Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Hukuk, Adalet, Siyaset

11 Ekim 2013 Cuma
Adaletin siyasetten bağımsızlığı
konusunda bol keseden ahkâm kesenlerin
inandırıcılıklarının artık sağlam bir gerekçesi
kalmadı. Adalet siyaset ilişkisinin siyasetin
belirleyiciliğine tabi olduğu kanıtlandı.
Bu yalnızca parlamentoların yasaları
yaparken hukuka, insan haklarına uygunluk
denetimini ciddiye almamasından değil, yargı
aşamasında yasaların siyasetin ideolojisine
uygun bir vicdanla yorumlanabilmesi
nedeniyle de böyledir.
Hukukun siyasetle ilişkisi de evvel eski
ideolojinin egemenlik alanındadır ama
yine de bir mücadele alanıdır. Orada
insan haklarını siyasete karşı savunmak
mümkündür. Siyasetin hukuka karşı
kaba müdahalelerinin önüne kimi zaman
geçilebilmekte, geçici ya da kalıcı zaferler
kazanılabilmektedir.
***
İkisinin örneklerini de aynı günlerde
görme şansımız oldu. Birincisinde hukuk
alanında bir özgürlük savaşı kazanıldı;
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2007
yılında, tam da Cumhurbaşkanlığı seçimleri
öncesi Cumhuriyet gazetesine konulan yayın
yasağının hukuksuz olduğunu karara bağladı.
Böylece siyasetin hukuka müdahalesinin
basın özgürlüğüne aykırı olduğunu kesin ve
kapsamlı bir kararla kayda geçirmiş oldu.
İkincisinde ise siyasi bir anlayış ve
eylemle kurgulanmış bir davada, kanıtların
değerlendirilmesi yerine davaya tümüyle
siyasetin ideolojisiyle bakılarak 200’ün
üzerinde kişi mahkûm edildi. Kararın
en üst mahkeme tarafından verilmiş
olması ise eleştiriye açık olsa da hükmün
değiştirilmesine yol açabilecek bir
tartışmanın kapısının kapanmış olması
anlamına geliyor. Geriye iki yol kaldığı savı
ise tartışmalıdır.
Siyasiler davada alınan kararların
ürkütücülüğü karşısında, “daha son
noktada değiliz, Anayasa Mahkemesi
ve AİHM var” deseler de bu “olanaklar”
hüküm giyenler açısından özgürlüğün
kazanılması konusunda fazla bir umut vaat
etmiyor.
***
Anayasa Mahkemesi’ne başvuru
hakkının hangi amaçlarla anayasaya
eklendiğini hatırlayanlar buradan bir sonuç
çıkmayacağını rahatlıkla söyleyebilirler.
AYM’ye başvuru olanağı, Yüksek
Mahkeme’nin büyük bir ihtimalle davanın
AİHM’ye giderken bir bekleme odası işlevi
göreceğini kanıtlamaktan başka bir işe
yaramayacaktır. Yanılırsak; yani AYM,
kanıtların iyi değerlendirilmediği, sanıklar
lehine kanıtların, bilirkişi raporlarının
dikkate alınmadığı gerekçesiyle bozma
yoluna giderse, siyasetin hukuk karşısında
gerilemesinden söz edilebilir; hukukla
yargı arasındaki olumsuz açı bir ölçüde
kapanabilir. Konunun AİHM’ye gitmesi
ise pratik sonuçları bakımından uzak bir
olasılıkla Türk adalet sisteminin “kendini
gözden geçirmesinin” yolunu açabilir,
sanıkların özgürlüğü açısından ise pratik bir
sonuç doğurmayacaktır.
***
Şimdilerde artık bu konuya bir af meselesi
olarak bakılması, konunun böylece
kapatılması sık sık dile getirilmeye başlandı.
Bunun anlamı siyaseten başlatılmış bir
davanın yine siyaseten kapatılmasıdır. Bu
da nihayet hukukun siyasete bir kere daha
boyun eğmesi, siyasetle adalet arasındaki
paralelliğin bir kere daha kanıtlanması ve
onaylanması olacaktır.
Cumhuriyet gazetesinin AİHM’de açtığı
davanın kazanılması basın özgürlüğü adına
bir başarı oldu; Balyoz davasında özel yetkili
mahkemelerin verdiği ağır mahkûmiyetlerin
Yargıtay’da onanması ise hukukun siyaset
karşısında yenilgisi olmaktan başka bir anlam
taşımıyor. Her iki sonuç da Türkiye’nin siyah
beyaz bir fotoğrafıdır ve bu fotoğrafın giderek
daha koyulaşacağını söyleyebiliriz.
Çünkü siyaset egemenlerinin memleketi
geriye doğru sürükleme planlarından geri
atım atmaya niyetlerinin olmadığını paket
paket öğreniyor, paketler açıklandıkça
her düzeyde eyleme geçen geriliğin zafer
çığlıklarından anlıyoruz.


Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları