Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Şehrin Işıkları

28 Şubat 2016 Pazar

Gecenin bir yarısı, ayaktayım; gelmeyen uykuya kızmıyorum bu gece. Evin kendi karanlığında pencereden şehrin ışıklarına bakıyorum. Sokak lambalarıyla, hızla geçen arabaların akıp giden farlarıyla ışıl ışıl Ankara; sanki birkaç gün önce böğründe patlayan bombayla sarsılan kent o değil. Evlerin ışıkları birer birer sönüyor. Gecenin koynuna girecek insanlar artık. Dertlerini, tasalarını rüyalarının örtüsüne saracak; belki yeni bir umutla uyanacaklar yarın, belki de tam tersi olacak. Ben bekliyorum. Benim gibi bekleyenleri arada bir göz attığım Twitter’dan, Periskop’tan izliyorum. Onlar da gecenin ayazında, Silivri kapısındalar. Erdem’le Can’ı bekliyorlar, bekliyoruz.

***

O uzun gecenin hikâyesidir bu. Şafak yavaş yavaş sökmeye hazırlanıyor; yelkovan sabahın üçüne doğru hızlandığında onlar da 92 günü ve içeridekileri hüzünle geride bırakarak ve ama özgürlüğün kabına sığmaz neşesiyle çıktılar kapıdan. İlk söyledikleri de yine “içeride kalanlar” oldu. Twitter’da öfkeli küfürler coşkun özgürlük iletilerini bastıramadı. Anayasa Mahkemesi’ne kızanlar epeyceydi ama Eluard’ın “Ey Özgürlük” şiirini söyleyenler kat kat fazlaydı. Saray’ın hayranları, iflah olmaz düşkünleri ise öfke doluydular. Mahkemenin üyelerini kimlerin atadığından yola çıkılarak yapılan yorumlar 140 vuruşa sığmayınca hırslı ünlemlere, karanlık işaretlere dönüşüyordu.

***

Sabah oldu sonunda. İnsanlar birer ikişer sokağa çıkıyorlar. Apartman görevlileri siparişleri bırakmaya, gazeteleri kapılara sıkıştırmaya başladılar. Manşetleri tahmin etmeye çalışırken kimi “gazetelerin” kinlerini hangi sözcüklere bulayacaklarını biliyordum aslında. Bilemediğim, artık sayıları iyice azalan gazetelerin hiç değilse bu gece bizim olan özgürlüğü neresinden tutacağı. Cumhuriyet, “Ankara’da hâkimler var” başlığını seçmiş. Manşet önemli değil, özgürlüğün ışıltısı tüm gazeteye, tüm haberlere, fotoğraflara sinmiş zaten.

***

Zamanın ruhunun baskısı, siyasetin gittikçe karmaşıklaşan cangılı içinde bile bir yol var; özgürlüğe çıkıyor. Birileri ise sabah olmasın diye debeleniyor. İkisinin de aynı gecenin karanlığında birbirini yenmeye çalıştığını biliyoruz. Biliyoruz ki, suyun yüzüne çıkan sonuçlar kimi zaman şehrin ışıklarını yakarken, aynı anda ağır basan yalan, hile ya da sığınılmış şekil şartları olabiliyor; aynı yerden çıkan bir başka karar, kararmış ruhların daha da kararmasına, olmadık gerekçelere yol açabiliyor. Bu bizim dünyamızdır; onu değiştirmeyi, zamanın ruhuna hâkim olmayı henüz başarabilmiş değiliz. Küçük zaferler kazanıyoruz, yeniden ve yeniden, sabahın ilk ışıklarıyla o nedenle çıkıyoruz sokağa.

***

Bizim çocuklar eve döndü. Hoş geldiniz arkadaşlar. “Kesilmiş bir kol gibi omuz başımızdaydı boşluğunuz.” “Biz bıraktığınız gibiyiz, biraz daha ustalaştık taşı kırmakta dostu düşmandan ayırmakta.” Kavganın erdemi üstümüze siniyor, bir turnusol kâğıdı gibi ayırıyor doğruyu eğriden, hiç kuşkum yok devam edecek: Küfür kendi mekânına dönecek, cehalet çekilecek meydandan.
Şehrin ışıkları yavaş yavaş söndü. Can’la Erdem sevdiklerine, dostlarına, arkadaşlarına kavuştular. Ben de bu uzun savaşın yorgun insanlarından birisi olarak kendi gururum, onlardan bana sızan yoğun sevinçle makine başına geçtim.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları