Hikmet Çetinkaya

Pusu…

17 Ağustos 2017 Perşembe

O gece ağlıyordun derin ve sessiz bir akşamın boşluğunda…
Bembeyaz masalarda evrenin gökkuşağı rengine korku salıyordun.
Anneydin sen, babaydın, kardeştin.
Alçak terör kol geziyordu benim ülkemde. Akıttığı kana doymamıştı.
Bunca ölümler, yas kalabalığı, acı ve hüzün sarmalı.
Trabzon Maçka’da PKK’li teröristlerin erzak çaldığını ihbar eden, girdikleri evi güvenlik kuvvetlerine gösterirken teröristlerin açtığı ateşle şehit olan 15 yaşındaki Eren Bülbül’ün annesi Ayşe Bülbül’ün çığlığı tüm yürekleri dağladı.
Ne diyordu gözü yaşlı anne:
“Eren’in oraya götürülmesi yüzde yüz değil binde bin ihmaldir. Eren’in yayla evine niçin götürüldüğünün cevabını istiyorum. Çocuğumun oraya götürülme nedenini bana açıklasınlar. Hiç böyle bir adalet olur mu?”
Acılı annenin çığlığını televizyon ekranından duydunuz…
15 yaşındaki çocuk evinden alınıp yayla evine götürülüyor.
Büyük olasılıkla PKK pusu kurmuş. Güvenlik güçleri ve 15 yaşındaki Eren pusuya düşürülüp öldürülüyor.
Bu acıya can dayanmaz elbet…
Bilmem yarı aydınlık gecelerde umudumuzu boş yere tüketmekten mi yorulduk yoksa bu yaşanan acılar mı yordu bizi.
Bilinmeyen zamanın içinde bizlere vız gelen uğultuları dinlemekten, karabatak kuşlarına, cehennem güllerine bakmaktan mı yorulduk?

***

Gözleri çok uzaklarda bir şeyler arıyordu. Güneşin donuk sarı ışıkları artık gölgeler çizmiyordu.
Acılı gözler buldum sokak aralarında. Sınır boylarında Mehmetleri.
Bulutlar çekildi, gökyüzü maviye dönüştü...
Yağmur, kadın ve kuşlar…
Annelerin gözyaşları.
Maviden yeni doğmuş bir beyazlık gülümsüyordu.
İçindeki yangın alevleri o anda birden büyüdü.
Bahçedeki ıhlamur ağacı, eski ahşap evin vişne rengine çalan boyası, çocukların çığlığı onu sanki sonsuzluğa uğurluyordu.
Umutları vardı Eren Bülbül’ün, tutkuları, sevinçleri. Önünde koskoca bir hayat. Alçak pusu o 15’ine bastığında onu hayat dalından koparıp aldı.
Anılar bir iğne batışıydı dudaklarımızda.
Zaman hepimizi bir başka evrene götürüyordu anlaşılan.
Koskoca bir kentin ışıkları sönmüştü.
Neden ve niçin?
Gözlerinin içinde tek kanatlı bir kuş, geceye inat eflatun çizgiler çiziyordu.
Bir kadın saçlarının okyanusunda, içli türkülerle, her ulustan güçlü insanlarla, sonsuz sıcaklığın gelip çattığı, uçsuz bucaksız gök üzerinde geleceğini düşünüyordu.
Ve ben Ahmed Arif’i okuyordum… Onun dizelerini yüreğimin derinliklerinden çıkarıyordum:
“Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin
Yitirmiş öpücükleri.
Payı yok, apansız inen akşamdan,

Bir kadeh, bir cigara, dalıp gidene,
Seni anlatabilsem seni...
Yokluğun, cehennemin öbür adıdır
Üşüyorum, kapama gözlerini…”

***

Eren Bülbül 15 yaşında şehit oldu…
Bu bir dram…
O gece ellerin üşüyordu biliyorum.
Gözlerin darmadağınıktı geceden beri.
Git kapıyı aç…
Belki bir ağaç, bir koru; belki bir bahçe ya da sihirli bir kent var dışarıda.
Dokun ağaçlara.
Git aç kapıyı…
Belki bir yüz ya da bir göz ya da resmin, resmini göreceksin...
Yıldızlar derin uykudadır şimdi.
Gökyüzü mavidir.
Git aç kapıyı…
Bir delişmen çocuk ağlıyordur dışarıda…
Ölüm kuşu gelmiştir belki…
Haydi söyle.
Annenin çığlığını duyuyor musun…
Uzun uzun bak ağaçlara, kuşlara, çiçeklere…
Seni 15 yaşında öldürdü alçak teröristler.
Nasıl kıydılar sana…
Haydi anlat!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları