Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Mavi Siyah Karanlıkta Bir Yıldız

02 Eylül 2016 Cuma

Vedat Türkali ya da Abdülkadir Pirhasan bizim kuşağın gördüğü, dokunduğu ustalardandır. Bu ustalık çok farklı boyutlarda etkiledi bizi. Her şeyden önce devrimci bir inattı o. Gençliğinde girdiği mücadele çizgisini her türlü mihnetini yaşayarak, onlara katlanarak, inadını hep koruyarak tavizsiz sürdürdü. O, bir anlamda solun iyileşmeyen hastalığına kendini fazla kaptırmadan, tartışmaların bir tür eleştirisini, içselleştirdiği özeleştirisini yaptı ve bize bıraktı. Roman tarzında yazdığı kitapların gerçekte uzun bir dönemin çok yararlı, içten, içeriden eleştirisi olduğunu düşünüyorum. Öyle okunmasının daha doğru olacağı kanısındayım; bir tür tarih olarak bakıyorum onlara.

***

Uzun sayılabilecek bir ömrü mücadele ivmesini her geçen gün biraz daha artırarak tamamladı Vedat Usta. Olup bitenlere yetişmek için olağanüstü bir çaba gösterdi. Yalnızca kavganın dışında kalmamak için değil, o kavganın her gün yeni bir derdine, sıkıntısına, çözümsüzlüğüne çözüm olabilmek için elinden geleni yaptı. Geçmişin muhasebesini yaparken o muhasebenin bugünle ilgili olmasını, bugünün sorunları için yapılmasını istedi ve eserlerinde, konuşmalarında, siyasi faaliyetinde bunu hep öne çıkardı. Geçmişin büyük birikimini bugünün sorunları için işe koştu.

***

Çok boyutluluğu, yazar, senarist, film yönetmeni, şair olarak çok eser vermesiyle sınırlı değildir. Bütün bu alanların tümünü boydan boya kaplayan devrimci sosyalist ruh söylediği, yazdığı her sözcükte ışır. Son zamanlarda sosyalist, komünist yazarları artık inkâr edilmez gerçekliği anlattıkları, artık onlardan kaçınamadıkları için akılları sıra “kullanmayı” seçen düzen politikacıları, geri çevrilmesi imkânsız bir birikimin toplumsal bir gerçekliğe dönüştüğünü de itiraf etmiş oluyorlar. İşte o birikimin en sağlam kanıtlarından, tüm geçmişi özümseyip aktaranlardan biriydi Vedat Türkali.

***

Kendi içine dönerek yazdığı “Bir Gün Tek Başına” romanı bizim kuşağımızın yaşadığı dağdağalı yıllarda bizim çoklarının sandığı gibi “mekanik devrimciler” değil insan devrimciler olmamızı sağladı. İnsanın çok boyutluluğunu ve derinliğini, acıların içinden geçilerek nasıl devrimci insanlar olunabileceğini öğrendik. Aşkla sokaklarda, meydanlarda toplanır, yürürken, insan olmanın aşksız mümkün olmadığını da Nâzım’da, öteki yüce gönüllü devrimcilerde, onların hayat hikâyelerinde okumuştuk. Çağdaşımız, yanı başımızdaki canlı örnekten, Vedat Türkali’den de dinledik bu gerçeği; insan olmanın olmazsa olmazlarını.

***

O küskünlüklerini, kırgınlıklarını, umutlarını romanlarına gömerek birer ders halinde sundu bize. O unutulmaz “Bekle Bizi İstanbul” yalnızca bir şiir değil, inadın ve umudun türküsüdür. O Che Guevara’ya “eşkıya” diyen Meclis Başkanı’nı duymadı. Duysaydı Che’nin “haramilerin saltanatını” yıkanların en önlerinde gidenlerden olduğunu bir güzel anlatırdı eminim. Şimdi mavi siyah sonsuz karanlıkta bir yıldızdır. Zamanın ve mekânın çok boyutlu evrenlerinde ışık hızını aşarak sürekli değecek bize. Bir Gün Tek Başına’da, Güven’de, Komünist’te kendimizi bulup bulup yitireceğiz. Frankfurt’ta Tapaz Kafe’de dostları ve gözünün içine bakan genç hayranlarıyla buluştuğu günün fotoğraf karesi geliyor aklıma.
Gülümseyen bir bilgenin fotoğrafı.
O son fotoğraflardaki çocuk gülümsemesiyle hep bakar artık bize.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları