Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şu Bharara’nın Yaptığı

27 Mayıs 2016 Cuma

Bir sarsıntı yaratır mı? Tahmin etmek zor. Çok daha deneyimsiz oldukları zamanlarda Deniz Feneri fırtınasını büyük bir inat ve yüzsüzlükle atlatmış, Alman yargısında kanıtlanmış, hüküm giymiş yolsuzluğun Türkiye ayağını ustaca her yolu deneyerek kapatmışlardı. Bu her yolun içinde o zaman daha sınırlı olan medya güçleri, yargıya uzanan ve soruşturmanın peşine düşen savcıları görevden almaya kadar uzanan yöntemler ve kuşkusuz kolu uzun siyasi destek vardı. O zaman da üst kademeler “ya Deniz Feneri’nin gölgesi bizim de üstümüze düşerse” korkusuyla ellerinden geleni yapmış, davanın Türkiye ayağını kapatmayı başarmışlardı.

***

Şimdi iş biraz daha karışıktır; uluslararası bir nitelik kazanmış gibi görünüyor. Deniz Feneri benzeri, yine ustaca, yine yukarıda anılan yöntemlerle kapatılmış olan ünlü 17-25 Aralık soruşturmalarında kısa bir süre tutuklu kaldıktan sonra takipsizlik kararı almayı başaran Zarraf bu kez Amerikan yargısına paçayı kaptırdı. “Yakalandı mı, bilerek mi gitti?” tartışmasını, önemlidir ama şimdilik bir yana bırakalım; kurtulması zor görünüyor. Bu arada anlattıklarının Savcı Bharara tarafından lehine değil, aleyhine delil olarak dosyaya konduğu unutmamalı. Daha da anlatacakları olduğu, en önemlisi bunların Türkiye’ye mesaj niteliği taşıdığı da akla gelmiyor değil.

***

Yargılama safhasına henüz geçilmemiştir. Amerikan yargısının özellikle akçeli suçlardaki katılığı biliniyor; yine de davanın sonucu belirsizdir. Bildiğimiz, Türkiye’de büyük bir hızla, siyasi bir kampanya eşliğinde, “eski ortakla mücadele” bahanesiyle kapatılan 17- 25 Aralık iddianamesinin Bharara’nın dosyasına girdiği ve açıklandığıdır. Davanın gelişmesi ile birlikte bu durumun hukuki sonuçları olup olmayacağını öğreneceğiz. Siyasi sonuçları herhalde olacaktır, olmalıdır. Bu da siyaseti sürekli olarak kendilerine sunulan zeminde yapmayı seçen muhalefetin konuya ilgisine önemli ölçüde bağlıdır. Kuşkusuz bunun için “bize ‘paralelci’ derler” kaygısını, korkusunu bir yana bırakmak, “boşverin demagojiyi, mugalatayı, siz bize ayakkabı kutularını, altın kaçakçılığı hikâyesini, rüşvet listelerini şöyle tane tane bir anlatın bakalım” diyebilmek gerekir.

***

Yandaş medya şoku atlattıktan sonra konuya gereken ilgiyi gösterecek, daha genişlemiş havuzuyla Deniz Feneri deneyimini de konuşturarak saldırıya geçecektir. Geçsin; bu kez sonuç Deniz Feneri gibi olmayabilir. Çünkü bu kez işin çapı uluslararası ölçektedir. Belgeler daha gerçek, alışveriş daha kanıtlı, üstüne üstlük Miami’ye gezmeye giderken yakalanıveren, pazarlıktan başka şansı kalmadığı belirtilen sanık daha tehlikelidir. Gelişmeyi ilk gün derin bir sessizlikle karşılayan, “haber nedir” konusuna zaten pek aldırmayan havuzcuları değil ama “acaba kızdırmadan nasıl görebiliriz” derdindeki, şu ne anlama geldiğini bir türlü çıkaramadığım “ana akım” medya ne yapacak, merak ediyoruz.

***

Konuyu küçümseme eğilimine karşı da aklı başında medyanın uyanık olmasında büyük yarar var. “Yolsuzluk rüşvet bunların göbek adıdır; yeni bir durum yok, hem bundan bir şey çıkmaz” denmesin. Konunun, önemli bir çevre kirliliği, halkın cebi yani ekonomi, nihayet her türlü ahlak düşkünlüğüne karşı savaş; yani laiklik ve demokrasi ile, özetle söyleyelim, siyasetle derin ilgisi vardır. 



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları