Hikmet Altınkaynak

Dil Bayramımıza doğru...

17 Eylül 2020 Perşembe

Eylül, birçok önemli günün toplandığı bir ay. En önemlilerinden biri 26 Eylül Dil Bayramı. Bu bayramımızı, TDK’nin kuruluş yılı 1932’den beri kutluyoruz. 

Avrupa Konseyi de bundan 65 yıl sonra, 1997’de dil bilinci kazandırmak, dil öğretmek, çokdilliliği, kültürel zenginliği desteklemek amacıyla “Avrupa Dilleri” konferansı düzenledi. Ardından da 2001’i Avrupa Diller Yılı olarak duyurdu. TDK, AB’ye Avrupa Diller Günü kutlamayı, bunun da 26 Eylül olmasını önerdi. Benimsendi, Türkiye’nin de yer aldığı 47 ülkede kutlanıyor. 

Dil, ulusal birliğin temel taşıdır. Bin yıl Arapça ve Farsçanın etkisinde kalan Türkçenin bağımsızlığına kavuşması, yabancı sözcüklerden arındırılması, zenginleşmesi için 50 yıl hizmet veren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu TDK, 12 Eylül 1980 darbesiyle kapatıldı. Yerine 1982 Anayasası’nın 134. maddesinde yer alan Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu kuruldu. Yerini doldurabildi mi? Hayır. Bu nedenle eski TDK üyeleri Dil Derneği’ni kurdular, eski TDK’nin amaç ve ilkeleri doğrultusunda çalışıyorlar. 

Dilin önemi

Bir dilin önemi, gücü en çok edebiyat yapıtlarında, deyimlerde, atasözlerinde, özellikle şiirde ortaya çıkar. Örneğin Orhan Veli, 36 yıllık çok kısa yaşamının 14 yılını şiire verdi, 5 kitap yayımladı. Bir ekol (Garip Akımı ya da Birinci Yeni) yarattı. Şiirlerinin toplam dize sayısı 1071’dir. 40 dizeyi, 94 kez yineledi. Bu sözcüklerle çok güzel, dokunaklı öyküler anlattı, büyük bir duygu dünyası yarattı. Herkesi kendine hayran bıraktı. A’dan Z’ye tüm şairleri etkiledi. Şairler bile onun gibi şiir yazma yarışına kapıldı. Kullandığı sözcük sayısı on binler, yirmi binler değildi, yalnızca 2 bin dolayındaydı (araştırma, Necmi Selamet). Bu denli az bir sözcükle bu denli güçlü bir anlatım Orhan Veli’nin ustalığı kadar seçtiği sözcüklerin gücünden, felsefesinden de geliyordu. Melih Cevdet Anday’ın “Türk şiiri felsefeye de öncülük etmiş bir şiirdir” demesi boşuna değildir. 

Türkçe, 155 yıl önce Avrupalıydı

Yüksel Pazarkaya, İnsan Dilden Yeter, Dilden Biter/Atasözlerinde Dil Felsefesi (Kanes Yayınları, 2011) adlı kitabında biraz da bu felsefeyi anlatıyor. 

Bu kitapla atasözlerimizin 19. yüzyılın ortalarında, 155 yıl önce Avrupa’ya ulaştığı görülüyor. Tanzimat’ın ünlü gazetecisi ve şairi İbrahim Şinasi, 1865’te Almanya’da Türkçe, Almanca ve Fransızca olarak Durub-i Emsal-i Osmaniye (Osmanlı Atasözleri) kitabını yayımladı. 1863’te İstanbul’da basılmıştı, ama Avusturya’daki bu baskısı bilinmiyordu.

Pazarkaya, bu sözlüğün Viyana’da Osmanische Sprichwörter adıyla yayımlanmış olmasını ilginç buluyor, üç dilli olmasına, yalın bir Türkçe kullanılmış olmasına şaşırıyor. Doğallıkla o dönemin Türkçesi ya da Osmanlıcası Arap harfleriyle yazılıyor. Alman ve Fransız okur için Latin harfleriyle çeviri yazı (transkripsiyon) ile okunuşları gösteriliyor. 

Önsözünü Ottokar Freiherr von Schlechta - Wssehrd’ın yazdığı sözlüğün yalın diline şaşıran Pazarkaya, bir yandan da diyor ki: “Türkçe anadil olarak kullanıldığında çok yalındır. Çünkü Tanzimat aydınları ilk kez Türkçenin sadeleştirilmesi hareketinin öncülüğünü yapmış gibi görünürler. Ama aslında bu tutumları bu dilde sadeleştirme/yalınlaştırma değil, anadile dönüştürme ve böyle yorumlanmalıdır.” Kanıt olarak da bu 500 atasözünün dilini gösteriyor. 

Günümüzde Türkçedeki yozlaşma, hâlâ işyerlerine İngilizce, dini yapılara Arapça ad koymak, bağımsızlığımıza gölge düşürmüyor mu? 

Umarım bu dil bayramları bizi kendimize getirir. Yine de 68. yıldönümünde Dil Bayramımızı yürekten kutluyorum!



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Okullar tatildeyken... 26 Ocak 2023

Günün Köşe Yazıları