Hikmet Çetinkaya

Korkaklık nerede başlar, nerede biter...

16 Şubat 2017 Perşembe

Sevmek, sevilmek, yaşamı güzelleştirmek, düşlerimizi sevda üzerine kurmak.
Değişen bir şey vardı dünyada...
Ancak değişeni bana yansıdığında öğrenmiştim.
Çoğu zaman böyle olmaz mı?
Yalnız ölümlerde, doğumlarda değil, bütün doğal olaylarda gerçeğin insana yansımasıyla gerçek arasındaki zamanlama değişiktir.
Mapushanelerde yatarken ne zaman salıverileceğini nereden bileceksin.
Belki o sıra bir tohum çatlamıştır, toprak kanıyordur, yüreklere bir acı düşmüştür; karından, sevgilinden uzaktasındır.
Belki iktidar koltuğundan
düşmüşündür...
Yakınlarının giderek senden uzaklaştığının farkında değilsindir.
Sabah uyandığında sulu kar yağıyordur, hava buz gibi soğuktur...
Doludizgin yaşadığın günler çekip gitmiştir...
Hücredesindir...
Anılarınla baş başasındır...
İçinde bir hüzün yumağı vardır...
Akın, Murat, Kadri, Güray,Hakan, Turhan, Musa, Önder, Bülent, Mustafa Kemal, Ahmet...
Onlar çoktan uyanmışlar, gazetelerini okumuşlar, televizyonlarını açmışlardır...
Yaşam sevinçleriyle 109 gündür içerideler...
Ahmet ise 48 gündür...

***

Ortada henüz iddianame falan yok.
Onlar içeride, Orhan Erinç, Aydın Engin ve ben dışarıda hep birlikte iddianamenin hazırlanmasını, bir an önce mahkemeye çıkmayı bekliyoruz.
Yazımı yazarken gri gökyüzünde bulutlar çözülüyor, güneş yüzünü gösteriyor.
Kanun hükmünde kararnameyle üniversitelerden ihraç edilen çok sayıda akademisyen için ülkenin dört bir yanında protesto eylemleri yapıldı, yapılıyor.
Öğrenciler “Hocama dokunma” pankartları açıyor...
Canım ülkemde edebiyatı, tiyatroyu, baleyi, operayı ve sanatın tüm dallarını sevmek sanki suç...
Sanatın içine tükürüldüğü bir toplumda bunlar doğal sayılıyor.
Toplum olarak sıkıntımız temel hak ve özgürlüklerin ülkemizde bir yaşam biçimine dönüşmemesinden kaynaklanıyor...
Durum böyle olunca her şey geçerli sayılıyor...
Eline palayı kapan lümpene gün doğuyor.
Yaşamın çağdışı kurallarına boyun eğersen, yasalarını benimsersen sonucuna katlanırsın.
Acılarını ve sevinçlerini mantığının süzgecinden geçireceksin. O zaman duyguların körelmez, direncin artar.
Laik, demokratik Cumhuriyete sahip çıkacaksın, emperyalizmin maşası olmayacaksın...
Tüm bunlar hayatın geçiciliğini algılamak için yapılır.
Yaşamın sıradanlığı böylece bir güzelliğe dönüşür...

***

Siyah nerede biter, beyaz nerede başlar?
Soruları çoğaltabiliriz:
Yalancılık nerede başlar?
Namus nerede biter?
Alçaklık nerede başlar?
Doğruluk nerede biter?
Korkaklık nerede başlar?
Satılmışlık nerede biter?
Ahlaksızlık nerede başlar?
Ve nerede biter?”
Bunların hiçbirisini ak ya da kara gibi kesinlikle yanıtlayamazsınız. İşin içine gri tonlar girer.
Yelpazenin nerede koyulaştığını, nerede açılmaya başladığını ayrımsamak o denli güçtür ki insan ruhunun gizemi belki buradan kaynaklanıyor.
Yaşam bir kovboy filmi gibi kötü-iyi üzerine kurulsaydı, ak ile kara arasında seçim yapmak kolaydı.
Belki insanın sanata gereksinmesi, beyaz ile siyah arasındaki tükenmez alanın yaşamın ta kendisi olmasından kaynaklanıyor.
Hayata siyah ve beyaz, diyerek bakamayız. Grinin bile tonları vardır. Hayat yedi renkli gökkuşağıdır...
Sanatsal yetkinliğin zenginleşmesi, bilimsel kesinliğin ustura ağzından da keskinleşmesi, ak ile kara arasındaki evrensel yelpazeyi kucaklamak için gereklidir.
Silivri’deki sevgili arkadaşlar...
Biz çağdaşlığın, insanlığın, temel hak ve özgürlüklerin peşinden gidiyoruz, başkalarının peşinden değil...
Geçecek bugünler geçecek.
Çünkü biz Cumhuriyet’e ihanet etmedik hiçbir zaman...



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları