Hikmet Çetinkaya

Bavulcu...

05 Aralık 2013 Perşembe

Her birimiz toplumun acılarını ve hüzünlerini içimizde taşıyorsak...
Bir kadın yüzünü seviyorsak eğer...
Ölümler karşısında vicdanımız sızlıyorsa, ama Ethem Sarısülük davasını umursamıyorsak...
Medya Meclis’in yerine geçemez, diyenlere; baskı grupları, sermaye, çetelerden söz edip “çözüm yeri siyasettir” kandırmacısına inanıyorsak...
Sözcükleri şöyle sıralıyorsa birileri...
Kirli komplolar, sokak hareketleri...
Yurtiçi, yurtdışı yazılar, senaryolar...
O senaryolardan medet umanlar...
Milletine ihanet eder!
O zaman derler ki adama, bu oyunun içinde sen yok musun arkadaş?
Zaman öyle bir şeydir ki, unutkanlığının sarmalında bir başka evrene taşır seni.
Nice ölümler, kıyımlar...
O bitip tükenmeyen acılar...
Yitik aşklar...
Kirlenmişliğin içinde yuvarlanan çıkar, kurulu düzen, sömürü!
Belirsiz günlerin sapaklarında derin devlet, derin yapılanma...
Bak, Erhan Tuncel nasıl açtı bavulunu!..
Hepsi bilinen şeylerdi aslında, gerisi yalan dünya gülüm!
Olan Hrant Dink’e oldu...
Perde arkasında salt Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer mi vardı?
Özel Harp, Gladyo...
Daha başka?

***

Aralık soğuk geçiyor...
Sis iniyor denizin üzerine...
Vapur seferleri yapılamıyor...
İstanbul buz kesiyor buz!
Adalet ne de güzel uyuyordu Sarısülük davasında...
Mışıl mışıl!
Uyuyup büyüyecekti adalet...
Evrensel hukuk girecekti düşlerine...
Masallar anlatılacak, ninniler söylenecekti...
Uyusun da büyüsün inşallah!
Dualar kabul olacak, pazarlık yapılacak, dershaneler 2015 yılında kapatılacaktı.
Oldu işte!
Canım o yıla kadar neler değişirdi neler...
Dün birazını anlattık, zamanı gelir devam ederiz.
Bir suskunluk egemen şimdi...
Ben ise o çetelerin kim olduğunu merak ediyorum...
Kim acaba?
Sağıma ve soluma baktım...
Önüme, arkama!
Erhan Tuncel bavulunu açmıştı...
Dedim ya bavulunu açan açana...
Olsun varsın, benim için bir sakıncası yok!
Bavulcuları sahiplenecek biri de değilim...
Şu Sarısülük davası ilgilendiriyor beni...
Gezi Direnişi sırasında ağır yaralanan, ölen gençler.
Ali İsmail, Ahmet, Mehmet, Abdullah ve daha pek çok can...
Zindanlarda yatanlar...
Sermaye-emek çelişkisi, sol cephe...
Gençlerimizin geleceğiyle oynayan o düşünce yapısı, feodalizm, çocuk gelinler, şeyhler...
Soygun ve vurgun düzeni!

***

Hayatıma sökün eden ağaçlar, kentler, metrolar, parklar...
Boşuna yazılan yazıların aklığı, bekleyişin suskunluğu, zorlu ve kesin düşler...
Acımasızlık!
İhanet!
Zorbalık!
Kin ve öç alma!
Hepsini yan yana koyduğumda, kafam karışıyor...
Daha birkaç yıl önceye dek hukuksuz dinlemeleri, izlemeleri dile getirdiğimizde yerlerinden zıplayanlar, şimdi sıra kendilerine gelince demokrasi ve özgürlüklerden nasıl söz edebiliyorlar?
Bakın, ülkede ben bildim bileli, “devlete ve sisteme” dokunduğunuz zaman başınıza hiç ummadığınız belalar gelir.
Uslu uslu oturacaksınız!
Sonra yan yatar çamura batar, zindana atılırsınız!
Yağmur yağar ıslanırsınız!
Musi, Susi, Kuşi, Tuşi...
Falan falan!
İşkenceci polisler bile “devlete-sisteme” döndüğü için “mağdur polis” olarak zindanda yatıyor!

***

Suskun olmanın zamanı artık...
Adalet uyuyor ve uyanmadı...
Uyusun ve büyüsün adaletimiz.
Gözlerinizi yumun siz de biraz!
Biraz kestirin, soğuk havada iyi gelir...
Durgun sularda, göllerde yalnızlığın resmini çizin yüreğinizin derinliklerine.
Sonra gözlerinizi açıp sıkı sıkı giyinin, insanların arasına karışın kalabalık caddelerde...
Dink cinayetinin “büyük abi”si Erhan Tuncel nasıl da ayak uyduruyor zamana...
Hayat böyle işte!
Musi, Susi, Kuşi...
Boş verin, aldırmayın...
Kafanızı fazla yormayın!
Selam olsun size yurdumun güzel insanları!
Anladınız siz ne demek istediğimi!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları