Feyzi Açıkalın

Hızlı trende banliyö yolculuğu

14 Haziran 2022 Salı

Boğaziçi Ekspresi ile Ankara-İstanbul arasında yapılan tren yolculuklarının tadı hala damaktadır. Gelgelelim, trenin ulaşmadığı bir şehirde yerleşik olmak, böylesi bir seyahatı sürekli ötelenen bir fantazyaya dönüştürmüştür. Fantazyanın gerçekleştirilmesi için gün kollanırken, gittikçe pahalılaşan uçak bileti, hızlı tren için “hızlıca” karar verilmesini sağlar...  

Otobüs, tren yolculuğu için seçilen şehrin prefabrik şantiye yapısı görünümündeki garının önünde yolcusunu bırakıyor. Mavi beyaz lojman renklerindeki “giydirme” garın, hemen yanındaki 1896 yılından kalma Alman gar binası ile uyuşmaması ilk göze çarpan oluyor. Yeni hizmete giren asıl modern gar binasının ise, şehrin dışında yer alan bir sonraki durakta olduğunu tren orada durunca öğreniyorsun…

Trene giriş turnikesinde, yanlışlıkla banliyö treni sırasına girmiş gibi görünen rahat tavırlı erkek yolcular var. O güzergahtaki kırsal yerleşimlerde oturdukları anlaşılan daha deneyimli bu yolcular, hızlı treni ilk kez kullanan şaşkın kentlilerin sorularına yanıt veriyorlar. Onların hiç trene binmemiş olmamasını ve bilgisizliklerini(!) küçümsüyor, onlara yol yordam öğretmekten mutlu görünüyorlar.  

Yüksek sesle insanları hizaya sokan(!) gar görevlisi ise, yolcuların şaşkın bakışları altında battal boy bavuldan ekstra ücret talep etmektedir. Gerekçesini ise yolculara, “Sizi bu boy valiz taşımaktan vazgeçirmek” şeklinde açıklıyor. Ama parasını aldığı valizlerin, yetersiz bagaj alanı nedeniyle vagonda yaratacağı keşmekeşi umursamıyor olmalılar.

Vagonların içinde, host ya da hostes gibi bir üniformalı bir düzen sağlayıcının, “talimat vericinin” olmaması uçağa göre en büyük farklılık olarak görünüyor. Böylece treni daha önce kullanmış olanların deneyim, görgü ve bilgisi önem kazanıyor. Hızlı treni ilk kez kullananların, denetleyicinin olmadığı bir düzenin parçası olmak için diğerlerini izlemeleri, onlarla ilişkiye girmeleri kompartmanda ilginç bir sosyalleşme ve dayanışma sağlıyor. 

Yola çıkılan destinasyonun kadim bir İç Anadolu yerleşimi olduğunu hatırlatan tesettürlü ahir zaman Kibele’leri, trenin ağırlıklı yolcuları. Kısık sesle, kendi kendilerine söyleniyormuş gibi yaparak, vagona yerleşim ve küçük getir götür işini, gözüne kestirdiği daha genç erkeklere ustalıkla yaptırıyorlar.

Genç karı kocalar ve küçük çocuklarından oluşan Arap asıllı bir geniş aile dikkat çekiyor. Sessizce yerlerini alırken Türkiye’de yabancı olmanın ve bunun yarattığı tepkileri bilmenin ürkekliğindeler. Çok nazik ve çekingen olan özellikle erkekler çocuklarına sevgiyle yaklaşıyor. Onları uygun bir dille, azarlamadan susturmaya çalışıyorlar. İlginçtir, yolculuk boyunca yapılan tek iç anons, “Aranızdaki sohbeti lütfen düşük sesle yapınız!” şeklindeki bir uyarı olarak geliyor…

Yalnızca bir ya da iki kişinin kitap okuduğu trende neredeyse herkes cep telefonu ile oynuyor. Trende WI-FI olmadığını söylemeye gerek yok. Başka bir şehirdeki hafta sonu aktivitesinden dönmekte olan iki genç kadın yolda biniyor. Karmaşık, yarım kalmış duygular içinde oldukları telefon konuşmalarından anlaşılıyor. Huzursuz olanı, bir 70’liğin ancak kendisini yerine getirebileceğini söylerken, öylesine aradığı birisinin Perşembe akşamı için davetini mübarek gece diye reddediyor! 

VIP vagonunun hemen yanında yer alan büfemsi yerde sıkkınca hizmet veren personel, gelen soru ve yorumlar karşısında mahçup bir sessizlik içindeler. Geçmiş yıllarda Ankara-İstanbul arasında hizmet veren içkili yemekli Boğaziçi Ekspresi mutlaka defalarca onlara hatırlatılmış olmalı.

Hızlı tren projesinin ister istemez ülkedeki hakim rejimle özdeşleşiyor olması insanı düşündürüyor. Dünyanın en uygar ve devrimci taşıma sistemini, DDY’yi zarara sokma pahasına, neyi hedefleyerek sürdürmek istedikleri yol boyunca çıkmıyor insanın aklından. Tren yolculuğunun da ülkenin kaderinden farklı olmadığını bilerek…



Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları


Günün Köşe Yazıları