Işıl Özgentürk
Işıl Özgentürk isilozgenturk@gmail.com Son Yazısı / Tüm Yazıları

Ayna, söyle bana neler oluyor?

01 Temmuz 2018 Pazar

Hemen herkesin içten içe “biz bu seçimi neden yaptık” sorusunu sorduğu bir hafta geçirdik. Komplo teorileri havalarda uçuştu, oy çalındı, denildi. Adil Seçim Platformu’nun siber saldırıya uğradığı söylendi, söylendi de söylendi.
Önce şuradan başlayalım: “Oylar çalınmasın” diye kurulan bir platform nasıl ilk dakikada çökertilir. Siber saldırılar konusunda birkaç belgesel izlerseniz bunun hiç de kolay olmadığını görürsünüz. Bir platform kuruyorsanız, siber saldırı önlemlerini alırsınız. Belli ki, işinin ehli olmayan birileri bu siteyi kurmuş. Daha ilk dakika da çöktü. Ayna da bana şöyle dedi: “Türkiye’de herkes her işten anlar, sanırım bunda da böyle oldu. İş, uzmanların değil, her işi yaparım diyen bir ekibin oldu.” Bu ekibin uzmanlığına kimler kandı, kimler bunlar olur diye emir verdi. Soruşturun!

Ayna devam etti: “Gözlerini bir an kapa ve sonra Türkiye’nin seçim haritasına bak!” Baktım ve gördüm. Silme kavuniçi, yani silme AKP!.. Ben itiraz ettim, “yani patates 9 lira, benzin 6’nın üstünde, iflas eden edene, icra dosyaları odalara sığmıyor, bu nasıl olur” diye feryat ettim. Ayna gülümsedi, bana Tayyip Erdoğan’ın bir konuşmasını anımsattı. Şöyle diyordu: “Ben 22 milyon Türk insanına dokunuyorum!” Ben de bu söz üzerine merak etmiş, bu 22 milyon insan kim diye araştırmıştım. Pek çoğumuz bilmez, çünkü onları görmüyoruz. Evlerinin kuytuluklarında kaderleriyle baş başalar. Evet, bu ülkede son nüfus sayımına göre tam 12 milyon engelli var. AKP daha önce hiçbir sağ partinin yapmadığı bir şeyi yaptı ve bu 12 milyon insana bakanlara aylık bağladı. Bu sosyal bir devletin yapması gereken bir iş ama Tayyip Erdoğan bunu kendi cebinden ödüyormuş gibi yaparak, o insanları direkt kendisine bağladı. Yani 12x2 eşittir 24 milyon Türk vatandaşı AKP’nin kemik oyu oldu. Ayna, ben bu bilgileri yeniden anımsayınca şöyle dedi: “Şimdi anladın mı neden tüm Türkiye kavuniçi!” Başımı salladım, o devam etti: “Şimdi gelelim icradaki dosyalara, hacizlere, vergi borçlarına. Sen de biliyorsun bu ülkede hukuk filan yok. Bu icra davaları yıllarca sürüyor ve birden seçim yaklaşıyor, affediliyor. Vergisini tam zamanında yatıranlar, borcunu ev satarak ödemeye çalışanlar ahmak yerine konuyor ve yaşasın AKP!” Birden gene anımsadım, beni en çok da havaalanına götüren bir arkadaş var, taksi değil, havaalanına gidiyorum, seçim sonrası anlatıyor: “Ablacığım”, diyor “bankalara 150 bin lira borcum var, tek evim vardı onu karımın üstüne yaptım, gerekirse boşanırız, benim sürekli para aldığım hiçbir iş yok. Banka dava açmış, açsın, üç yıl oldu, kapıma gelenleri eve buyur ediyorum, hiçbir şey almadan çıkıyorlar, çünkü onlar da çamaşır makinesi, buzdolabı koyacak yer bulamıyorlar. Ne olacak, 3 yıl kaldı benim borç 10 bin liraya düşecek, ben de ödeyeceğim ve sicilim silinecek tertemiz olacak.” Bu bilgileri edindiğimde ben öyle bir coştum ki, kredi kartlarımın toplam limitini hesaplayın, Yunanistan’a tüymeyi bile düşündüm.
Ayna birden gülmeye başladı: “Biraz da sosyoloji konuşalım” dedi, “biliyorum, özellikle senin oturduğun semtte ciplerin içinden ellerinde İphone 8 telefonlarıyla konuşan başı örtülü ama pür makyaj, ellerinde en marka çantalarla dolaşan pek çok kadın var. Bunların hiçbir iş yapmadığını biliyorsun ama çok paralılar, şimdi bu 16 yıldır iktidarda bulunan AKP yepyeni bir orta sınıf yarattı. Bu orta sınıf, aldıkları hileli ihalelerle, teşviklerle yani az emekle çok para kazandı. Yepyeni bir hayat tarzına geçti. Şimdi bunlar bu arabalardan, marka çantalardan vazgeçer mi sanıyorsun? Tam tersi canlarının son damlasına kadar savaşacaklar. Sadece onlar mı, ilk kez ev sahibi, araba sahibi olan işçilerin de bunlardan vazgeçmeye hiç niyeti yok. Zaten sendikalarda sadece milletvekili olmak isteyenlerin atlama noktası.” Ayna öyle bilgiç bilgiç konuşuyordu ki, dayanamayıp haykırdım: “Emeğiyle çalışan, ülkesini düşünen, çocuklarının geleceği için kendini feda etmeye hazır milyonlar var bu ülkede, biraz daha saygılı ol.”
Ayna birden sustu ve sakin bir sesle konuştu: “Sana katılıyorum ama gerçekleri söylemek şu çocukların ellerine tutuşturulan Kırmızı Başlıklı Kız, Prenses ve Yedi Cüceler gibi sakıncalı masallardan sonra benim ana işim oldu. Madem kızıyorsun bana sormasaydın! 16 yıldır adım adım ülkede ılımlı İslam ideolojisini yerleştirmeye çalışanlara, Meclis’i işlevsiz bırakanlara, OHAL’de seçim yapmayı kabul edenlere ne diyeyim? Bu kadar ekmek, bu kadar köfte! Canını sıktım biliyorum ama sen seversin, ‘imkânsızı iste ama gerçekçi ol’, biliyormusun bu benim yıllardır en sevdiğim slogan. Hadi çekil, şu karşımdan salak salak bana bakmayı bırak bir şeyler yap. En iyisi denize gir ve yeniden hayata teşekkür et. Yaşıyorsun!” 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Başımız dönüyor... 10 Kasım 2024

Günün Köşe Yazıları