı.
Öte yandan nerede bir haksızlık varsa Tarık oradaydı. Aziz Nesin Vakfı yöneticiliği, Nâzım Hikmet Vakfı kuruculuğu, belgeselciliği, barikatlarda yaptığı dövüşler! Anlaşılan o ki, 14 yıllık AKP iktidarı ülke topraklarının her türlü doğal ve insani değerlerini hallaç pamuğu gibi atarken, bizim de mayamız bozulmuş. Merak duygumuzu köreltmiş, geçmişi bir çırpıda silip atmaya başlamışız. En önemlisi, kendimize olan inancımız azalmış ve bunun uzantısı kendi değerimize köküne kadar sahip çıkmayı unutmuşuz. Üzücü olan bu!
Kişisel olarak her vakitsiz ölüm, benim aklıma yitirdiğimiz başka can dostları getiriyor. Sanki hep birlikte bir güzel ülkede yaşadık, güzel işler yaptık, acılar çektik, neşenin dibine vurduk ve o günler birden bitti. Ve bir daha da hiç olmayacak! Çünkü o güzel ülke şimdi zifiri bir karanlıkta, Tarık senin gülümsemen bile bu karanlığı yok etmeye yetmiyor. Ama bir yolu olmalı, Tarık bir yolu olmalı. Bence sen gene gülümse! Ben mucizelere inanırım. Sevgiyle kal...  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları