Güray Öz
Güray Öz guray@cumhuriyet.com.tr Son Yazısı / Tüm Yazıları

Çalışan Gazeteciler Günü

13 Ocak 2014 Pazartesi

Geçen hafta “Çalışan Gazeteciler Günü” “kutlandı”. Türkiye’de bu türden günleri kutlamak, durumu gözden geçirmenin vesilesidir. Çok sayıda gazetecinin çalışamaz hale getirildiği, yine çok sayıda gazetecinin içeride olduğu, ki dünya birincisiyiz bu konuda, baskının yoğunlaştığı, haber alma hakkının alabildiğine sınırlandırıldığı, mahkeme kararlarına rağmen iktidarın bildiğini okuduğu bir ülkedeyiz. Bu nedenle “Çalışan Gazeteciler Günü” de bu kapsamda kutlandı. Bu haftanın medya açısından önemli bir gelişmesi de internet üzerindeki sansürün koyulaştırılması girişimleridir. Artık mahkeme kararı da aranmaksızın internet sitelerinin kapatılabileceğini müjdeliyor iktidar. Bu gidişe gazeteciler karşı çıkacaklardır. Ama asıl olarak okurların, izleyicilerin karşı çıkması gerekiyor. Haber verme hakkı ellerinden alınan, kaynakları kurutulmak istenenler gazeteciler ama haber alma hakkı yok edilmek istenenler okurlar, izleyiciler. Öyleyse gazetecilerle, medya çalışanları ile okurların dayanışması, okurların bu gidişe itirazları da büyük önem taşıyor.

Tecavüzle doktorluğun ilgisini anlamadım
Merhabalar. 08.01.2014 tarihli gazetenizin 3. sayfasında yer alan tecavüz haberinin başlığı konusunda bir eleştiride bulunmak istiyorum. Mesleğin zaten dönem iktidarı tarafından itibarsızlaştırıldığı şu dönemde yaşanmış adi bir suçun haber yapılarak kişinin doktor olmasının ön plana çıkarılmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Suçun büyüklüğü ve adiliği bu kadar netken doktor vurgusu haksız bir mesleki itibarsızlaştırmaya neden oluyor diye düşünülerek meslek yazılmalıysa hiç olmazsa başlıkta gözümüze “Doktora tecavüz suçlaması” şeklinde sokulmasa daha doğru olmaz mıydı? Haberden anladığım kadarıyla olay, suçlanan kişinin mesleğini icra etmesiyle de ilgili değil. Yani hastaya tecavüz olur, hasta yakınına tecavüz olur, yazarsınız da, bu neden? Teşekkür eder, şu zor günlerimizde hepinize başarılar dilerim.
Doktor Işılay

Okurlardan kısa kısa
Kitlesi mi kütlesi mi?
Ne zamandır yazmak istiyordum, 4 Ocak 2014 tarihli gazetemizin 3. sayfasında, ilk sütunda, iki değişik haberde söz konusu kelime şöyle kullanılmış : - Başına buz kütlesi düşen öğrenci öldü. Hemen altındaki haberde : - Buz kitlesi zorlukla çözülebildi. Aynı uygulamaya Cumhuriyet Bilim Teknoloji’de o kadar çok rastlıyorum ki... Saygılarımla.
Bülban Bozok

Briç köşesi
Merhaba, Briç köşemizi geri istiyoruz. Hem de sadece hafta sonu ekinde değil; her gün kısa, hafta sonu uzun kapsamlı olmak üzere. Esenlikler dilerim.
Levent Çağatay

Falay Hoca’ya teşekkür 67 yaşındayım, babadan Cumhuriyetçiyim. Herhalde 50 yıllık bir Cumhuriyet okuru... Köşe yazarlarına bir günde yetişmenin zorluğunu hep yaşadım. Bu yüzden ikinci bir gazete alma şansını bana hiç vermediniz. Tabii ki müteşekkirim hepinize. Pazar günü kafamı dinlendiren ve biraz gündemden uzaklaştıran, düşündüren, çözüm için araştırmaya yönlendiren briç köşesinden bizi mahrum bırakmayın. Faik Falay hocamıza teşekkürlerimizin de iletilmesini rica ediyorum. Sevgi ve Saygılarımla
Öner Hasırcıoğlu

Medya ‘infazı’ çok seviyor
Öyle anlaşılıyor ki okuyucuların yazdıklarını gazeteciler okumuyor. Türkçenin yozlaşmaması için ilgilenecek bir kurum da yok. Gazeteci Bünyamin Aygün’le ilgili haberlerde infazlar defalarca yanlış kullanıldı. Muhteşem Yüzyıl dizisinde de infazlar yanlış kullanılıyor. Medyadaki bu yanlışlıklar nasıl düzelecek?
Sacit Renda

Gezicileri terörist diye suçlayan Savcı
Sayın Öz, Gazetemizin 4 ve 5 Ocak tarihli sayılarında yayımlanan üç haber hakkında görüşlerimi arz etmek istiyorum. 1- 5 Ocak Pazar günü 6. sahifede “Muammer Akkaş’ın ilginç yaşamöyküsü” üst başlığının altında, iri puntolarla yazılmış “Deniz’lerle Filistin’e” alt başlıklı İlhan Taşcı haberinin özeti şöyle:
“Gezicileri terör suçlusu sayan Muammer Akkaş’ın ailesi de bir zaman terörist sayılıp eza ve cefa görmüş... Muammer Akkaş hakkında çok şey söylendi. Kimileri cemaatçi olduğunu ve hükümeti kıskaca almaya çalıştığını, kimileri ise dış mihrakların yönlendirmesi ile operasyon yaptığını dillendirdi... Muammer Akkaş’ın dayısının oğlu İlyas Akkaş 1969 yılında Deniz Gezmiş ve arkadaşları gibi Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu saflarında yer aldı... Bir gece annesine Allah’a ısmarladık diyerek Filistin’e gider... İlyas’ın köyden ayrılmasından sonra Akkaş ailesinin zor günleri başlar... O zor günlerin birinde Muammer Akkaş’ın öz dayısı, İlyas’ın babası Tahsin Akkaş kapıya gelenlere ‘Siz devletsiniz, ben de evladımı arıyorum, bulun getirin’ der... Muammer Akkaş ile İlyas Akkaş öz hala dayı çocuklarıdır...” Şimdi soruyorum: “Muammer Akkaş’ın ilginç yaşamöyküsü” üst başlığı ve “Deniz’lerle Filistin’e” alt başlığı ile verilen bu haberin Muammer Akkaş’la, İlyas ile uzaktan akraba olmasının dışında, ne ilgisi var. Haberde ne Muammer Akkaş’a ne de ana babasına ait bir olay yok. Oysa haber başlığından, ilk anda Muammer Akkaş’ın Filistin’e gittiği algılanıyor. İlhan Taşcı gibi yılların gazetecisi bu hatayı nasıl yapar, anlamakta zorlanıyorum. Yanlış düşünüyorsam, köşenizde açıklarsanız sevinirim.
Ali Niyazi Öz
Okur Temsilcisinin notu: İlhan Taşcı’nın haberi Muammer Akkaş’ı Deniz’lerle bağlantılandırmıyor. Yalnızca Akkaş ailesinin 71’de, 80’de başına gelenleri, Akkaş ailesinin oğlu İlyas’ın durumunu ve darbelerin zulmünden kurtulamayan Akkaş ailesi ile şimdi Gezi eylemcilerini teröristlikle suçlayan aynı aileden savcı Akkaş’ı karşılaştırıyor. Aynı ailedendirler, yakındırlar. Savcı Akkaş’ın ailesinin, öz dayısının ve dayı oğlunun başına gelenleri bilmediği, duymadığı düşünülemez. Bu durumun haber değeri gerçekten de büyüktür. Bu olaydan Türkiye’nin nereden nereye geldiğini anlayabilirsiniz. Haberden ya da başlığından Savcı Akkaş’ın Deniz’lerle Filistin’e gittiği anlamını nasıl çıkardığınızı anlayamadım.

Söyleşi / Röportaj
Gazetemiz Cumhuriyet’in 08/12/2003 tarihli sayısının 16’ncı sayfasındaki tiyatroyla ilgili röportaja değinmek istiyorum... Ülkemizdeki genç gazetecilerin büyük çoğunluğunun röportaj/ söyleşi yaparken, baştaki “tanıtım” bölümünde düştükleri ‘garip’ bir durum var. Değindiğim röportaj da öyle başlıyor:
- 25 yıl Devlet Tiyatroları’nda oyuncu, yazar ve yönetmen olarak görev yaptınız ve 2000’de emekli oldunuz. Kendi özel tiyatronuzu ise 2001’de kurdunuz (...)
Bu sözleri niçin konuğunuza söylüyorsunuz? O zaten biliyor bunları! Doğru ve mantıklı olan; konuğunuzu üçüncü tekil şahıs olarak almak ve “okuyucuya” tanıtmaktır!.. Saygılarımla.
Yaman Tüzcet
Okur Temsilcisinin notu: Eleştirinizde sık kullanılan bir klişeye yer vermişsiniz. Söyleşiyi yapan gazeteciler bu türden girişleri görüştükleri kişiyle sıcak bir ilişki kurmak için kullanırlar. Bizim asıl derdimiz söyleşiler değildir, yazılı basında röportaj türünün giderek unutuluyor olmasıdır. Bildiğiniz gibi söyleşi ile röportaj sık sık karıştırılıyor ve bir olayı, olguyu, kişiyi, eylemi bir arada geniş bir şekilde özellikle de edebiyat kaygısı güderek anlatan röportajlar göremez olduk yazılı basında.  



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları

Sondan Bir Önceki 7 Eylül 2018

Günün Köşe Yazıları