Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Bir sivil itaatsizlik olarak: Yürümek

18 Haziran 2017 Pazar

Benim gibi üç yazıdan birinde sivil itaatsizliğe methiye düzen biri elbette, elinde “Adalet” yazan bir pankartla yürüyen bir muhalefet partisi liderini gördüğünde derin bir “oh” çeker. “Nihayet” der. Şimdi açık seçik konuşmanın zamanıdır. Ekmeleddin olayında ağır yazılar yazdım, dokunulmazlık meselesinde hop oturdum hop kalktım. Sur’daki, Diyarbakır’daki ölümler üstüne oralara gittim, elimden geldiğince bölgede olup biten katliamı anlatmaya çalıştım. En son Tunceli’de Kemal Gün’ün açlık grevinin 86. gününde elinden tuttum. Tunceli’deki KHK’ye karşı bir kentin direnmesine methiye düzdüm. Yani kimseler bana, görevlerini yapmadın diyemez.
Şimdi sanal âlemde, başlayan yürüyüşle alay eden, Kılıçdaroğlu’nu küçümseyen yazıları okuyunca gerçekten nevrim döndü. Bir defa o kadar keyifli günlerde değiliz ve alay etmek nihilist bir tavır değil sadece bir zavallılık olarak görülüyor. Ne elde ediyorsunuz, “Yok Eyüp Sultan’a gitsin”, “Yok hiç yürüyüş yapmadığı için hamdır, yakında çöker” gibi sözler ederek. Üstelik öyle sıkı solcusunuz ki, hani neredeyse yarın devrim yapacaksınız. Devrimin uzun bir yol yürüyüşü olduğunu bile bilmiyorsunuz. Devrim için hepimizin her gün bir adım atması gerek. Deniz kıyısında oturup cep telefonuyla “Ben devrimciyim” demek sizi sadece gülünç kılıyor. Hadi bir kalkın 18 kilometre yürüyün, bakalım ayaklarınız ne hale gelecek, görelim! Epeyce hamsınız!
Sol örgütler ise biz olmazsak bu yürüyüş olmaz tavrında. Öncelikle şu Gezi mitosundan kurtulmamız gerek. Çünkü artık dünyada “çiçek çocuklar zamanı” nasıl geçtiyse, Gezi’de artık hasretle andığımız bir güzel zaman oldu. Köprünün altından çok sular aktı ve bilmeliyiz ki, Gezi sonrası devrim olacak sanan gençler, bunun olmadığını görünce, vazgeçtiler. Yakından biliyorum söyledikleri şu: “O kadar polis dayağı yedik, ne oldu?” Hepimiz bunun üstüne düşünmek yerine bir mitosu abarttık durduk!
Sizlere soruyorum, 150 bin kişinin işinden olduğu ülkemizde Nuriye ilk eylemini yaparken yanında kaç kişi vardı, o kadar yalnızdı ki, eylemini ölüm orucuna çevirmek zorunda kaldı gene yalnız, sol sol diye övünüyoruz ya, kaç kişi Yüksel Caddesi’ne gitti? Biraz kendimize gelip içinde bulunduğumuz karanlık durumu görelim. 68’in bir sloganının hiç eskimediğini görüyorum: “Gerçekçi ol, imkânsızı iste!”
HDP’ye gelince Sırrı Süreyya “Başka türlü bir eylem olabilirdi” demiş. “Sen yap” derler. Partinin başkanı, eşbaşkanı, bir yığın yöneticisi, bir yığın belediye başkanı hapse atılırken size oy veren kitleleri neden bir yürüyüşe davet etmediniz? Neden? Son Diyarbakır mitinginiz de neden eskinin onda biri kadar insan toplayamadınız? Neden oy aldığınız kentlerde insanlar HDP’li belediyelerden şikâyet edip şimdi kayyım atandıktan sonra memnunlar. Hiç düşündünüz mü? Bunlar konuşuluyor, isterseniz anlatırım. Bu arada bunları okuyan varsa eğer, çünkü gazetemizi bile almayan HDP belediyeleri var, benim HDP yüzde 14 olunca sokaklarda oynadığımı bilirler, yani öyle bu Atatürkçü, bu ulusalcı diye geçemezsiniz!
Bunları neden yazdım. Çünkü her sözden bir anlam çıkarıp hemen sizi suçlayanlar var. Ya hemen ulusalcı ya da faşist oluyorsunuz. Oysa bütün dünyanın kabul ettiği bir teori var: “Siyah Kuğu Zamanı.” İçinden geçtiğimiz zamana bu ad veriliyor. Yani kadim bilgilerin bile yetersiz kaldığı, her gün durumların değiştiği ve nasıl gelişeceğini kimselerin tahmin edemediği zamanlar. Bütün dünya böyle bir zamandan geçerken bizim bu zamanın içinde olmamamız mümkün değil. Bilginin yetmediği, daha çok düşünmenin ve pratiğin öne geçtiği zamanlar. Bu nedenle kimseler Kılıçdaroğlu’nun başlattığı yürüyüşün nereye evrileceğini bilemez. Ben de bilemem ama pratiğin içinde olmak gerektiğini biliyorum, bilmeliyiz. Milyonlarca kişinin yürüdüğü bir yürüyüşü kimseler biber gazı ve plastik mermiyle durduramaz ha belki zaman gerçek mermiye evrilebilir, olabilir. Öyleyse ne kadar çok olursak o kadar iyi. Ve artık kendimizi kandırmaktan vazgeçip, kaybetmeyi ve kazanmayı istemek zamanındayız. “Siyah Kuğu”yu, “Beyaz Kuğu”ya çevirmek elimizde.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları