Hikmet Çetinkaya

Barışın Dili Vardır...

06 Nisan 2014 Pazar

Belki mevsimleri çoğaltıp sevgimizi bölüşüyorduk, belki tek başımızaydık, düşünüyorduk...
Hayat için yazı sayfasındaydık, zamanın bir başka yerinde sessiz, umursamaz...
Şaşkındık!
Umutlarımız yok oluyordu yavaş yavaş...
Bir rüzgâr seni, beni, hepimizi aldatıp geçmişti.
Şafağın sökmesini bekliyorduk.
Derinliğine bakıyorduk uçurumların yamaçlarında açan kır çiçeklerine, çocukların gözlerine; hayata bakıyorduk, anlıyor musun?
Odisseus Elitis’in o kıbleden esen yeli vardı ya hani, senin o çok sevdiğin dizeleri...
O beyaz avluda o çılgın nar ağacı!
İlkin büzgülü etekleriyle nisanın, sonra yaz şenliğinin ateşböcekleri... Onlarla gülüp oynayan, öfkelenen... Her türlü gözdağını kara kötülükten arıtıp güneşin kucağına, esrik kuşlarına serpen... En gizli düşlerimizin bile üstüne kanat geren.
O kızgın nar ağacı mı bu?
O evrensel değerleri elimizden alan, düşünce özgürlüğü, özgür insan olma bilincini çiğneyip geçen, emeğin haklarını içen sömürüye direnenleri tepeleyen...
Acaba o kim?

***

Ulusal birliktelik, barış, sosyalizm!
Bunları çağdışı gören, ülkeyi etnik ve dinsel kışkırtmalarla bölen, parçalayan, rant sağlayan, soyan, yağmalayan...
Yoksul halkları kan gölünde boğan!
Darbeleri planlayan!
Hayatı ölümcül biçeme dönüştüren.
Laik demokratik devlet yapısını bilmeden, dinsel inançları, mezhepsel ayrılıkları öne çıkaran, siyaset bezirgânlığı yapan...
Din kardeşliği temeline dayalı bir düşsel sözde demokrasi getirdiklerini sanan, bu arada her türlü üçkâğıtçılığı yapıp dindarların oyunu kapan...
Alanlarda özgürlük ateşi yakan, demokrasiyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan...
Barıştan söz edip savaş isteyen...
Ekonomik sorunları, dinsel ve etniksel bir yapıda çözmek isteyen...
Petrol şeyhleriyle, emperyal güçlerle fink atan...
Madrabaz!
Hokkabaz!
Cambaz!
İşte tam orada, senin özgürlüğü aradığın yerde....
Kıbleden esen yelin, o çılgın nar ağacının altında, sana yeni tuzaklar kuruyor.
Hayatını çalacak...
Seni süründürecek...
Sığ sularda durdukça, sen uyanmadıkça...
Sen irkilip kendine gelmedikçe...
İnadın uğruna!

***

Derin ve sessiz bir akşamın içinde, tek başına, bir ağacın altında düşün uzun uzun...
Hayata bak!
Bir toplumu yönetenler “barış dili”ni konuşmuyorlarsa eğer...
Sevmiyorlarsa çocukları...
Gezi Direnişi vız geliyorsa eğer onlara...
Barış umudu yok olur!
Sürekli olarak “devlet düşmanı, terörist, bölücüler” diyorsa, demokratik haklarını kullanan her insana “vatan haini” yaftasını yapıştırıyorsa...
Düşün!
Çünkü senin yüzüne bir tokat gibi terör yasaları iniyor.
Sen düşmansın artık!
Hayatın boyunca düşman kalacaksın, iş bulamayacaksın bunu bil!

***

Benim ülkemde “barış dili” konuşan iktidar görmedim hiç...
Ne zaman sen, ben, hepimiz bu dili kullansak tepemize bindiler...
Kimi zaman gözaltılar, kimi zaman zindanlar...
Bak 68’li bahriye teğmeni 66 yaşında ve vatan haini...
Tek başına devleti yıkma eyleminden ötürü zindanda yatıyor.
Sorgula arkadaşım, sorgula!
Bak o nar ağacına...
Sonra gökyüzüne...
Kırlangıçlar geldi mi oralara?
İkiyüzlülüğün, alçaklığın, din pazarlamacılığının resmini çizerek geçti bir hayat!
Ne sınıfsal ne toplumsal ne de ekonomik sorunları aşabildik!
İktidarlar hep kendilerinin haklı olduğunu, ezilenlerin haksız olduğunu savundular...
Halk iktidara gelmedi hiçbir zaman!
Halkın devleti olmadı...
Devletin polisi, devletin silahlı gücü, devletin yargısı...

***

Kötücül düşlerden, düşmanlık gölgesinden kurtulur muyuz, bilemem!
Tek bildiğim kaç yaşında olursak olalım umudumuzu yitirmeyelim!
Gençlerimize, çocuklarımıza güvenelim!
Hayata sarılalım sımsıkı, tüm kötülüklere direnelim...
Korkmayalım!  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Aşklar ve sevinçler... 9 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları